Otizmden tutunda romatizmal hastalıklar, kansere ve kalp hastalıklarına kadar yaşanan tüm olumsuzluklarda birileri aşıları suçlamıştır. Fakat tüm bu tartışmalara rağmen şüphesiz aşılar insanlık tarihinin en etkili ve faydalı buluşudur.
Aşı karşıtlığı ve korkusu ilk uygulanan çiçek aşılarından itibaren başlamış, günümüzde de özellikle sosyal medyanın da etkisiyle artarak devam etmektedir.
İki asır önce ineklerden elde edilen çiçek aşısına karşı olumsuz propagandalar yapılmış, gazetelerde yayınlanan vücudundan inek boynuzları ve toynakları çıkan insan karikatürleri büyük tereddütlere yol açmıştır. Rusya'da çiçek aşısını ilk önce kendisi ile çocuklarında uygulatan II. Katerina, cesaretiyle salgının ülkesinde daha az kayıp vererek atlatmasını sağlamıştır.
Aşı karşıtlığı sadece ülkemizin sorunu değildir. Aşı retleri sonrasında Avrupa'da bile yıllardır görülmeyen kızamık salgınları patlak vermeye başlamıştır. Kızamık deyip geçmeyin; Amerika yerlilerinin neredeyse kökünü kazıyan bu hastalık 80’lerde yılda 2,6 milyon ölümden sorumluyken son yıllarda dünya çapında aşı kampanyalarıyla ölümler yüzde 90'nın üzerinde engellenmiştir.
Günümüze benzer şekilde çocuk felci aşılarının kısırlık yapacağına dair olumsuz propagandalar 40 yıl önce de bazı çevrelerce yapılmış (Kadir Mısıroğlu'nun bu konuda deli saçması açıklamaları halen internette mevcut) ülkemizdeki yaygın aşılama faaliyetleri sonrasında çocuk felcinin kökü kazınırken, nüfusumuz neredeyse 2 kat artmıştır.
Özellikle Corona ve grip gibi etkili bir ilaç tedavisi olmayan büyük salgınlara yol açan viral enfeksiyonlarla mücadelede aşılar en önemli silahımızdır. Bünyemizin virüsleri tanıyıp etkili antikor üretimine başlaması ve güçlü bir immün yanıt oluşturması için en az 10-14 günlük süre gerektirmektedir. İmmün sistemimiz virüsleri tanıyıp yanıt verinceye kadar maalesef birçok kişi mücadeleyi kaybetmektedir.
Zayıflatılmış veya ölü mikroplardan hazırlanmış aşılar ihtiyacımız olan süreyi ve silahları hastalık başlamadan önce savunma hücrelerini uyararak bizlere kazandırır.
Özellikle COVID salgınında kullanılan m-RNA aşıları vücudumuzda virüs proteinlerinin üretilmesine yol açarak virüslerin en önemli protein yapılarının immün sistem tarafından tanınmasını sağlamaktadır. Bir nevi eve giren hırsızın eşkâlini polis ve bekçilere vererek hazırlıklı olmalarını sağlamaktadırlar. Bu yeni aşı tekniğinin çok hızlı bir şekilde bulunması ve üretimi bazı insanların kafasında soru işareti bıraksa da m-RNA teknolojisi üzerinde on yıllardır çalışılan bir konu olup teknolojinin gelmiş olduğu nokta ve pandemi koşullarının zorlaması nedeniyle aşıların doğal olarak çok hızlı bir şekilde üretimi yapılabilmiştir. Aşı içerisinde bulunan RNA parçaları hücre çekirdeğine girmeden belli bir süre sonra hücrelerden temizlenmektedir.
Aşı konusunda yapılan itirazların çoğunluğu katkı maddeleri konusundadır. Artık aşılarda koruyucu olarak cıva kullanılmamaktadır. Aynı zamanda hayvansal jelatinin (domuz kaynaklı) ve yumurtanın Coronovac'ta kullanılmadığı açıklanmıştır. Üretim safhasında kullanılan alüminyum ve formaldehit gibi katkı maddelerinin kat ve kat fazlasını zaten doğal çevreden ve gıdalardan alıyoruz. Aşılara yönelik bu endişelerle alakalı Türk Tabipler birliği hiçbir şüphe bırakmayan açıklamalarda bulunmuştur. Aşılara bağlı ciddi yan etkiler ve alerjik reaksiyonlar çok nadirdir.
Alerjik yapımız ve ilaç alerjilerimiz olsa bile problem yaşamama ihtimalimiz çok yüksektir. COVID aşısına bağlı reaksiyonlar çok nadir görülür.
Birçok batılı ülke COVID pandemisinin başından itibaren aşıların yan etkilerini çok yakından takip etmiş ve aşılarla ilişkili olduğu düşünülen en ufak bir şüpheli durumda aşılama faaliyetlerini geçici olarak askıya alıp bilimsel veriler eşliğinde bildirilen yan etkilerin ne derece ciddi ve aşılarla ilişkili olduğunu incelemiştir. Varılan sonuç yan etkilerin çoğunluğunun aşılarla ilişkilendirilemeyeceği yönündedir. Pandemi sürecinde sona geldiğimizi düşündüğümüz bir dönemde tekrar bir dalga ortaya çıkmasına rağmen çok şükür ki virüs büyük oranda etkinliğini kaybetmiştir. Özellikle 65 yaş üzeri ve kalp, böbrek, şeker hastalığı ek hastalığı olan insanlar halen risk altındadır. Aşıların ağır hastalığı engelleyici özelliği devam etmekte olup, özellikle riskli gruplarda son aşıdan 6 ay geçmiş bireylerin aşılanmasında fayda görülmektedir.
Maalesef ağzı olan konuşuyor. Sıklıkla aşılar konusunda gereksiz korku yayan temelsiz iddialar sosyal medyada yer almaya devam ediyor.
En büyük düşmanımız virüs değil cehalet…
Haydi büyükler aşıya