Türk ekonomisi, son 10 yılın en kırılgan dönemini yaşamakta.
Ekonominin lokomotifi çiftçi ve iş insanları tedirgin, yarını göremediklerinden!
Son yıllarda siyasi erke; ekonominin kurmaylarından Merkez bankası başkanı dayanmıyor. Bankanın başkanlığına gelenlerden kimisi: “Söz dinlemiyordu. Faizleri indirmiyordu” gerekçesiyle görevden alınırken, bir başka başkan ise FAİZLERİ artırmakta ve buna karşı siyasi otorite: “Ben faize karşıyım. Faiz sebep enflasyon sonuçtur. Beni dinlerler dinlemezler bilemem” iddiasını yenilerken bu kurumun değerli başkanlarını hırpalamakta, yıpratmakta ve sonunda da görevden bir kararname ile alıvermekte.
Bu durum, rahmetli K. Sunal’ın başrolünü oynadığı Şark Bülbülü filmindeki, “Bana Mazlumu getirin” sahnesine benzemekte.
Her canı sıkıldığında, her zor anları yaşadığında: “Bana Mazlum’u getirin!” Nereye kadar?
Türk ekonomisi her darboğaza girdiğinde Merkez Bankası Başkanı değişiyorsa; böyle bir ekonomik programa kim ne kadar güvenir?
Siz olsanız yatırım yapar mısınız?
Hiç kimse uzun vadede bir yüksek faiz artışı ve kalışı beklemesin.
Sn. Erdoğan, bir şekilde devreye girer ve faizlerin tekrar aşağı çekilmesini ister/isteyecektir. Bir bakıma buna da mecburdur.
Hem benim alanın ekonomi diyeceksiniz, hem FAİZ sebep enflasyon sonuçtur diyeceksiniz hem de yüksek faizli bir ekonomiyi sürdüreceksiniz:
Faiz, fakirden alınıp zengine verilen haksız bir kazanımdır.
Zengin kredi kullanmaz, krediyle işi olmaz. Krediyi zorda olan, darda olan, iş yerini kaybetmek istemeyen alt tabaka kullanır. Bu kişilerin ödediği yüksek faiz de parası olan zenginlere; nema olarak aktarılır.
Bu, yurt dışından gelecek kısa vadeli döviz için de geçerlidir.
Faiz demek, maliyet artışı demektir. Maliyet artışı zam ve pahalılık demektir.
Ülkemiz gerçeğine bakınca; Şu an yüksek faizden dolayı ciddi bir maliyet artışı söz konusu.
Üretim yok, hayat pahalılığı var.
Yerli üretim durağan, ithalat alabildiğine
İşsizlik çok, istihdam yok.
Bunların nedeni sizce de yüksek FAİZ değil mi?
Merkez Bankası başkanlarının sık sık değişmesi, çaresizlik ve güven yitimidir.
Faiz inince de döviz yükseliyor? Buna bizim irfanı yüksek halkımız, “İki ucu da pis bir değnek” demiştir. Nerden tutarsanız tutun elinize muhakkak pislik bulaşacak.
Çare nedir?
Üretimi artırmak, iş olanakları açmak, ithalat değil, ihracatı teşvik etmektir. Liyakata önem vermek, benim adamım mantığından sıyrılmak, bağımsız hukuku tesis edip, hukuka güveni sağlamak. Betonun yenmediğini, hayallerin istikrar ve istihdam getirmediği görmektir.
Yatırım da gerçekçi olunmalı: Taşa-toprağa, betona, hayallere, itibara değil, üretime, tüten bacalara, dönen dişli çarklara yönelmeli.
Aksi halde: Döviz-faiz, enflasyon sarmalında debelenir dururuz. Amacımız çağdaş ve modern olmak ise onun da yolu: “Medeniyet dişli çarklar ve onun çıkardığı seslerdir.” Unutulmaya.
Bana Mazlum’u getirinle nereye kadar. Bu tür uygulamalara rahmetli N. Erbakan, “Pansuman tedaviler” derdi.
Aşı da bile çaresiziz, Geçmişte aşı yardımı yaptığımız ÇİN’den gelecek aşılara sağlığımızı emanet etmek zorunda kaldık. Keşke Hıfzıssıha Aşı Enstitüsünü kapatmasaydık. Satarak değil yaparak, üreterek, üretken ekonomiyle birlikte de ülke ayağa kalkar.
Esen kalınız.