Baroların yapısını değiştiren yasa tasarısı komisyondan geçti, çok büyük ihtimalle bu hafta da meclis gündemine gelecek.
İktidara yakın kalemler sonuçlarını düşünmeden düzenlemeyi canla başla savunuyorlar. Bunu da farklı düşüncelerin örgütlenme hakkı ile temellendiriyorlar. Muhalefete neredeyse nefes alma hakkı bile tanımayacak bir iktidarın bu düzenleme ile demokratikleşmeyi murat etmediği açık. Esas mesele iktidarın karşısındaki örgütlü güçleri dağıtmak.
Üniter yapıyı koruyarak da farklı fikirlerin bir baro çatısı altında temsili sağlanabilirdi, ama amaç muhalefeti bölmek yandaş barolar oluşturmak olduğu için bu yol tutulmadı.
Mahsuru nedir diye soranlar olabilir.
Bir çok mahsuru var, en önemlisi şu: düzenleme 3 büyük şehirde 2000 üye ile yeni baro kurma imkanı getiriyor. Şimdilik üç büyük il, muhtemelen önümüzdeki yıllarda duruma göre bu illere yeni illerin katılacağına şüphe yok. 2019 verilerine göre Ankara'da 17.589, İzmir'de 9612, İstanbul'da 46.052 Avukat var. Bu Avukatlar içinde her görüşten insanın bulunduğuna şüphe yok. İstanbul'da mesela HDP çizgisinde 2000 Avukat bir araya gelerek alternatif bir baro kurabilecek. Aynı şey İzmir ve Ankara içinde geçerli. Bu, yargının en önemli ayağı olan savunmanın etnik veya ideolojik temelde parçalanması demek. Siyaseti etnik temelde parçalanan bir ülkenin, bir de yargısının etnik veya ideolojik temelde bölündüğünü düşünün. Bunun ülkeye ne faydası olur? Biz Baroları ele geçirelim de isterse HDP'nin, Marksist grupların da barosu olsun zihniyeti doğru bir zihniyet değil.
İktidar bugüne kadar attığı tüm adımlarda ülke ne kazanır değil, Partim ne kazanır düşüncesiyle hareket etti. Şimdi yine aynı mantıkla hareket ediyor.Avukatlar artık mahkemelere ideolojik ve etnik kimlikleri ile çıkacaklar. Yargıçlar karşılarında bir baronun düşüncelerini bilmedikleri avukatlar değil, etnik ve ideolojik kimliklerini baro adlarından dolayı bildikleri Avukatlar görecekler. İdeolojik çekişmeler yargının içine girecek, adalete güven iyice sarsılacak. Saray iktidarını kurtaralım derken bu ülkenin her kurumunu bölmek kimseye hayır getirmez. Bu düzenlemeyi alkışlayanlar bu vebale ortaktır.
Öyle kurumlar vardır ki, bunlara etnikçilik veya ideolojik çekişmelerin bulaşmaması gerekir. Ordu böyledir, Polis böyledir, Cami böyledir, Yargı böyledir. Türkiye bu parçalanmaların acısını geçmişte çok çekti, ağır bedeller ödedi. 12 Eylül öncesini hatırlayın, Polis, Pol-Der, Pol-Bir diye bölünmüştü. Polisteki bölünmüşlük suç ve suçluların üzerine gidilmesini de engelliyordu. Herkes kendi düşüncesinin suçlusunu koruyor, delilleri karartıyor, adalet bir türlü tecelli etmiyordu. O kadar acıya, o kadar ağır bedele rağmen yazık ki hiç ders alınmamış, Bir partiyi kurtarmak için bir milletin geleceği, devletle vatandaş arasındaki en güçlü bağ olan adalet duygusu zedeleniyor. Onun için çoklu baro değil, çoğulcu baro olmalı, yasal düzenleme yapılacaksa bu espriden hareketle yapılmalıdır. İktidar şunu unutmamalı, kurumlar ele geçirilebilir ama bu kafa ile gönüller ele geçirilemez.