Sedat Peker ülke gündemini meşgul etmeye devam ediyor. En büyük eşkıyanın kendisi değil bizzat devlet içine çöreklenen bazı odakların olduğunu iddia ediyor.
Peker’in açıklamalarına yabancı değiliz. Bu türden vakaları yıllardır “Kurtlar Vadisi” ve “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” isimli dizilerden seyrediyoruz. Her iki dizi ve benzerleri, “Mafyanın hepsi kötü değildir. Bizden olan, devletten yana olan mafya iyidir. Devleti yöneten güçler bazı rutin dışı işlerini yaptırmak için mafyaya ihtiyaç duyarlar.” Gibi fikirleri millete empoze ediyor. Malum bir dönemler Cumhurbaşkanlığı yapan Süleyman Demirel bunu, “Devlet bazen rutin dışına çıkar.” Diyerek bizleri aydınlatmıştı.(!!!)
Herkes Sedat Peker’in videolarının neden çok seyredildiğini merak ediyor. Milletimiz de bu tür hadiseleri çok seviyor olmalı ki adı geçen diziler reyting rekorları kırıyor. Maalesef mafya babaları da haliyle millete “Rol model”(!!!) olmaya devam ediyor.
Böyle bir ortamda ister istemez mafya babalığı veya eski deyimle eşkıyalık prim yapıyor. Artık millete de, “En büyük mafya babası kim?” tartışmaları kalıyor.
Eskilerde yaşanmış meşhur bir hikaye anlatılır:
Adamın birinin on bin altını varmış. Ölürken oğlunu yanına çağırmış ve “Oğlum. Bu altınların beş bini sana, beş bini de ülkenin en büyük eşkıyasını bularak ona vermeni istiyorum.” diye vasiyet etmiş.
Adam vefat edince oğlu on bin altını yanına alarak ülkenin en büyük eşkıyasını aramaya çıkmış. Ben büyük eşkıyanın bir dağda olduğunu söylemişler. Oğlu da o eşkıyanın yanına gitmiş ve beş bin altını vermek istemiş. Eşkıya, “Estağfurullah, ben değil filan dağdaki eşkıya en büyüktür.” Demiş. O zamanın eşkıyası bile böyle namusluymuş!
Adamın oğlu bu kez tarif edilen dağdaki eşkıyaya gitmiş ama o da, “Estağfurullah, ben değil filan dağdaki eşkıya.” demiş.
Adamın oğlu böylelikle birkaç dağ daha gezmiş.
En son gittiği dağdaki eşkıya, “Estağfurullah, ben değil, en büyük eşkıya filan şehrin kadısıdır.” demiş.
Adamın oğlu çok şaşırmış ama mecburen dedikleri Kadı’ya gitmiş ve durumu anlatmış. Kadı, “Ben bu parayı karşılıksız almam.” Demiş. Çocuk ısrar edince Kadı ona bir teklif sunmuş.
“Şu tarlayı görüyor musun? O tarla benim. Onun üzerindeki karları sana beş bin altına satayım.”
Adamın oğlu razı olmuş ve Kadı’nın tarlasının üzerinde 2 metreyi bulan karları satın almış.
Kadı, “Evladım. Kış mevsimi, akşamdan yola çıkma. Bugün misafirimiz ol, sabah yola çıkarsın.” Demiş. O da razı olmuş.
Sabah olunca adamın oğlunun kaldığı odanın kapısı hızlı hızlı çarpmaya başlamış. Telaşla açtığında karşısında iki asker bulmuş. Askerler adamı yaka paça ederek Kadı’nın huzuruna getirmiş.
Adamın oğlu şaşkın biçimde, “Ben ne yaptım da beni böyle yaka paça getirdiniz buraya Kadı efendi.” Deyince öfkeden ağzından köpükler saçılan Kadı konuşmaya başlamış:
“Bre zındık, bre hak hukuk tanımaz adam.”
Adamın oğlu, “Ben ne yaptım Kadı Efendi.” Deyince Kadı sormuş:
“Şu tarla kimin?”
“Senin Kadı Efendi.”
“Üzerindeki karlar kimin?”
“Benim Kadı Efendi.”
“Senin karların benim tarlamda ne işi var. Çabuk kaldır onları!”
“Aman Kadı Efendi. O kadar kar kalkar mı?”
“Kaldırmayacaksan cezana razı olacaksın o zaman!”
“Cezam nedir Kadı Efendi?”
“Beş bin altın!”
Adamın oğlu kendisine miras kalan diğer beş bin altını da Kadı’ya teslim etmiş ve memleketine gitmek için yola çıkmış.
Giderken şöyle diyormuş:
“Gerçekten de ülkenin en büyük eşkıyası Kadı Efendi imiş!”
Ülkemizde Sedat Peker üzerinden gündemimize oturan “Mafya, politikacılar, gazeteciler ve iş adamları” arasındaki karanlık ilişki iddialarını okuyunca gayr-i ihtiyari aklıma bu hikaye geldi.
İster istemez sordum:
“Peki bu devrin en büyük eşkıyası (Mafyası) kim?”
Sonra, “Acaba son elli altmış yıl içerisinde ülkemizdeki en büyük eşkıyalar kimler?” diye beni bir merak sardı. Araştırınca karşıma şu isimler çıktı:
“Dündar Kılıç, İdris Özbir (Kürt İdris), İsmail Hacısüleymanoğlu (Oflu İsmail), Kurban ve Şeref Yazoğlu, Örfi Çetinkaya, Hüseyin-Hasan Heybetli (Baba oğul), Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Hadi Özcan, Hüseyin Saral, Hüseyin Baybaşin, Nuri Ergin, Fırat Delibaş, Kürşat Yılmaz, Erol Evcil, Ahmet Tekin Baykal, Sami Hoştan, Abdullah Uçmak, Osman Cevahiroğlu. Fevzi Öz. Vb.”
Bunlar bütün kamuoyunun “külhanbeyi, kabadayı veya mafya babası” gibi unvanlarla tanıdığı kişiler. Yıllarca kanunsuz işler yapmışlar, siyasetçi ve bürokratlarla işbirliği içinde hayatiyetlerini sürdürmüşler. Kullanma tarihleri geçince de tarihin çöplüğündeki yerlerini almışlar.
Fakat şunu hiçbir zaman unutmamak lazım:
“Yasama, Yürütme ve Yargının hakim olduğu ülkelerde bu türden külhanbeyleri, kabadayılar ve mafya babaları asla yaşayamaz.”
Vatandaş uğradığı haksızlıkta adalet bulamayacağına inandığı için işini hukuk içinde değil, hukuk dışı yollarla çözme yoluna gidince ister istemez külhanbeylerine, kabadayılara ve mafya babalarına iş düşüyor. Onlarda belli bir ücret karşılığında kendi usullerince vatandaşın meselesini çözüyor!
“Yasama, yürütme ve yargının” hakim olmadığı ülkelerde mafyacılık artar ve bu alanda rahat oynamak isteyenler ister istemez ülkenin güçlerini elinde tutanlarla iş tutarlar.
Gerçekten vatansever olan ve harama el sürmeyen devlet görevlilerinin varlığı olmasa devlet ayakta kalamaz. Ancak bürokrat, gazeteci, politikacı, asker, hakim, savcı, polis gibi devlet görevi yapan kişilerle işbirliği yapmayan mafyanın yaşama şansı da sıfırdır.
Ülkenin en büyük mafya şebekesi olan Fetullahçı yapılanmada bu türden olayların nasıl geliştiğini ve vücut bulduğunu yıllardır okuyoruz.
Yukarıdan beri özetlediğim bilgiler ışığında son bir aydır devam eden günümüzün mafya babası Sedat Peker’in açıklamaları ister istemez herkesin kafasını karıştırıyor. Anlattıklarına inanılırsa en büyük mafya babası kendisi değil, bizzat devlet içinde çöreklenen belli kişilerin olduğu ortaya çıkıyor.
Kendi ifadesiyle Sedat Peker, neredeyse 30 senedir mevcut iktidarlar içindeki belli güç odaklarıyla beraber iş yaptığını itiraf ediyor. Mehmet Ağar ve Korkut Eken ile birlikte Kıbrıs’ta gazetecinin öldürülmesi olayını planladığını ama başarısız olduğunu söylüyor.
Ak Partili bazı vekillerin ricasıyla Aydın Doğan’ın gazetelerini bastığını ve sonunda mallarına çöküldüğünü söylüyor.
Yine Berat Albayrak için milletvekili Fevri Başaran’ı karakolda dövdürttüğünü itiraf ediyor.
Bunları şimdiye kadar yalanlanmaya hadiseler.
Yaptığı mitingler, programlarla ve bu türden baskınlarla, dayat attırma eylemleri ile Sedat Peker’in iktidara geldiğinden beri Ak Parti ile dirsek temasında olduğu açığa çıkıyor.
Peker’in, Berat Albayrak, Serhat Albayrak, Pelikan grubu, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım ve Süleyman Soylu ile yaptığı açıklamalara, “Sedat Peker organize suç örgütü lideridir. Ona inanılmaz.” Demek istiyoruz ve anlattıklarının yalan olduğunu deklare etmek istiyoruz ama ne hikmetse içimizdeki ses yapılan açıklamaların çoğunun doğru olma ihtimalinin daha fazla olduğunu haykırıyor.
Sedat Peker yıllardır sistem içerisinde kimseye doğru dürüst hesap vermeden faaliyetlerini sürdürüyordu. Kanunsuz işlerini maskelemek için “Hayırsever işadamı,” “Türk Dünyası Hakanı Ödülü” gibi maskeler takıyor ama bir de bu milletin yakinen bildiği mafyacılık oyunlarından da vazgeçmiyor. Bu ülkede bin kişiye sorsanız Sedat Peker’in mafya babası olmadığını söyleyen birkaç kişi çıkmaz.
Tamam Peker mafya babası anlattıklarına inanmayalım ama mızrak çuvala sığmıyor artık.
Mesela 9. Videosunda anlattığı “Belediyeler nasıl soyuluyor?” meselesini nasıl görmezden gelebiliriz ki? Her belediye kendi partisinden olmayandan başkasına ihale vermediğini sağır sultanlar bile biliyor. Her ne kadar Sedat Peker yolsuzlukların perdelenmek için alt dernekler ve STK’lar aracılığı ile yapıldığını söylese de aslında artık bunlar kanıksanmış olmalı ki üstü örtülmeden yapılıyor.
“Sen gidiyorsun paraya yatırıyorsun, ondan sonra ne yapmak istiyorsan onu yapıyorsun. 100 bin liralık bir iş var, en güvendiği arkadaşına diyor ki '1 milyonluk fatura kes’. Sonra o 1 milyon liralık işi alıyor ama 100 bin liraya yapıyor. Ona 100 bin lirayı veriyor, 100 bin de vergi vs. çıkarsa, geriye kalan 800 bin lirayı kılçıksız alıyor cebe indiriyor. Sistem böyle yürüyor.”
40 yıllık bir gazeteci olarak yapılan bu tür açıklamalara inanmayanlara, “Hadi oradan. Kimi kandırıyorsunuz” diyesim geliyor.
Mesela yine devlet ihalelerinde “Taşeron” sistemini bilmeyen mi var? Yıllar önce İŞÇİDER başkanı ile bir yerde karşılaşmıştım. Sadece şu taşeron meselesinde dönen olayları anlatınca inanın o zaman midem bulanmıştı. Bugün Sedat Peker aynı konuyu bir kez daha dile getiriyor.
Peker’in medya ile açıklamaları da gerçekten mide bulandırıcı. Kimileri para almış, kimileri kanka olmuş ama Peker yurt dışına çıkıp bazı devlet görevlileri ile takışınca hepsi birden Peker’i satmış. Kiminin pislik, kiminin ajan, kiminin de mafya babası diyerek vefasızlık yapmaları haliyle Peker’in zoruna gidiyor. Çünkü bunların hepsi Peker ile kanka olduklarında da o mafya babasıydı.
Hadi Işık ve kardeşleri, Abdulkadir Selvi, Rasim Ozan Kütahyalı ve Veyis Ateş’ten sonra 9. Videoda Akit grubundan Murat Alan ve Şevki Yılmaz ile ilgili yaptığı açıklamalar sadece politikacıların değil gazetecilerinde yer altı dünyası ile iç içe olduğunu çok açık biçimde gözler önüne seriyor.
Peker’e inanmasak da gerçek maalesef bu. 40 yıldır gazetecilik yapan benim gibiler zor geçinirken kısa zamanda köşeyi dönen gazetecilerin varlığını yıllardır seyrediyoruz.
Peker’in 9. Videoda bence en çarpıcı sözü, “Ben pisliksem pislik silsilesinin en alt seviyesinde benim olduğumu herkese anlatacağım.” Sözüdür. Madem Sedat Peker pislikti niye bunu bile bile yıllarca adamla kanka oldunuz? Böylelerinin Sedat Peker’den daha temiz olduğunu kimse iddia edemez.
Peker, başta Berat ve serhat Albayrak’a, Mehmet Ağar’a, Korkut Eken’e, Süleyman Soylu’ya, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım ve diğerlerine açık biçimde meydan okuyor. Anlattıkları başka ülkelerde olsa yer yerinden oynar ama bizimkiler çok pişkin.
Peker bazı politikacılara 10 bin dolar maaş değil çantalarla para verdiğini söylüyor. Metin Külünk adını veriyor. Bunlar ne kadar doğru? Bizzat suçlananların çıkıp açıklama yapmaları gerekmiyor mu? Bir savcının çıkıp bunları araştırmak için harekete geçmesi vazifesi değil mi?
Peker’in Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili anlattığı hadiseler de yenilir yutulur cinsten olaylar değil. Organize Suçlardan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısının karıştığı Sezgin Baran Korkmaz’dan alınan 45 milyon dolarlık yolsuzluktan bahisler açıyor.
45 milyon dolara kim el koydu? Bundan kimler ne kadar pay aldı?
Peker, Sezgin Baran Korkmaz’ın otelinde tatil yapan hakimlerin, koruma amirlerinin gazetecilerin isimlerini veriyor.
Yine FETÖ borsasının nasıl çalıştığını anlatıyor. MASAK başkanının işin içinde olduğunun altını çiziyor. Bu meseleyi daha önce bizzat Ak Parti milletvekili Şamil Tayyar da milyon dolarlarla pazarlık yapılarak FETÖcülerin aklandığını anlatmıştı.
Ak partiye yaptığı kahve yardımına da şu sözlerle değiniyor:
“Ak partinin seçim zamanı dağıttığı kahve var ya, ‘Tarihi Beyoğlu Kuru Kahvecisi.’ İşte o benimdi. Ee hani ben pisliktim? Onlarca milyonluk kahveyi alıp dağıtmadınız mı siz? Bir lira mı verdiniz? Verdiyseniz hani fatura? Size yazıklar olsun. Adam gibi düşmanlık yapın.”
Ak parti bu konuda nasıl bir açıklama yapacak?
Yaşanan bütün hadiselere bütüncül bir gözle baktığımızda aklımıza şu sorular takılıyor:
“Devletimiz bütün bu açıklamalı ‘O organize suç örgütü lideri. Ona inanılmaz.’ Deyip topu taca mı atacak yoksa hukuki yollardan bu meselelerin araştırılması için gereken kolaylığı mı sağlayacak?”
“18 yıllık iktidarı döneminde istediği gibi at koşturan Sedat Peker ne oldu da 2021 yılında iktidarı karşısına aldı?”
“Peker’e ‘Nisan ayında Türkiye’de çok şeyler değişecek ve sen elini kolunu sallayarak geleceksin.’ diyen politikacılar kim?”
“Bir yandan Sedat Peker’i mafya babası ve organize suç örgütü lideri olarak ilan ederken, diğer yandan mafya lideri olduğu sağır sultan tarafından da bilinen Alaattin Çakıcı’ya ses çıkarılmaması “Devlet mafyasını mı değiştiriyor?” sorusunu akla getirmez mi?
“TBMM’de bütün bu iddiaları araştıracak bir araştırma komisyonu ne zaman kurulacak?”
Başta 40 yıllık bir gazeteci olarak bu ve benzeri soruların cevaplarını merak ediyoruz ve iktidardan bu hususta somut adımlar atmasını bekliyoruz. Yoksa bu millete Sedat Peker’in anlattıklarının yalan olduğunu kimse inandıramaz.