Hep söylediğim ve inandığım bir şey var, bu ülkeyi hiçbir terör örgütü bölemez! Ama ülkeyi yönetenlerin, siyasetçilerin yanlış kararları, yanlış politikaları böler. Bu hem iktidar için hem muhalefet için geçerli bir ilke.
Bir konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan fikir serdetmemek lazım. Çünkü topluma konuşmanın bir maliyeti var. Ağızdan çıkan her söz toplumda bir iz bırakıyor. Günümüzde rızanın imalatı diye bir şey var. Elinizde yeterince medya organı varsa vatandaşı istediğiniz fikre ikna edebilirsiniz. Siyasetçiler de aslında bunu yaparlar, seçmeni kendi düşüncelerine, projelerine inandırmaya çalışırlar.
Etnik ayrılıkçı örgütlerde aslında aynı şeyi yapar, hedefleri siyaseti ve toplumu kendi tezlerini kabule zorlamaktır. Her eylem siyasi bir hedef gözetilerek yapılır.
Terör ve bölücülük bu ülkenin en ağır sorunu. Birçok meselenin çözümü bu sorunun çözümüne, bir şekilde hal yoluna konulmasına bağlı. Öyle bir çizgi izlenmeli ki hem terör bitmeli hem de ülke bütünlüğüne zarar verilmemeli. Aksi takdirde bölücü örgütün silah zoruyla yapmak istediğini siyaset yoluyla kendi ellerimizle yapmış oluruz.
DEVA partisi genel başkanı Babacan Diyarbakır' ziyaretinde ısrarla eşit vatandaşlığın altını çizdi. İktidar olurlarsa eşit vatandaşlık sözü verdi. Bu aynı zamanda vatandaşlar arasında bir eşitlik olmadığı anlamına gelir. Oysa Anayasanın 10. maddesinin l. fıkrası;' “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" der.
Öyleyse hangi eşitlik?
PKK ve türevleri de yıllardır eşit vatandaşlık talebinde bulunuyorlar. Bu ülkede hiçbir zaman kanun önünde kimse etnik veya dini aidiyeti yüzünden farklı muamele görmemiştir. İstenen birey düzeyinde eşitlik değil, kolektiflerin eşitliği, yani etnik eşitlik. Bunun açılımı gayet basittir; senin bayrağın varsa benim de bayrağım olacak, senin devletin varsa benim de olacak, senin Başbakan'ın varsa benim de ayrı başkanım olacak, senin vatanın varsa benim de bana ait sınırları tarafımdan çizilmiş bir siyasi coğrafyam olacak, senin resmi dilin varsa benim de ayrı bir resmi dilim olacak... Bu, en hafif tabirle federalizme kapı aralamak, ülkenin etnik eşitlik temelinde kompartımanlara ayrılmasıdır. Ülkeler işte böyle bölünürler.
Siyasetçinin vatandaştan oy istemesi, onun istek ve taleplerini gözetmesi siyasetin gereğidir. Ancak ülke bütünlüğüne halel getirecek hiçbir talebe birkaç bin oy için evet denilemez. Siyasetçilerin görevi sadece çok oy toplamak değil, aynı zamanda ülke bütünlüğünü korumak, vatandaşın refahı, huzuru, güvenliği için çalışmaktır.
Babacan gibi uzun süredir siyasetin içinde olan bir ismin PKK'nın eşit vatandaşlık talebindeki kastını anlayarak konuşması gerektiğini ondan beklemek hakkımızdır. Anayasalar temel hak ve hürriyetleri -bireysel- düzeyde ele alır, kişinin kökenine bakmadan her bireyi eşit kabul eder. Bu niye bazılarına yetmiyor? Çünkü bunun üzerinde ve dışında farklı bir şey istiyorlar. O da grupların, kolektiflerin eşitliğidir. Ferdi eşitlik, insan haklarına, etnik eşitlik her etninin öteki etni ile aynı kolektif haklara sahip olmasına, yani gruplaşmaya, farklı siyasi teşkilatlanmalara götürür. Etniler üzerinden bir eşitlik ülkenin felaketidir.
Ne yazık ki, bu tür talepleri terör örgütü kadar, meselenin ruhuna vakıf olmayan siyasetçilerin vaatçilikleri yaratıyor. Vatandaş ekmek derdindeyken sanki tek mesele buymuş gibi etnik ayrışmaya malzeme taşımak niye? Eşit olmayan nedir ki, ikide bir bu mesele gündeme getiriliyor? Eğer eşit vatandaşlıktan kasıt bireylerin eşitliği ise bu zaten anayasa da var, kasıt başkaysa o halde dillerinizin altındaki nedir? Biraz daha dikkat lütfen!