Dinimiz onun ne dediği değil, ondan ne anladığımızdır

Abone Ol

İslam'ın ne söylediği kadar sizin ondan ne anladığınız önemlidir. Çünkü insanlar  yazılan veya söylenenlerle değil, anladıkları ile amel ederler. Herkesin dini, gerçekte ondan ne anladığıdır.

Farklı din anlayışlarının ortaya çıkmasının bir nedeni budur. Dinin mesajı her kültürde farklı yansımalara kavuştuğu gibi, her insanda da farklı izler bırakır. Yıllardır İslam'ın bir sevgi dini olduğu, kin ve nefret üzerine kurulan din anlayışlarının İslam'ın ölçüleri ile alakası olmadığı söylenir.

Bu, bu iklimin söylemidir ve doğrudur.

Fakat başka coğrafyalara bakıldığında bu din anlayışı ile örtüşmeyen din anlayışları görülür.Sevgi ve barış dini birden bire ötekileştirmenin, dünyevi amaçlara ulaşmanın, nefret ve öfkenin aracı haline gelir. Bunda toplumların yaşadığı tarihi ve sosyolojik süreçlerin de büyük etkisi vardır.Herkes algıladığı dini yaşar.

Toplumlar değiştikçe din algıları da değişir.Dinin hükümlerinden yeni anlamlar sağılır. Bu aynı kitabı farklı zaman dilimlerinde okumaya benzer. Yirmili yaşlarda okuduğunuz bir kitaptan çıkardığınız sonuçlarla,  kırklı yaşlarda çıkardığınız sonuçlar bir olmaz.Çünkü bilgileriniz, tecrübeniz artmış, ufkunuz genişlemiştir. Okuduğunuz kitap aynı, süzdüğünün bilgiler farklıdır.

Din de öyledir; toplumsal değişim önünüze yeni ufuklar koyar, bu ufuklarla bakmadığınız zaman giderek geçmişe hapsolmaya başlarsınız. Bugün bazı İslam toplumları geçmişin tutsağı olmuştur. Din diye sarıldıkları din değil, geçmişin yaşam tarzıdır. Selefilik ve ondan türeyen ekoller, örgütler, yapılar, aslında İslam'a bugünün bilgi ve idraki ile değil, dünün bilgi ve idraki ile bugüne bakmayı ifade ederler. Bu bir nevi ortaçağa dönüştür.Nitekim, Alain Mine  din ayırımı yapmadan bazı toplumların mantalitelerini -Yeni Ortaçağ- olarak niteler. Yeni Ortaçağ, bir nevi orman kanununa dönüştür. Bugünü dün gibi yaşamaya çalışmaktır.

İlhami Güler, değişenle değişmeyeni, sabit din,dinamik şeriat olarak ifadelendirir.Selefilikte bu tersine döner ve sabit şeriat halini alır. Şeriat, bir dönemin dinden çıkarılan uygulamalarıdır. Dinidir, dinin kendisi değildir. Dinden beslenir, onun yerine geçemez.Dini olan her zaman dini olarak kalmaz. Hayat değiştikçe bir dönem dini olan artık dini olmaktan çıkabilir. Zamanın değişmesi ahkamın değişmesini gerektirir çünkü. Selefilik, hayatı birinci asırda dondurur.İlk asır uygulamalarını, bir nevi tarihin sonu olarak mütalaa eder, Fukuyama'nın bu asra sabitlediği zamanı Serlefilik  ilk asra sabitler. Oradan bir türlü buraya gelemediği için de her türlü değişim ile savaş halindedir. Selefi, aslında yaşadığı çağla kavgalı olan adamdır.

Taliban da bu dünya görüşünün türevlerinden biri.Her şeye karşı bir İslam anlayışını temsil ediyor.İnsanları İslam'a değil,geçmişe çağırıyor. İslam'ın temiz ruhunu kirleten bu din anlayışı daha çok Arabistan'ın dolarları ve Vehhabi ideolojisi ile besleniyor.Anadolu Türklüğünün din anlayışı ile bu din anlayışı arasında kapanmaz mesafeler var.Tecrübeler, aynı dine mensup olanlardan çok, aynı din ve dünya görüşüne sahip olanların anlaşabildiğini gösteriyor. Bu bakımdan  CB sayın Erdoğan'ın din birliğinden hareketle Taliban'la anlaşabileceğimiz yönündeki beklentisi çok rasyonel değil. Nitekim, Taliban da, TSK'nın Kabil hava alanından çekilmesini istedi. Din kardeşiyiz ama bu yeterli değil,dedi. Bizimkilerin siyasallaştırdığı ümmet kavramına aynı misyonu yüklemedi., ümmet kavramını millet/ulus kavramını tahrip etmek için kullanırken, onlar ümmeti bir dayanışma topluluğu  olarak gördüklerini gösterdiler. Biz İslam dünyasından yediğimiz tokatlara rağmen, ümmet deyince her şeyin biteceğini,hall-ü fasl olacağını sanırken, onlar aynı ümmete mensup olmanın vatanlarını ve egemenliklerini paylaşmak için yeter sebep olmadığını ortaya koydular.

Çok ciddi bir göç dalgası ile karşı karşıyayız. Göçlerle gelen sadece insanlar değil,yukarıda anlatmaya çalıştığım zihin dünyası da buraya göçüyor.Bunun sosyal hayatımızda mutlaka tesirleri olacaktır. Kimse bu insan selini ensar/muhacirin kavramlarıyla meşrulaştırmaya çalışmasın. Muhacirin, bir yüce dini yaşamak ve yaşatmak için ilahi bir işaretle hicret etmişti.Onları hicrete zorlayan müşriklerdi. Oysa Afganlılar  müşriklerden değil, Müslümanlardan kaçıyor. Asıl üzerinde düşünmemiz gereken budur, Müslüman Müslüman'dan kaçıyor.Biz ensar/muhacirin diyoruz.Çare din içi ve din dışı çoğulculuktur. Çare Dinde zorlama yoktur diyen İslam'ı doğru anlamaktır. Çare, demokrasidir.