Önceki gün Başbakan Binali Yıldırım "İmzasız ve isimsiz ihbar mektuplarının dikkate alınmaması için genelge hazırlayacağız" dedi…
Bu çok doğru bir adım ama böyle bir adıma gerek kalmadan bile normal hukuk devletinde yapılması gereken buydu… İmzasız veya sahte imzalı ihbar mektuplarıyla insanları işinden veya hürriyetinden etmek üçüncü dünya ülkesinde bile olmazdı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'at izi it izi' tespitinden sonra Başbakan Binali Yıldırım'ın sahte ihbar mektuplarıyla ilgili adımı gecikmiş olsa da şimdiye kadar oluşan zararların telafisi adına olumlu bir hamle niteliği taşıyacaktır…
Muhbirlik bir toplumda 'yükselen değer' olamaz… Herkesin birbirine kuşkuyla baktığı, bir diğerinden çekindiği, ayağını kaydırmaya çalıştığı veya ayağının haksız yere kaydırılmasından korktuğu dehşet iklimi asla sürdürülebilir değildir…
***
Birisi diğerinin yerine göz dikmiş, 'FETÖ'cü' diye sarılıyor ihbar mektubuna…
Birisi gerçekten FETÖ'cü, bu soruşturmaları sulandırmak için başka insanları koyuyor hedefe…
Birisi yönettiği kurumdan yeteri kadar FETÖ'cü çıkaramadığı ve başka kurumlara göre geride kaldığı zannıyla, masum bir yığın insanı açığa alabiliyor…
Siyasî, ticarî veya akademik fark etmiyor, yaşadığımız olağan dışı hâli fırsatçılığa çeviriyor ve bu ihbar mekanizmasını acımasızca istismar ediyor…
Bu durumda işlem yapmaması gerekenler "Acaba onları koruyor mu?" damgası yemekten korkuyor ve adaleti her halükârda yaşatmak yerine kendi durumundan endişeye düşerek işlem yapıyor, sorumluğu bir başkasına veya bir başka döneme atıyor…
Ülke 'adaletin tesis edileceği yer'den 'sosyal kriz'e doğru sürükleniyor… Bir tehlike savuşturulmak istenirken, bir başka tehlikeye kapı aralanıyor… Oysa ülkenin yeni krizler kaldıracak dermanı yok… Dünyanın en büyük terör örgütleri sıralansa en başa düşecek olanların neredeyse tamamı Türkiye'yle savaş hâlinde… Bu durum millî birliği ve sonsuz dayanışmayı mecbur kılarken bizim yeni krizler üretmemiz, hem adalet duygusunu kemirecektir, hem iç barışımızı zedeleyecektir, hem de savunma potansiyelimizi düşürecektir…
***
Başbakan Binali Yıldırım'ın 'çıkaracağız' dediği genelge hiç beklemeden çıkarılmalı ve sadece geleceği değil geçmişi de kapsamalı…
İmzasız ihbar mektubuyla açığa alınan ve işinden edilen kim varsa işine iade edilmeli… Açılmış tüm dâvâlar düşürülmeli…
Örgütle ilişkisi olduğu belirlenen, hakkında delil olan, devletin istihbarat kayıtlarında 'ağır şüpheli' kaydı bulunan, örgüt olduğunu bile bile kaynak aktaran, bu amaçla devlete karşı gerçekten 'paralel' bir çalışma içine giren kim varsa, bir devletin yapması gereken sonuna kadar yapılmalıdır… 15 Temmuz'da yaşanan acı tecrübeden sonra gösterilecek gevşeklik tabii ki ihanet olacaktır… Ama 15 Temmuz, darbeyle ilgisi olmayanların toplu mağduriyetlerine kılıf yapılmamalıdır… Çünkü bunun doğuracağı sosyal maliyet de darbe kadar yıpratıcı olacaktır…
Yeniçağ yazarları olarak, hayatımız ve yazdıklarımız bu kadar ortadayken, bir sahte ihbar mektubuyla katlanmak mecburiyetinde kaldıkları sıkıntı, sesi daha az çıkan, kimseleri olmayan, kimisi AKP'li, kimisi CHP'li, kimisi MHP'li veya başka partili/partisiz mağdurlarda ne gibi hüsranlara, acılara ve problemlere yol açmaktadır…
Devletler sadece 'güç'le değil, o gücün en büyük kaynağı olması gereken 'adalet'le ayakta kalırlar… Adalet giderse, eninde sonunda o güç de içeriden çürür ve gider… O yüzden 'at izi it izi' meselesinden sonra 'isimsiz ihbar mektupları'yla ilgili genelge gecikmiş olsa da doğru bir adımdır ve mutlaka geçmişi de kapsamalı, aksine davranan bütün kamu görevlileri hakkında işlem başlatılmalıdır…