Eğitimin adı da anlamı da öyle derindir ki, üzerine sayfalarca yazılır.
Eğitmek ve eğitim bir uzmanlık ve kariyer işidir.
Ülkelerin ve nesillerin geleceği; verilen ya da alınan eğitimin kalitesi ile doğru orantılıdır.
Eğitim, bu alanda oluşturulan belli mekânlarda yapılır ki adına okul denir, üniversite denir.
Eğitim ve eğitme işin, bu alanda eğitim almış, uzman olmuş, eğitilmiş kişilerce verilir.
Eğitim bütün dünyada okullarda öğretmenlerce ve bu alanın akademisyenlerince verilir.
İkinci Dünya sonu yakılmış, yıkılmış Almanya’nın nasıl toparlanacağı, nasıl ayağa kalkacağı sorulduğunda verilen yanıt çok ilginç ve düşündürücüdür.
Almanlar bu soruya, “Sapa sağlam bir eğitim sistemimiz ve çağdaş üniversitelerimiz var, onların sayesinde kalkınacağız.” Demişler.
Bu gün Almanya, dünya ekonomisinde ilk onlarda ve dünyaya teknoloji pazarlar konumda.
Eğitim sistemiyle oynamak, eğitime ideoloji karıştırmak; eğitimin yozlaşması ve çağdaşlıktan uzaklaşmak demektir.
Türkiye’de eğitim, son 21 yılda oldukça yara aldı. Dokuz bakan değişti. (Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer, Yusuf Tekin) Her gelen bakan AKP’nin değil de; sanki bir başka hükümetin bakanıymış gibi : “Sistemi baştan değiştiriyoruz” diyerek eğitimi allak bullak ettiler.
Sonuç ortada. Türkiye’nin başkentini, 8x8’i bilmeyen lise mezunları, üniversite sınavlarında hatırı sayılır(0) sıfır çeken bir nesil yetiştirdik. OECD verilerinde de oldukça geri sıralardayız.
Bunun tek nedeni sadece eğitim sistemini değiştirmek, eğitimi deneme tahtasına çevirmek elbette değil. Niteliksiz öğretmen yetiştirmek, planlı bir öğretmen yetiştirme sistemi uygulamamak, kısa dönem kurs ve eğitimlerle dışarıdan öğretmenler almak, her ile akademisyensiz üniversite açmak, öğretmen okullarını kapatmak gibi onlarca nedeni var. Ne demek atanamayan öğretmen?
Şunu aklınız alıyor mu Tanrı aşkına.
Aynı okulda aynı programı uygulayan öğretmenlerin:
Bir kısmının kadrolu,
Bir kısmının sözleşmeli,
Bir kısmının ücretli olmasını?
Bu mudur eğitimde çağdaşlaşmak, bu mudur muassır olmak, bu mudur öğretmene saygı ve değer?
84 Tıp Fakültesine karşın 105 İlahiyat Fakültesi, 302 Fen Lisesine karşılık 3394 İmam-Hatip Lisesi açmak nedir?
Siz insanınızın dinine mi güvenmiyorsunuz yoksa bu asil millet, bu kadar mı dinden uzak?
Eğer kalkınmış ülkelerden silah, teknoloji almak istemiyorsanız; Almanya gibi donanımlı meslek okulları (Beruf schule) açınız. Açınız ki katma değeri yüksek ürünler üretiniz. Deve sidiği, organik hoşaf gibi basitliklerle uğraşmayınız.
Öğretmenleri ve akademisyenleri sosyal ve ekonomik olarak donatınız, hak ettikleri değeri ve saygınlığı gösteriniz.
Unutmayınız! Öğretmenler, egemen sınıfların emir kulu ya da egemen yöneticilerin çocuk avutucuları değildir. Öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen yalvarmaz, öğretmen ders verir, eğitir. Öğretmenler yarını kurar, yarının insanlarını yetiştirirler.
Öğretmenleri sendikalara, dernek ve tarikatlara yönlendirmeyiniz. Bırakın ders versinler, eğitsinler: beyni hür, irfanı hür, düşünen, eleştiren, araştıran, üreten nesiller yetiştirsinler.
Öğretmen, ev kirasını, çocuğunun servis parasın, mutfağını düşünmesin.
Onlara önlük değil, hak ettikleri değeri verin.
Emekli ve çalışan bütün öğretmenlerimizin “24 Kasım Öğretmenler gününü” kutluyorum. Değerli öğretmenler, kıymetli meslektaşlarım! Siz tıraşınızı olun, takım elbisenizi, etek bluzunuzu giyin, hafif makyajınızı yapın örnek olmaya devam edin.