6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçti. Hala içimiz kanıyor. Hem hayatını kaybedenlere hem de hayatta kalıp yarım olanlara, kalbinin, gönlünün, hayatının diğer parçasını kaybedenlere...
O iç yakan manzaraları kim unutabilir? Kahramanmaraş'ta enkaz altındaki kızının elini tutup günlerce bir yardım eli bekleyen babayı,
Enkazdan çıkar çıkmaz su ikram edilen minicik çocuğun," ama ben daha muayene olmadım ki" derken ki masumiyetini,
Bir başkasının, kurtarılır kurtarılmaz anne diye attığı çığlıkları, evladını, eşini, annesini, babasını enkazdan çıkaramayanların feryatlarını... Hangi birini unutabiliriz. Bu yara hepimizindir. Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman içimizde derin bir yaradır, her gün kanayan bir yara.
Depremzedelere yeterince yardımcı olamadık. Milletçe koştuk, didindik, çırpındık, elimizden geleni yaptık, âmâ yaralarımızın yüzde 10'nunu bile saramadık. Hala birçok depremzede çadırlarda kalıyor, hala konteynerlerde gayri insani şartlarda yaşayan, hala yeterince su, gıda, destek alamayan ,acısı her gün biraz daha derinleşen yüz binler var. Onlar üşürken biz ısınamayız, ısınmamalıyız, onlar ağlarken biz eğlenemeyiz. Onlar açken biz tok yatamayız. Ya birlikte tok oluruz ya birlikte aç...
Bu işin partisi, taraftarı, karşıtı olmaz. Biz her rengi ile büyük Türk milletiyiz. Mağdur ayrımı yapan en büyük zalimdir. Biz ki, bırakın kendi insanını, bize savaş açana bile el uzatmış bir milletiz. Bu gibi durumlarda gözlerimiz parti, mezhep, meşrep görmemeli, her insanı aynı göz ve hassasiyetle görüp kucaklamalıdır. İçi sadece kendinden olana kanayanın vicdanı yoktur. Depremzedenin bizden ondanı olmaz, hepsi bizden, bizde onlardanız.
Depremde birçok hatalar, aksaklılar, plansızlıklar oldu. Felaket büyük olduğu için bir çoğumuz kalemini frene basarak kullandı. Amaç bağcıyı dövmek değil, yaraların sarılması ve köstek olunmamasıydı. Zor zamanlarda maraza çıkarmak, yaraların sarılmasını geciktirmekten başka işe yaramaz çünkü! Deprem coğrafyasının miting meydanı olmadığını hiç aklımızdan çıkarmadık. Yaralı insanlara seçim sandığı gibi görmedik. Herkes için doğru olan da buydu.
Ama bu yıl dönümünde gördük ki, bazıları için böyle değilmiş. Enkazların altında bazıları yakınlarını ararken, bazıları oy çıkarmakla meşgulmüş. CB Erdoğan, yarası daha çok taze olan insanlara; "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" dedi.
Bu talihsiz sözleri açıklamaya gerek var mı?
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Hatay'da yerel yönetim, merkezi yönetimle aynı çizgide olmadığı için hizmet gelmedi diyor. Yüreği yanan insanlara, hizmet gelmesini istiyorsanız yerel yönetimle merkezi yönetimi uyumlu hale getirin, yani merkezi yönetimle aynı çizgide olan adayı seçin diyor.Bu, oy yoksa hizmet de yok demektir. Depreme zamanında müdahale edememekten, askeri, madencileri zamanında devreye koyamamaktan daha kötüsü budur. Enkazın altında kalanlara bile hizmeti oya bağlayan zihniyet, bu ülkenin en büyük problemidir. Bu zihniyet, sadece mağdurlar yaratmakla kalmıyor, bizi biz olmaktan da çıkarıyor.