Yeniçağ yazarı Arslan Tekin, 101 yıl önce şehit edilen ve na'şının Türkiye'ye getirilmesi çok tartışılan Enver Paşa ile Mustafa Kemal Atatürk arasındaki ilişkiyi kaleme aldı.

Çanakkale Savaşı'nda Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı olmasına rağmen savaşa komuta edenin Enver Paşa olduğunun hatırlanmak istenmediğine değinen Yeniçağ yazarı Arslan Tekin, Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'e Moskova'dan gönderdiği mektuplarda memleketin kurtuluşu üzerine fikir teatisinde bulunduğunu, ancak Mustafa Kemal'in Nutuk’ta Enver Paşa'ya bir sayfada, iki cümle ile yer vermesinin manidar olduğunu söyledi.

İşte Arslan Tekin'in "Enver Paşa’yla Mustafa Kemal Paşa kıyas edilebilir mi?!" başlıklı yazısı...

Enver Paşa 101 yıl önce, bugün Tacikistan sınırları içinde kalan Pamir Dağları’nda Abiderya köyünde şehit edilmiş, Belcivan kasabası yakınlarında Çegan Tepesi’nde toprağa verilmişti. Şehit düştüğünde 41 yaşındaydı. Bu yaşına Osmanlı Devleti’ni ve Türk dünyasını sığdırmıştı. Çok sonra Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in teşebbüsüyle 1996 yılında na’şı Türkiye’ye getirilerek İstanbul Mecidiyeköy’de Abide-i Hürriyet Tepesi’ne defnedilmişti. (Ben de defin törenindeydim.)

Enver Paşa’nın na’şının Türkiye’ye getirilip getirilmemesi çok tartışılmıştı.

Prof. Dr. Fahri Türk, na’şın Türkiye’ye getirilmesi tartışmalarını iki grupta inceliyor. Birinci grup, mezarın Türkiye’ye getirilmesine olumlu bakanların ve bunun Enver Paşa’ya karşı gösterilmiş bir kadirşinaslık ve vefa örneği olduğunu savunanların oluşturduğu grup, ikinci grup ise Enver Paşa’nın Türkiye’ye hiçbir faydasının dokunmadığını ileri sürenler dolayısıyla mezarın Türkiye’ye naklinin doğru olmadığını düşünenler... (Fahri Türk, “Enver Paşa’nın Naaşının Tacikistan’dan Türkiye’ye Getirilişinin Türk Basınında Yansımaları”, Akademik Bakış, C. 9, S. 17, Kış 2015)

Bir de üçüncü grup var: Türk’ün olduğu her yeri Türk toprağı görenler. Turancılar başı çekiyor ki, Enver Paşa da Turancı ekoldendir. Onun için mezarı Tacikistan’da kalmalıydı, derler.

***

Üstün Dökmen, Cumhuriyet’te, “Enver Paşa” başlığıyla merhumu anarken, meseleyi Mustafa Kemal’e getirir. İyi niyetli bir yazı. Mustafa Kemal’i öne çıkarma çabasında. Enver’in değerini ortaya koymakla beraber, “Bir psikolog ve eğitimci olarak tarihle ilgili bir konuda yazı yazmamın doğruluğu tartışılabilir. Bu konuda kendime izin vermemin nedeni Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’e bezdiri (mobbing) uygulamış olmasıdır. Bezdiri ise psikolojinin konusudur.” diyor. (30 Temmuz 2023)

“Bezdiri”yi de yeni duydum. “Mobbing” karşılığı başka kullanan var mı bilmiyorum. Neyse... Yine dil meselesine girmeyelim.

Mustafa Kemal’le, Enver Paşa’nın ilişkileri başka. İkisi de İttihat ve Terakki’deydi ve ikisi de Balkanlar’daydı, desem, ortak çabalarını belirtmiş olurum. 1909’da, 31 Mart İsyanı’nı bastırmak için Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu’nun kurmay başkanı Mustafa Kemal’di. O sıra Berlin Askerî Ataşesi olan Enver, ordu İstanbul kapılarına dayandığında, Yeşilköy’de yetişmiş ve Mustafa Kemal’den Kurmay başkanlığını devralmıştı, demek çok munis bir ifade olur, çekip almıştı, demek herhâlde o dönemin şartlarına uyar!

Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa Kemal’in bu beklenmedik değişmeye kırıldığından bahseder.

Çanakkale Savaşı sırasında Enver Paşa Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı idi. Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal’in öne çıkarılması çabası malûm. Komuta edenin Enver Paşa olduğu nedense hatırlanmak istenmez.

“Enver Paşa ve Dönemi” kitabımızda Enver Paşa’nın imzasıyla Mustafa Kemal’in terfi ettirildiğine dair dört belgeyi verdim.

Enver, Millî Mücadele sırasında, Batum’dan Anadolu’ya girme hesabı içindeydi ama olmadı. Hikâyesi uzun. Kitapta ayrıntılı yazdık.

Enver, Mustafa Kemal’e Moskova’dan mektup­lar göndermiştir. Bu mektuplarda, memleketin kurtuluşu üzerine fikir teatisi yapılmıştır. Enver Paşa’nın umudu o an için İttihad-ı İslâmdaydı.

Nutuk’ta, Enver bir sayfada, iki cümlede geçer. O kadar.

***

Muhittin Birgen (1885-1959), gazeteciydi, İttihat ve Terakkî’de faaldi. Onun satırlarından Enver:

“Zannedersem, İttihat ve Terakki’nin yakınlarından onu en son gören ben oldum ve onun da en son gördüğü bendim. O gün gördüğüm çehre, o tarihten sekiz sene ev­vel Edirne’de gördüğüm erkânıharp reisinin çehresinden büsbütün başka idi. Teşebbüsü bir türlü elinden bırakmak istemeyen bu gözü pek enerji, teşebbüslerinin zamanlarını ve istikametlerini iyi tayin edememek gibi talihsizliğin kurbanı olmuştur.

Bence tarih adamlarının talihsizliklerini, mukadderata hâkim bir kuvvetin tayin ettiği akıbetler değil, bizzat kendi­leri yaparlar. Teşebbüste ifrat, onların felaketlerinin başlıca amilidir. Kim teşebbüsün zamanını, ölçüsünü, istikametini tayinde isabet gösterirse o muvaffak olur. Kim teşebbüste ifrattan sakınmayı, zaman zaman teşebbüs hamlelerini biraz da başkalarına bırakmayı iyi bilirse, onun için teşebbüste hayır vardır. Bunu yapamayanlar, inatla teşebbüsün ipini çekmekte ısrar edenler, mutlaka mağlup olmuşlardır.

Bence Enver’in tarih içindeki mağlubiyetini bu noktada aramak lazımdır.” (Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene, C. 1: İttihat ve Terakki Neydi? (Haz. Zeki Arıkan), Kitap Yayınevi, 2006)