Sekiz asır Türklerle iç içe huzurlu ve varlıklı bir şekilde yaşamışken, egemen dış güçlerin emellerine maşa olup Türklere saldırmalarının sonucunda Ermenilerin ellerine ne geçti?!
Kendilerinin sebep oldukları fırtına onları Anadolu dışına savurdu! Nankörlüklerinin bedelini ödemiş oldular. Lozan Barış Antlaşması yapılırken, maşası oldukları devletlere, Anadolu'ya dönmelerine yardımcı olmaları için yalvardılar. Yalvardıkları devletlerin o gün için Ermenilerle işleri bitmişti; üstelik karşılarında artık köhnemiş Osmanlı yönetimi değil, Türk milletini temsil eden TBMM hükümeti vardı.
Türk milleti Ermenileri artık Anadolu'ya sokar mıydı?! Yılanı kim koynuna alırdı ki?!
Ancak, nasıl ki, Yunanlılar batı Anadolu'yu ele geçirme düşleri görüyorlarsa, Ermeniler de doğu Anadolu'ya dönebilme düşlerini canlı tutuyorlar. Ermeniler hem Rusya'yı, hem Fransa'yı hem de ABD'ni emelleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyorlar. Ne de olsa aralarında din kardeşliği(!) var! Ayrıca, Ermenilerden yana olmak, kendi yayılmacı emellerine de yarıyor.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra 1946'da ve sonrasında, o günkü adı ile Sovyetler Birliği 15 cumhuriyetinden biri olan Ermenistan'ın toprak bakımından küçük olduğunu ve Ermenilere dar geldiğini dile getirip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'mizden Kars ve Ardahan'ı, Ermenistan'a bırakmamızı, (bu arada boğazlarda Sovyetler Birliği'ne üst vermemizi, boğazlardan geçişte kendilerine ayrıcalık tanımamızı) istemeye başladı!
Devletimizin verdiği yanıt kısa ama çok anlamlıydı:”O kadar geniş topraklara yayılmış Sovyetler Birliği hâlâ toprak mı istiyor?” Konu batılı devletlerin ve özellikle de ABD'nin ilgisini çekti.
ABD, ülkesindeki Ermenileri de ilgilendiren bu konuda, o gün için Sovyetler Birliği'nin yayılmasını engellemek amacıylaTürkiye Cumhuriyeti Devleti'nden yana tavır aldı. ABD'nin Türkiye'den yana olmasında, Sovyetler Birliği'ni güneyden sıkıştırmak amacıyla Türkiye'nin NATO üyesi yapılabilmesi düşüncesi de çok önemli rol oynamıştı.
Türkiye NATO üyesi oldu; Sovyetler Birliği de, toprak ve ayrıcalık isteklerini
dile getiremez oldu. Fakat, Ermeniler Kars, Ardahan ve çevrelerini isteme düşüncelerinden vazgeçmediler. Nesilden nesile düşüncelerini ve kinlerini aktarıp sürdürüyorlar.
"Tehcir Kanunu" nun 50. yıl dönümü olan 1965'te, kendileri yarım milyondan fazla Müslüman Türk'ü katletmiş olmalarına karşın, utanmadan "Ermeni soykırımı" savını gündeme getirdiler. "Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu" ASALA, dünya kamuoyunun dikkatini "Ermeni Sorunu" na çekmek için Türkiye'nin dış ülkelerdeki temsilciliklerine saldırılarda bulundu, yakıp yıkmanın yanı sıra görevlilerimizi de öldürdü!
Kendilerinin estirdiği fırtınanın dünyaya savurduğu bu zavallılar, hem suçlu, hem de güçlü olma hastalığından ne yazık ki hâlâ kurtulabilmiş değiller. Hele şu "Yeni Dünya Düzeni" yaygarası çıkalı, batıyı tehdit eden Sovyetler Birliği de kalmadığı için, birçok batılı devleti de davalarının etkisine aldılar.
Epeyce devletin meclislerinden kendi amaçlarına uygun kararlar çıkarttılar.
Batının da, Rusya'nın da Ermenistan'ın genişleyip Türk dünyasının ortasına yerleşmesine karşı çıkacaklarını sanmam.
Onları durduran ve durduracak olan tek etken, güçlü Türkiye'dir. O nedenle, biz Türkler uyanık ve güçlü olmak zorundayız; su uyur da düşman uyumaz!
Ne mutlu Türk'üm diyene! Tanrı Türk'ü korusun!
"Ermeni sorunu" konusunda hazırladığım yazım burada tamamlanmış olmaktadır.
Okuyanlara selam ve saygılarımla (Mustafa KALAYCI)
NOT: Ermeni konusunda bir seri yazı hazırlığında idim. Dostum M. Kalaycı’nın bu hazırlığını görünce iznini alıp sizlerle de paylaştım. Umarım faydalı olmuşuzdur. Kendisine verdiği izin ve hoşgörüsü için teşekkürler ediyorum.