Bugün dış politikada adeta bir “Kararsızlıklar Komedyası” sergilenirken Büyük deha Atatürk’ün liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti büyük diplomatik başarılara imza atarak Birinci Dünya savaşında Fransızların kontrolüne giren Hatay’ı adım adım Anadolu’ya bağlıyordu. Diplomasi deha ile birleşince oluşturulan Hatay Meclisi 2 Eylül 1938’de toplanarak Bağımsız Hatay Cumhuriyeti’ni ilan etti. Atatürk, ölüm döşeğinde dahi durumu yakından takip ediyor, o halde iken bile bölgeye gitmek için can atıyordu. Gözleri arkada kalmadı ve 29 Haziran 1939’da Bağımsız Hatay Cumhuriyeti Anavatan’a iltihak kararı aldı.
Bu konuda elbette pek çok yazı yazıldı, askeri ve siyasi açıdan yayınlar yapıldı, yorumlar yapıldı ama derli toplu bir edebi eser ortaya çıkmamıştı. Bu iş, daha önce “Eylül 12’den Vurdu”, “Eynesi Ana”, “PKK Kampında Bir Ülkücü” ve “Güldüren İşkence” isimli romanları ile tanıdığımız Hatay gelini Emine Özgenç’e kısmet oldu.
Olmuş ve olması mümkün olan olaylar zincirinden oluşan edebi eserlere roman diyoruz. Olmuş ve olması mümkün olan olaylar söz konusu olduğuna göre yazarın hayal dünyası devreye girerek tamamen kurguya dayalı bir roman da yazabilir, eserini araştırma, inceleme ve gözlemler sonucu derlediği bilgi ve belgeler ışığında da oluşturabilir.
Milletlerin hayatında vuku bulan acı – tatlı olaylar, kahramanlık hikâyeleri, aşk hikâyeleri, çeşitli sosyal olaylar vardır. Türk Milleti bu konularda oldukça zengin, oldukça renkli birikime sahip. Ele alınıp hikâyeleştirilen, roman konusu olan ve olmayı bekleyen yüzlerce, binlerce konu işlenmeyi bekliyor. Emine Özgenç, romancılığını daha çok bu yönde işletiyor. Araştırıyor, soruşturuyor, danışıyoy, görüşüyor, inceleme ve araştırmalarını yapıp, röportajlarla ses kayıtlarını topluyor ve sonra oturup topladıklarını kurgulayarak romanlarını oluşturuyor.
Emine Hanım kendisi Karadenizli. Eynesi Ana bir Karadeniz romanı idi. Eşi Şahan Bey ise Hatay’lı yani Akdenizli. Karadeniz’in kahramanları olduğu gibi elbette Akdeniz’in kahramanları da vardı. Hazırlık safhasından haberdar olduğum bu eser “Asi’nin Çocukları” adını taşıyor. Asi, Suriye’den Türkiye’ye doğru akıp gelen; bazen taşarak Amik Ovası’nı basan, bazen de Suriye tarafından su verilmediği için kuruyan bir ırmak. Arif Nihat Asya “Ağıt” şiirinde “Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin/Benden doğar bana dökülmez” diye yakınıyordu. Asi nehri ise kaderin bir cilvesi olarak şimdi bizden doğmuyor ama bize dökülüyor. Oysa 1516 yılından beri dört yüz küsur sene bizden doğup bize dökülmüştü. Onun için o bizim nehrimizdir. Geldiği yerlerde de, sınırlarımıza girip geçtiği yerlerde de yazarın “Asi’nin Çocukları” olarak isimlendirdiği kahramanlarımız vardır.
Yıllar önce Türk Ocakları heyeti olarak Türkmen Dağı’nda sınırın öte yakasında ve beri yakasında kalan kardeşlerimize yardım ulaştırmak için gittiğimizde anlatmışlardı. Büyük deha Atatürk, Birinci Dünya Savaşı sonrasında sınırlarımızın dışında bırakılan Hatay’ı Anavatan’a kavuşturmak için önceden planlarını yapmış, Suriye tarafından 132 Türkmen gencini Harp Okulu’na alıp eğiterek göndermiş, onların çalışmaları sonunda oluşturulan kamuoyu Türkiye’ye bağlanma yolundaki engelleri kolaylıkla aşmıştır.
Diplomasi ve uluslararası ilişkiler yolunda bu çalışmalar yapılırken elbette “Asi’nin Çocukları” da boş durmuyorlardı. İzmir’in Hasan Tahsin’i, Maraş’ın Sütçü İmamı ile arkadaşları gibi Hatay’ın da Çolak Mustafa’ları, Aybarsları vardı ve işgalci Fransızlara karşı direniyorlardı.
Büyük ressamlarımızdan İbrahim Çallı’nın çok güzel ve çok meşhur resimlerinden biri “Hatay’ın Anavatana Hasreti” adını taşır. O resme bakınca ne içten bir hasret duyulduğu hemen fark edilir. “Asi’nin Çocukları” ise o hasreti vuslata/kavuşmaya çevirmek için verilen mücadeleyi sergiliyor. 376 sayfadan oluşan roman, Ankara merkezli olarak pek çok edebi ve akademik yayına imza atan Akçağ Yayınları arasında çıktı, kısa zamanda beşinci baskısını yaptı.
Yazar, okuyucuya kolaylık olsun diye metnin sonunda bir başlık açarak, “Bazı Yerel Kelimeler ve Kelime Grupları”na yer vermiş. “Romanda Geçen Yer Sadlarının Bazılarıyla İlgili Bilgiler” de haritalı olarak gösterilmiş.
Belgesel niteliği de taşıyan bu güzel eserinden dolayı Emine Özgenç’i tebrik ediyor, alınıp okunmasını tavsiye ediyorum.
Eser Akçağ Yayınları’nın dağıtım ağı ve internet üzerinden satış yapan kitap sitelerinden temin edilebilir.