"Somali-Doğu Afrika 1992. Rakib kabîleler arasındaki savaş yılları, büyük bir kıtlığa neden oldu. 300.000 kişi açlıktan öldü. Mogadişu'yu en güçlü askerî liderlerden M. Farrah Aidid yönetiyordu. Limanlardaki uluslararası yiyecek dağıtımını elinde tutuyordu. Silahı, açlıktı. Dünya, tepki veriyordu. 20.000 Birleşik Devletler denizcisi ile yiyecek getirildi ve düzen sağlandı... Nisan 1993. Aidid, denizciler çekilene kadar bekledi. Sonra, kalan BM barış güçlerine savaş ilan etti. Haziran'da, Aidid'in milis kuvvetleri, 24 Pakistan askerini tuzağa düşürüp katletti.Bir sonraki hedefleri Amerikan personeliydi. Ağustos sonlarında Amerika'nın seçkin askerlerinden oluşan delta gücü, Army Rangers ve 160. SOAR, Aidid'i indirip düzeni sağlamak için Mogadişu'ya gönderildi."
Bu cümleler, yönetmenliğini Ridley Scott'un yaptığı ve Mark Bowden'in aynı adlı kitabından uyarlanan Kara Şahin düştü filminin başlangıç cümleleri. Açlıkla mücâdele eden Somali'de, Amerikan askerlerinin destansı (!) kahramanlığını anlatan film, 2001 ABD yapımı.
Yukarıdaki ifâdelerden sonra Aidid’in milisleri, Kızılhaç yiyecek dağıtım merkezinde yiyeceklere saldıran halkın üzerine ateş açıyor. Buna sinirlenen Amerikalı askerler, Aidid'in ve adamlarının toplantı yaptığı binâyı basıp tutuklamak üzere bir operasyon düzenliyorlar. 45 dakikada bitmesi hedeflenen operasyon, helikopterlerden birinin düşmesi ile farklı gelişiyor. Binlerce Somalili ve bir avuç Amerikan askeri arasında 18 saat süren sokak savaşı sonunda, 19 Amerikan askeri ile 1000 kadar Somalili ölüyor.
Film, Mogadişu cehenneminden canını kurtararak Birleşmiş Milletler kampına doğru ağır çekim koşan askerlere, Somalili çocukların gülerek yol göstermesi; halkın tezâhürâtı ve Pakistanlı askerlerin askerlere su ikrâmı ile nihâyetleniyor. Şehri terk ederken kucağında ölmüş bir çocuk taşıyan Somalili'ye Amerikalı askerlerin yol vermeleri ve ateş eden Somalili kadını istemeden (!) öldürmeleri, ustaca serpiştirilmiş detaylar.
Amerika, çıkarı doğrultusunda gözüne kestirdiği ülkeleri, önce yakıp yıkıyor; sonra gerçekleri örten filmler yapıyor. Kendisine binlerce km uzaktaki ülkelere asker göndermesinin gerçek sebeplerini filmlerle ört bas edip, lehine kamuoyu oluşturuyor. Kara Şahin Düştü filmi de bunlardan birisi.
Peki gerçek nedir?
Somali, 1960'a kadar sömürge ülkesiydi. 1970'lerin sonunda Etiyopya ile savaşı kaybedince Sovyetler'den uzaklaşıp, Amerika'ya yakınlaştı. Bundan sonra Batı'ya ve İMF'ye mecbûr kaldı. Sürekli dış yardım alınca tarım ve hayvancılık geriledi. İMF, baraj yapımına bile izin vermedi. Zâten aktif olmayan sanâyi, hayâl oldu. Ülkeye bir yandan gıda diğer yandan ileride çıkarılacak iç savaş için silah sokuldu. 70' lerde kendine yeten Somali halkı, potansiyel tüketici hâline geldi. Çöken ekonomi üzerine bir de iç savaş patlak verince, halk hükûmete güvenini kaybetti. Bu ortamda, halk üzerinde etkili olan aşîretler önem kazandı. Bu arada İslâmî Birlik Partisi hem açlığa son verecek hem de iç savaşı bitirecek başarılar kazanınca Amerika, Somali'deki açlık ve iç savaşı bahâne ederek asker gönderdi.
Yâni Amerika'nın müdâhalesinde, filmdeki sebeplerin çok ötesinde sebepler var.
Filmde bahsedilmeyen, bizimle de ilgisi olan bir gerçek daha var:
12 Temmuz 1993’de ülkenin ileri gelen aşîret liderleri, dînî büyükleri ve âkil adamları, Aidid'den ve Batı boyunduruğundan kurtulmak için toplantı düzenledi. Toplantının yapılacağı eve, BM Barış gücü komutanı ve Amerikalı yardımcısı Montgomery'nin karârıyla bir saldırı gerçekleşti. Ülkenin geleceğini kuracak 100'e yakın âkil adam, saldırıda öldü. Bir ülkenin âkil adamlarını yok etmek, tarım ve hayvancılığını yok etmekten daha vahimdir. (Lütfen bizdeki akılsız âkilllerle karıştırmayın)
Filmde Aidid’in adamlarına baskın yapılmış gibi gösterilen hâdise, gerçekte budur.
Kara Şahin Düştü filminde BM Barış Gücü’nün komutanından bahsedilmiyor. Amerikalı yardımcısı Montgomery var.
İşte Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanı, dün 28 Şubat dâvâsında müebbet hapis cezâsı alan Çevik Bir.
……
Geçenlerde Kızılay’da birkaç yazar arkadaşa rastladım. Söz, döndü dolaştı, 99 depremine geldi. İçlerinden birisi, “Ne depremi ya? Ben Silivri’deydim. Denizden çıkan ateş topunu gördüm.” dedi. Benim gördüğümü görenler çıktıkça, unutturıulmak istenen hatırlandıkça nasıl sevindiğimi anlatamam.
Durun hele! Târih, Türkiye’de Tesla deneyine izin verenleri de yazacak. TSK’daki millî subayların 17 Ağustos’da Gölcük’deki devir teslim törenine niye katılmadıklarını, ertesi gün dibimizde biten ABD hastane gemisini, dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un “Tek bir hastayı Amerikalılara vermem!” diye niye direndiğini, Mehmetçiğin deprem bölgesine niye ancak 3. gün girebildiğini, târih yazacak.
Târih, depremin hemen arkasından gösterime giren “Dünya Yetmez” filminde James Bond’un, Rus teröristlerin Kızkulesi altında patlatmak istedikleri plütonyum pombasından İstanbul’u kurtarmasının nasıl bir algı operasyonu olduğunu da yazacak.
Bunlar yazıldığı zaman, 28 Şubatçıların aldığı cezâlara itiraz edenler, “FETÖ’ye karşı yapıldı” diye aklamaya çalışanlar, çok utanacaklar.
Tabiî işin içinde değilseler..