Habertürk yazarı Murat Bardakçı, 26 Haziran 2019 târihli yazısında S-400’leri almanın ihtiyaçtan ziyâde bir “millî haysiyet” meselesi olduğunu yazarak, 19 asırdan bir “haysiyet meselesi” örneği verdi.
1860’larda bir İngiliz savaş gemisi Çanakkale’de Osmanlı sularında avlanan balıkçı teknesine çarpar. Balıkçılar ölür. İngiliz büyükelçi, apar topar Bâb-ı Âli’ye çıkar. Sultan Abdülaziz’i, tazminat verip konuyu kapatmaya iknâ eder.
Bunun üzerine Sadrazam Fuad Paşa, huzûra çıkar ve İngilizlerin özür dilemesi gerektiğini yoksa Sadâret mührünü iâde edeceğini söyler.
Neticede Pâdişah, İngilizlerden, özür dilemelerini ister. İngilizler, Türk karasularına izinsiz girdikleri için özür dileyip tazminatı öderler.
Bardakçı’nın yazmadığını ben yazayım:
O yıllarda devletin başında “Dâmât Mehmed Ali Paşa” diye bir dert vardı.
Galata Başağası Hemşinli Ömer Ağa’nın oğlu olan Mehmed Ali Paşa, 1813 yılında Hemşin’de doğdu. Kaptan-ı Derya Ahmed Paşa’nın hizmetine girerek hademe-i Hümâyûn’a dâhil oldu. Çeşitli vazifelerde bulunarak yükseldi. Yakışıklı ve uzun boyluydu. Saraya dâmât olması sebebiyle 19. asrın belki de en muhteşem düğün töreniyle evlenen Mehmed Ali Paşa, maalesef eşine ve saraya lâyık bir adam değildi. Fakat bu evlilikle hayâl ettiği ikbâle kavuştu. Önce Kaptan-ı Derya oldu. Kısa bir süre sadrazamlık bile yaptı. Mâbeyn hademeliğinden kurenalığa ve zevcesi bulunan hemşire-i pâdişâhînin hatırına riâyeten vükelâlığa çıktı. Hod-pesend bir zâttı. Aşırı masrafları ve hânedâna yakışmayan hâlleri yüzünden defalarca pâdişâh tarafından azarlanıp görevden alındı. Her seferinde Adile Sultan’ın ricâsıyla yeniden göreve getirildi.
Abdülaziz Han’ın cülûsu töreninde ortada “düğün fodulu” gibi dolaştığı; sanki Sultan’ı o makama kendisi getirmiş gibi davrandığı ve bilâhare müsteşar-ı saltanat makamına geçerek geceleri bile sarayda kaldığı anlatılır. Devlete hıyânet kabilinden yolsuz hareketleri olduğu gibi çapkınlığıyla da meşhurdu.
Mehmed Ali Paşa ile Sadrazam Reşid Paşa, sürekli çekişirlerdi. Birbirlerine omuz atıp atmadıklarını bilmiyorum ama kişisel çatışmaları, bâzen devlet meselelerinin dahî önüne geçmişti.
Bir keresinde Abdülaziz Han’ın, yanında Rıza Paşa ve Mehmed Ali Paşa’nın adı geçince şöyle dediği rivâyet edilir: “Pederimi, ikisi bitirdiler. Karındaşıma dahî anlar ettiler.”
İşte İngiliz savaş gemisinin izinsiz girdiği Osmanlı denizleri, uzun yıllar boyunca bu dâmâdın emrindeydi.