Esat ile görüşme meselesi!

Abone Ol

Muhalefetin, “Suriye” kaosunu çözme teklifi.

Rejimle yani Esat ile masaya oturulmalı ve anlaşma yapılmalı.

AKP iktidarı ise benim muhatabım “Rejim” yani Esat değil. Suriye’nin yeni patronları “İktidara” göre ABD, RUSYA ve İRAN.

AKP iktidarı diyor ki, önce haritada yer alacağız, sonra da ABD, RUSYA, İRAN’IN oturacağı masada olacağız.

Hem muhalefet ve hem de iktidar, başlayan ve gelişen olayların gerçek hedefinin TÜRKİYE olduğunun hala ve ısrarla farkında olmamakta direniyorlar.

Çünkü “Türkçe” düşünmüyorlar ve “Milliyetçi” bir stratejik akla sahip değiller.

Esat ile masaya oturalım, Suriye Devletini muhatap alalım dereken kim adına ve kimin haklarını korumak için Türkiye masada olacak ve ne isteyecek ne verecek?

Mesela, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyım. Sen benim ülkemin birliğini ve sınırlarını tehdit eden terör örgütlerini yıllardır örgütledin, eğittin, korudun, her türlü destek ve ikmallerini sağladın. Sonra Batılı emperyalistlerin Arap baharı rüzgârı ile savruldun, otoriteni kaybettin, topraklarını koruyamaz oldun. Batılıların desteği ile dün beslediğin teröristler hem Türkiye’yi tehdit ettiler hem de senin topraklarında terör devleti kurmaya kalktılar. Bu yüzden senin topraklarına girmek mecburiyetinde kaldım. Şimdi çekileceğim. Bana söz ver. Bu terörist unsurlara göz açtırma ve destek verme. Bu arada Rejimi korumak için kendi halkına yaptığın zülüm ve katliamlardan kaçan 3,5 milyon vatandaşını da geri al. İdlib’te ki 3.5 milyon sana muhalif vatandaşına da güven ver, barış.”

Kadın, çocuk varil bombaları ile yaktığın ve şehirlerini köylerini evlerini yıktığın vatandaşlarının sana isyan edip silahlı mücadele eden ve benim eğitip desteklediğim ve adına “Suriye Milli Ordusu” dediğim onbinlerce hazır askeri de al Ordunun bir parçası yap.”

Bunları mı söyleyeceğiz?

Esad’ın verdiği söze inanacağız ve anlaşacağız öyle mi? Ya Sonra?

Esad’la bir olup Rusya, ABD ve İran’a bu topraklardan çıksın mı diyeceğiz?!..

“Esad’la masaya oturun” çözüm yolunu, “muhalefetin ağzına” pelesenk yapan “BATILI” emperyalist üst akıldır.Esat’ın katliamlarından kaçan ve yurdumuza sığınan 3,5 milyon Suriye vatandaşının güvenini kaybettirmek, panik ve isyanlar ile TÜRKİYE topraklarında; yürüyüşlerin, tahriklerin ve direnişlerin fitilini ateşlemektir. İdlip’te ki 3,5 milyon Suriye vatandaşını Türkiye’ye düşman yapmaktır.

Ürdün’de sürgündeki 2 milyon Suriye vatandaşlarının Türkiye’ye bağladıkları umutlarını söndürmektir.

Türk Milletinin, Türk Ordusunun öncülüğünde AFRİN’ DE, CERABLUS’TA Türk Bayrağının dalgalandığı Suriye topraklarında ki huzuru, güveni ve can güvenliğini sonlandırmaktır.

Irakta, Suriye’de girdiği her karış toprakta sadece kan ve eşkıyalığın örneklerini veren ABD ve BATILI kuvvetlerinin ve İRAN desteğinde ki a- simetrik savaş unsuru çetelerin zulmünden yılan “halkların” tümünde özlenen ve “Beklen Türk!” ümidinin bitirilmesini istemektir.

Esad’la masaya oturmayı ve anlaşmayı işaret eden siyasi ağız, ya Türk Milletinin tarihi derinliğinden ve misyonundan gafil ve de cahil bir ağızdır; ya da emperyalist batının kuklası olmaya aday satılmış bir ağızdır.

Gelelim İktidarın ABD, RUSYA, İRAN ile masaya oturup Suriye meselesini çözme iddia ve hamlelerine.

Nasıl ikna edeceksiniz bu ülkeleri?

ABD niye geldi Irak ve Suriye’ye?

İran neyin peşinde?

Bu ülkelerin hepsi, geldik pişman olduk anlaşıp gidelim derdindeler mi?

ABD terör odağı olacağı kesin olan ve İsrail’in emniyet kilidi olacak olan Kürt devletini kurmaktan vazmı geçecek?

Rusya, Suriye Halklarının bir parçası olarak gördüğü ve federatif bir yapıda Türkiye sınırında yarı bağımsız bir Kürt coğrafyasının kurulması planından vazmı geçecek?

İRAN, Suriye’de Şii bir iktidara son verilmesini kabul ederek ”Sünni halkların” demokratik bir yapıda iktidar ortağı olmasını kabul mü edecek?

AKP iktidarı, Suriye ve Irak sınırımızda ki sorunu sadece bir sınır güvenliği meselesi olarak ve Türkiye’ye terör ihraç eden bir vatan coğrafyası tehdidi olarak görüp, sürekli dünya kamuoyuna bu mesajı vererek kendisini çok hassas ve şeytani bir tuzağın kucağına attığının farkında mı?

Herkes biliyor ki ABD, RUSYA ve İRAN, Suriye’de ve Irakta yeni Orta Doğu haritasını çizmek, yeni devletler kurmak için bu topraklardadır. Ve bu topraklara paydaş olmak için oradadırlar.

Yüz yılın başında TBMM’ de 2000 yılında veda konuşmasında Clinton’nın işaret ettiği ve ilan ettiği plan işlemektedir.

Türk Milletinin, kan ve gözyaşının oluk oluk aktığı bu topraklarda manevi ve maddi miras hakları vardır.

Ne ABD, ne RUSYA ve ne de İRAN yüz yıl önce bu topraklarda yoktu.

1200 yıldır biz bu topraklardayız.

Bin yıl önce, bu coğrafyalardan talan ve katliamlar yaparak geçen Haçlı ordularına siper olan yine Türk Milleti idi.

Bugün de esas hedef TÜRK MİLLETİ VE TÜRKİYE’DİR.

“Türkçe” konuşan bir siyaset diline ve tarihi derinliğinden şahlanacak bir “ Milliyetçi” stratejik akla sahip iktidara çok acil ihtiyacımız vardır.

ABD, RUSYA ve İRAN ülke olarak sınırlarına yönelik terör tehdidine muhatap oldukları için mi bu coğrafyadalar?

Vatanlarının bütünlüğünü Ortadoğu halkları mı tehdit ediyor?

Hangi gerekçeler ile bu topraktalar ve bu senaryoya dahil oldular.?

Bu soruların cevaplarını net konuşmadan ve bilmeden “masada” değil, ancak “menüde” yer alırsınız.

Ne demişti Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil?

“Ortadoğu’da bir yemeğe davetli iseniz ve isminiz davetliler listesinde yoksa muhakkak “menüde” dir.Oraya bakın.”

Arap halklarını Şii, Sünni, Vahhabi, Selefi, diye bölüp kimler silahlandırıyor?

Kürt halkını ABD, Rus uşağı yaparken; kardeşi ve “milletdaşı” Türk’ e kimler düşman ettiler.

Bakın !..

Araplar kaç parça ve elleri bir birinin boğazında?!

Bakın!

Bu coğrafyada dağılmış “Kürt halkı” kaça bölünmüş, silahlandırılmış, çeteleştirilmiş, kırılmakta, satılmakta, savrulmakta, eli yüzü yaralanmış ortalarda per perişan.

Bugün bu coğrafyada, masum Arap ve Kürtlerin en huzurlu, güvenli ve endişesiz yaşadığı yerler neresi?

Suriye mi? Irak mı?

Yoksa Türk Bayrağının dalgalandığı topraklar mı?

Bütün dünyaya bu gerçeği anlatmalıyız.

Ve bu toprakların “Türk Milletine” ait müktesebatına sahip çıkacak dili konuşmalıyız.

Taleplerimiz, iddialarımız ve savunmalarımız tarihimizle ve müktesebatımızla örtüşmeli.

İktidar ve muhalefet bu çizgide buluşmalı.

Eğer buluşmamakta ısrar eder ve geç kalırlarsa bu millet onların yerine kendi dilini konuşan yeni siyasi yüzleri elbet işin başına geçirecektir.

Haklının, adaletin, yetimin, öksüzün, mağdurun yanında olmak, tarih boyu Türk Milletine yakışmıştır.

Ve Türk Milleti bu niyetle yola çıktığında Allah yar ve yardımcısı olmuştur.