Gazeteci ve Habertürk yazarı Fatih Altaylı, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın 'ekran ambargosu' iddialarına yanıt verdi.
Altaylı, önceki gün yazısında Muharrem İnce ve Ümit Özdağ'ın iktidar yerine muhalefete yüklendiğini, hedef tahtasına sadece muhalefet liderlerini koyduğunu ifade etmiş, Özdağ için "Kendisini siyaseten var eden en önemli söylem olan mülteci sorununu bile artık gündemden çıkardı" kullanmıştı.
Özdağ da Altaylı'ın bu söylemi üzerine, "Keşke Habertürk TV Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’ne ambargo uygulamasaydı da Zafer Partisi’nin politikalarını bana sorsaydı. Ben TV’de kendisine cevap verseydim. O zaman tahmin yürütmek zorunda kalmazdı" şeklinde cevaap vermişti.
Fatih Altaylı ise Ümit Özdağ'ın kendisini aradığını ve aralarında geçen diyaloğu köşe yazısında anlattı.
"Kibir ve vefasızlık" başlıklı yazısında Özdağ'a bir kez daha yanıt veren Altaylı, "Bakın Sayın Özdağ. Bahsettiğiniz kibir sizin aynada gördüğünüz kibirdir. Giderek kabaran egonuz belli ki, görüşünüzü bozmuş. Bilesiniz ki, her aradığınızda açılan telefonum da bundan sonra size kapalıdır. Bloklusunuz" sözleriyle yüklendi.
Altaylı'nın yazısından ilgili bölümü şu şekilde:
"Ümit Özdağ aradı.
“Fatih Bey bari siz yapmayın. İktidarı 5 eleştiriyorsam, giderek iktidara benzeyen muhalefeti 1 eleştiriyorum. İkisini de eleştirdiğim doğru ama oran bu” dedi.
Göçmenler konusunda hala aynı şeyleri söylediğini, hiç alanda tavır değişikliği olmadığını aktardı.
“Bizi ekrana çıkarmıyorsunuz ki anlatalım” dedi.
Ben de kendisine Cumhurbaşkanı adayları Sinan Oğan’ı daha iki hafta önce ekrana çıkardığımı hatırlattım.
“Beni çıkarmıyorsunuz” dedi.
Seçim dönemi olduğu için parti genel başkanları ağırlama konusunda kanalın adaletli bir tutum takınmaya çalıştığını, kanal yönetimi ile görüşerek kendisini de konuk alabileceğimi söyledim.
Bu arada bu konuşmadan önce kendisine ambargo uyguladığımız yönünde bir sosyal medya paylaşımı yapmış.
Ben de akşam ekranda “Bana haksızlık yapıyorsunuz. Sizi defalarca Teke Tek’te konuk ettim. Sinan Oğan’ı daha iki hafta önce ağırladım. Bu yaptığınız ayıptır. Madem siz bu kadar kadir bilmezsiniz. Ben de bir daha sizi Teke Tek’te ağırlamam” dedim.
Gerçekten de siyasetçilerle mesafeli durmaya çaba göstermeme rağmen, Ümit Özdağ ne zaman arasa konuştum. Ne zaman ziyaret etmek istese buyur ettim. Defalarca Teke Tek’te ağırladım. Partisinin oy oranın çok daha üzerinde bir oranda Teke Tek’te yer aldı. Ve kapısının önüne yaklaştırılmadığı kanallara değil, bana çemkirdi. Sonra gece vakti bir de “Altaylı'nın tutumunda vücut bulan tutum” diyerek beni kibirli olmakla eleştirdi.
Bakın Sayın Özdağ.
Bahsettiğiniz kibir sizin aynada gördüğünüz kibirdir. Giderek kabaran egonuz belli ki, görüşünüzü bozmuş.
Her aradığınızda konuştuğunuz, her sözünüzü değerlendiren ve size her zaman, hiç kimsenin vermediği yeri veren birine bunları söyleyecek kadar vefasız olmanız size değil, bugüne kadar size verdiğim değerden ötürü kendime kızmama neden olmuştur.
Siz nasıl var olduğunu iddia ettiğiniz ilkeleriniz doğrultusunda partinizin kapılarını kimilerine kapalı, kimilerine açık tutuyorsanız ben de kendi ilkelerim doğrultusunda bundan sonra sizi herhangi bir programımda ağırlamam. Bunu da program yaptığım kanal adına değil, kendi adıma söyledim.
Ümit Bey, bu kibir değil, ilkedir. Ve gördüğüm kadarı ile kibir bana değil, size mahsustur. Ben dik başlı, müdanasız olabilirim ama kibirli olan sizsiniz. Bilesiniz ki, her aradığınızda açılan telefonum da bundan sonra size kapalıdır. Bloklusunuz.
İNCE İLE DİYALOĞUNU DA ANLATTI
Altaylı ayrıca yazısında, dünkü eleştirilerinden sonra Muharrem İnce'nin de kendisini aradığı belirtti.
İnce'nin “Yapmayın Fatih Bey, iktidarı da eleştiriyorum ama iktidarda eleştirdiğimiz şeye dönüşen muhalefeti de eleştirmek hakkımız” diyerek söze girdiğini sözleyen Altaylı, İnce ile arasındaki diyaloğu şöyle aktardı:
“Siz yazdınız CHP, NEO AK Parti oldu diye. Doğru CHP artık yeni AK Parti’dir. 77 kişiyi nasıl CHP seçmenini önüne koyarlar? Yüksel Taşkın’ı nasıl İzmirlinin önüne koyarlar, Çankaya 1. sıraya nasıl kumpas davalarının bakanını koyarlar? Buna da ses çıkarmayalım mı?” dedi.
Ben de “Doğru ama ittifak böyle bir şey. Siz de o ittifakta olsaydınız, siz de o listelerde o isimlerle beraber yer alacaktınız” dedim.
"Hayır itiraz ederdim. Kabullenemezdim, Ben Ergenekon, Balyoz kumpaslarında Silivri’de eylem yapıp, gerçekleri haykırıp bundan ötürü yargılanırken o gün beni yargılatanla, kumpas kuranla aynı listede olamazdım” dedi.
“Bunlar Kemal Bey’i teslim almışlar. Çok açık görünen bu” dedi ve ekledi.
“Beni bencilce davranmakla suçluyorsunuz. Peki soruyorum size ben mi bencilim yoksa beni Cumhurbaşkanı adayı yapın, ben de partinizin oy oranı ne olursa olsun sizi meclise taşıyayım, geçmişiniz ne olursa olsun sizi listeme alayım diyen mi bencilce davranıyor. Bu mu bencilce yoksa benim bunlara karşı aday olmam mı bencilce” dedi ve seçileceğini yineledi.
Ben de “Çok düşük ihtimal hatta ihtimal bile değil ama diyelim ki, seçildiniz. Partiniz baraj altı görünüyor ve TBMM’de partisi olmayan, bırakın çoğunluğu azınlığı bile olmayan biri olarak Türkiye’yi nasıl yöneteceksiniz?” diye sordum.
“Toplumun önceliklerini yasalaştıracağım. Kim buna hayır diyebilir. 'YÖK’ü kaldırıyorum' diyeceğim. 'Rektörleri üniversite senatoları belirleyecek' diyeceğim. Kim buna hayır der. 'Bütçe yapma yetkisini TBMM’ye iade edeceğim' diyeceğim. Kim hayır der. 'Milli gelirin yüzde 5’i kadar Ar Ge kaynağı ayıracağım' diyeceğim. Kim hayır der. Baktım makule hayır diyorlar. Atarım meclisi halkın önüne. Bu belediyelerde oldu aslında. Bağımsız belediye başkanları bunu yaşadılar. Mesela Yalova’da Yakup Koçal başkan oldu. Belediye meclisinde hiç adamı yoktu. ‘Yakup nasıl yöneteceksin’ dedim o zaman. O da aynen benim bu söylediğimi söyledi” dedi sonra da ekledi, "Zaten güç bende olunca Meclis de bana döner."
Güldüm. Bahsettiği Yalovalı Yakup Koçal, Demokrat Parti’den Yalova Belediye Başkanı seçilmişti. Sonra da milletvekili olmak için AK Parti’ye katılmıştı."