17/25 Aralık’tan sonra başlatılan mücadelede özellikle yurt içinde FETÖ’ye karşı yapılan operasyonlarla büyük darbe almıştı. 15 Temmuz’da gerçekleştirmek istedikleri darbe girişimi başarısız olunca mücadele daha da kızıştı ve devlet erkini elinde tutanlar FETÖ’yü bitirmek için büyük bir taarruz başlattı. Bu taarruz sonucu FETÖ’nün yurt içindeki okullarına, dershanelerine, şirketlerine, holdingine, medyasına, bankasına hülasa bütün kurumlarına el konuldu. Haklarında davalar açıldı, yargılamalar yapıldı ve on binlerce FETÖ yanlısı ceza aldı. 15 Temmuz darbe girişiminde fiili olarak yer alanlar hariç FETÖ’cülerin kahır ekseriyeti ya örgüte yardım ve yataklıktan ya da örgüte üye olmak suçundan 3 ile 10 yıl arasında ceza aldılar ve infaz yasasına göre cezalarını yatıp çıktılar.
Bu arada on binlerce FETÖ mensubu da yurt dışına kaçtı ve halen aranıyorlar.
Peki, cezasını yatıp çıkanlar ne oldu ve şimdi ne yapıyor?
FETÖ’cülükten vaz mı geçtiler?
Yoksa kaldıkları yerden ihanetlerine devam mı ediyorlar?
Şüphesiz içlerinde aklını çalıştırıp bu ihanet şebekesinin oyuncağı olduğunun farkına varan ve pişman olanlar vardır. Bunlar her zaman ve mekânda pişmanlıklarını ve bu karanlık yapıya nasıl kandıklarını anlatıyorlar.
Ancak FETÖ’den ceza alıp yatarak çıkanların kahır ekseriyetinin hala FETÖ denen CIA yapımı şeytani örgütün bir ferdi olarak ihanetlerine devam ediyorlar.
Emniyet ve yargı bunların bazı faaliyetlerini tespit ederek yeniden cezalandırıyor ve onlar faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor.
Peki, neden açık bir ihanet örgütü olan bu karanlık yapıdan vazgeçmiyorlar?
Neden bu CIA yapılanması örgütlerinin ihanetlerini görmek istemiyorlar?
Şüphesiz bunun çeşitli sebepleri var ama bana göre en büyük sebep devletimizin, hükümetimizin bu ihanet örgütüne karşı sistemli bir mücadele metodu geliştirmemeleri ve işi sadece emniyet ile yargının insafına bırakmalarıdır.
2014 yılında bu mücadelenin başında olan devlet yetkililerine şunu söylemiştim:
“Uluslararası bir istihbarat örgütünün kurduğu bir ihanet şebekesiyle karşı karşıyayız. Her türlü hukuksuzluğu kendilerine iman esası yapmış karanlık bir yapı var karşımızda. Bu yapıya karşı sadece emniyet ve yargı kanalıyla mücadele ederek başarı sağlayamayız. Aksine öncelikle bu yapıyı İslami bir cemaat zannederek destek veren ve oranı % 95’i bulan Anadolu insanını bu karanlık örgütün elinden alacak projelere ihtiyaç var. Devlet analığını, babalığını göstererek, projeler yaparak bu yapının İslam ile uzaktan yakından alakası olmadığını ortaya koymak zorundadır. Ardından da siyasi, ekonomik, sosyal, emniyet, yargı vs. elimizdeki ne kadar imkân varsa topyekûn bir mücadele başlatırsak bu yapıyı 20-30 yılda yok edebiliriz. Aksi halde bu yapıyı İslam zannederek destek verenlerin örgütün elinde bırakmış oluruz ki, bu da onların asla bitmemelerine sebep olur. PKK gibi bir örgütle 40 senedir baş edemiyoruz; PKK’dan bin kat daha tehlikeli olan ve Allah ile aldatarak her türlü hukuksuzluğu kendine ilke edinen bu örgütle baş etmemiz çok zordur. Hatta devlet bazen hukuk dışına, rutin dışına (Eski Cumhurbaşkanlarından Demirel bunu ‘Devlet bazen kendisini korumak için rutin dışına çıkar’ şeklinde ifade etmişti.) çıkarak mücadelesini öyle yapmalıdır. Dünyanın en sofistike, karmaşık, aldatarak iş gören dijital örgütü var karşımızda. Bu iş savsaklamaya, ara vermeye, mücadelenin ciddiyetini düşürecek hadiselere yer vermeye gelmez. 7/24 mücadele ederek sonuca varabiliriz. Aksi halde bu örgütü bitirmemiz mümkün olmaz. Yer altına çekilirler ve ilk fırsatta yeniden ihanetlerine devam ederler.”
Aradan geçen 8 seneye rağmen ne yazık ki bu ihanet şebekesine karşı verilen mücadelede istenilen noktaya gelemediğimizi görüyoruz. Bu ihanet şebekesinin militan ve destekçileri Bukalemun gibi her renge bürünmesini çok iyi bilmektedirler. Şimdilerde çoğu siyasi partiler içinde kamuflaj olmuş durumda. Bunların içinde bulundukları ve ağırlıklarını koydukları bazı partilerin FETÖ’den ceza alanların, içeride yatanların ve devletten KHK ile atılanların propagandasını, sözcülüğünü yapması buna en açık örnektir. Hatta bazı siyasi partiler üç beş oy uğruna iktidara gelmeleri halinde bütün KHK’lıları görevlerine geri döndüreceklerini bile söyleyebiliyorlar.
“Bu ihanet şebekesine dolaylı veya dolaysız destek verenler böyle bir cesareti nereden alıyorlar?” diye bir sorunun zihinlerde belirdiğini biliyorum. Ne yazık ki ülkemizde üç beş oy uğruna terör örgütleriyle yan yana gelen ve onlarla ortaklık yapabilenler çıkmaktadır.
Özellikle siyasi arenada (İktidar veya muhalefet diye bir parti ayrımı yapmıyorum.) bu şer şebekesinin militanlarına karşı yeterli mücadele yapılmadığı için her yerde sesleri çıkmakta ve faaliyetlerine devam etmektedirler. Geçmişte FETÖ ile iltisakı çok açık olan kişilerin iktidar tarafından bazı kilit noktalardaki görevlere getirilmeleri de bu mücadeleyi sekteye uğratan en önemli hadiselerdendir. Normalde bir vatandaşın kardeşi, abisi veya ailesinden birisi bu örgüte mensup olması halinde tedbir olarak o kişilere görev verilmezken; ne yazık ki kardeşleri, abileri FETÖ’den ömür boyu ceza alan bazı siyasilerin kardeşleri bakan, bakan yardımcısı yapıldı. FETÖ elebaşını Pennsylvania’da defalarca ziyaret edenler de bakan, bakan yardımcısı veya kilit noktalardaki bürokrasiye atanmalarını da gördük. Bana göre bu devlet erkini elinde tutanların ihanet şebekesine cesaret veren en önemli aymazlıklarından biridir. Böyle bir büyük hatanın neden yapıldığını inanın hiçbir gerekçe ile telif edemiyorum. Sanki bu ülkede geçmişi FETÖ ile kesişmeyen kimse kalmamış gibi zikredilen tipler devletin kritik noktalarında görevlendiriliyor.
Yine özellikle Boğaziçi, ODTÜ gibi önemli bazı üniversitelerde FETÖ’nün bütün yapılanması yerinde duruyor. İş adamları örgütleri fiili olarak kapanmış olsa da FETÖ’ye maddi destek veren birçok iş adamı hala bu desteğini sürdürüyor. Cezaevlerinde yatanlara, kaçak gezenlere, onların ailelerine yardım ve yataklık yapmaya devam ediyorlar. Bunun en açık delili emniyetteki bazı gayretli vatansever müdürlerin sık sık bu yeniden yapılanmaları engellemek için yaptıkları operasyonlardır. Bunlardan birini geçen günlerde haberlerde izledik. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, FETÖ’nün yeniden yapılanma faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik çalışma başlatmış ve onlarca kişiyi gözaltına almıştı. FETÖ’nün yeniden yapılanmasına yönelik bu tür operasyonlarda gözaltına alınanlara baktığımızda çoğunun ya ceza alıp yatıp çıktığını ya da kaçak militanlar olduğunu gözlemliyoruz.
Ülkemizin önemli gazetecilerinden biri olan Abdurrahman Dilipak’ın geçenlerde yaptığı bir açıklama da benim tezlerimi doğrular mahiyetteydi.
“Tam bir fecaat; özellikle üniversitelerden FETÖ’cülerin çoğu temizlenmedi! Temizlenmeyen akademisyenler kendi adamlarını hak etmedikleri halde Doçent, Profesör yaparak üniversitelerde söz sahibi yapıyorlar.”
Bir de geçmişte Ak Parti milletvekili ve gazeteci olan Şamil Tayyar’ın dile getirdiği ve benim de sık sık söz ettiğim FETÖ borsası bütün hızıyla devam ediyor. Geçmişte FETÖ ile iltisakı olan bazı iş adamlarının mallarına çökme operasyonu dediğimiz FETÖ borsasının işlemesine ne yazık ki mani olunmadı ve halen olunamıyor. FETÖ ile iltisakı olan bazı iş adamları, görev aldıkları devlet kurumlarını kullanarak kendilerine rant elde etmek isteyen şebekeler tarafından adeta soyuluyor. Mallarının bir kısmı karşılığında FETÖ dosyaları kapatılıyor. Bu işin halk arasında o kadar çok lafı ediliyor ki! Bu sebeple vatandaşın devlete olan güveni yıkılıyor.
FETÖ’nün yargı içindeki yapılanması da atılan 4 bine yakın hakim ve savcıya rağmen yerinden sökülüp atılamadı. Hatta yeni alınan hakim ve savcılar arasına yeni bazı FETÖ militanlarının sızdığı da gazetelerden okuyoruz. Hatta HSK bu gerekçe ile bazı hakim ve savcıları görevlerinden aldığı da gazete ve televizyonlara haber konusu oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin geçen ay aldığı bir karar da özellikle üst yargı da dâhil bu örgüt mensubu veya sempatizanı bazı kişilerin köşe başlarını tuttuğunu açık biçimde ortaya koyuyor. Anayasa mahkemesinin 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında OHAL mevzuatına dayanılarak haklarında idari işlem yapılan ve kamuoyunda kısaca “KHK’lılar” olarak adlandırılan kamu personelinin eski görevlerine dönmelerinin önünü tıkayan uygulamalara son veren bir karar imza atmasını hangi gerekçe ile izah edilebilir ki?
Devletin kilit noktalarında kalan ve deşifre edilemeyen FETÖ militanları zamanı ve mekânını bulunca genel anlamda örgütün işine gelen kararlara imza attıklarını görüyoruz. Bu da FETÖ militanlarının cesaretlenmelerine ve gün geçtikçe hem güven, hem güç, hem de mevzi kazanmalarına sebep olmaktadır.
Ne yazık ki bugün kurumları ellerinden alınan ve hala deşifre olmayan birçok üst düzey görevlerde bulunan FETÖ militanları her kılığa girerek kendilerini ve mevkilerini muhafaza etmektedirler. Hükümetin bunlardan haberi olmaması mümkün değildir. FETÖ’nün yeniden yapılanmasına engel olacak ve seslerinin çıkmasını engelleyecek bazı tedbirler neden alınmıyor; inanın izahını yapamıyorum. Acaba Anayasa Mahkemesinin aldığı kararla yeniden devlet görevlerine dönecek olan KHK’lı FETÖ’cülere karşı devletimiz nasıl bir tedbir düşünüyor? Halen devam ettiğini gördüğüm Türk devlet geleneğindeki devletin başına örülen çorapları yok etme yerine idare etmek veya yok saymak alışkanlığı aklıma geldikçe devletimizin geleceği adına endişe ediyorum.
Yeni bir seçim atmosferine girdiğimiz şu günlerde sosyal medya adeta FETÖ’cülerin karargâhı haline geldi. 15 Temmuz öncesi ve sonrasında yurt dışına kaçan ve terörist olarak aranan FETÖ’nün gazeteci, televizyoncu militanları her gün ülkemiz adına yalan haber yapmaya devam ediyor. İktidarın gitmesi ve muhalefetin kazanması için ellerinden gelen her türlü ihaneti sergiliyorlar. Bunların oluşturdukları dezenformasyonlara karşı devletimizin, hükümetin sesi çok cılız çıkıyor. Sosyal medyadaki bazı vatansever insanların bu ihanet şebekesine karşı fisebilillah yaptıkları mücadele de olmasa inanın sosyal medya FETÖ’nün borazanı haline gelir. İletişim Başkanlığının bu hususta ne gibi bir mücadele stratejisi geliştirdiğini ve uyguladığını bir gazeteci olarak inanın ben bile bilmiyorum.
Ne yazık ki şu anca CIA yapılanması bir ihanet şebekesi olan ve halen 160’tan fazla ülke ile birlikte ülkemizde de faaliyetini sürdüren FETÖ’ye karşı mücadele sadece Sayın Cumhurbaşkanı ve bir avuç vatansever emniyetçi ile yargı mensubuna kalmış bulunuyor. Özellikle iktidarda bulunan Ak partinin genel merkezinin, il ve ilçelerinin, ellerinde bulundukları belediyelerin FETÖ ile ilgili bir mücadelelerinin (Sosyal medyada bazı vatansever gönüllü FETÖ’ye karşı cansiperane mücadele eden Ak Partilileri saymazsak) var olduğundan benim haberim yok. İktidar yanlısı gazete ve televizyonlarda FETÖ ile ilgili haberler artık duyulmuyor ve görülmüyor. Gazetelerin bırakın birinci sayfalarını artık içlerinde bile FETÖ ile mücadeleden bahisler yer almıyor.
Şimdi yukarıdan beri dile getirdiğim aymazlıkları nazara alarak devlet erkini elinde tutan siyasetçi ve bürokratlarla birlikte bu şer şebekesine karşı hakkıyla mücadele etmeyen Ak partililere (diğer partilere sormuyorum. Çünkü özellikle muhalefet partileri dolaylı olarak adeta FETÖ’nün sözcüsü gibiler.) sesleniyorum.
Neden hakkıyla mücadele etmeyerek bu ihanet şebekesini cesaretlendiriyorsunuz?
“Halen CIA’nın gölgesi altında faaliyetlerine devam eden bu şer şebekesinin yarın yeniden eski güçlerini ellerine geçirirlerse ilk iş sizi yok etmek olacağını bilmeyecek kadar gabavet sahibi misiniz? Kendinizi düşünmüyorsanız geleceğinizin teminatı olan çocuklarınızı da mı düşünmüyorsunuz? Zamanında PKK ile hakkıyla mücadele etmeyen siyasetçi ve bürokratlar sebebiyle PKK denen şer şebekesi bu milletin başının belası olmaya devam ediyor. Aynı aymazlığı FETÖ ile mücadelede de gösterirseniz bu şer şebekesi de en az 40 yıl bu ülkenin başına bela olacağını bilmiyor musunuz? Bu gafletin sebebi nedir? İlla uyanmanız için yeni bir 15 Temmuz mu gerekiyor? Sabah oldu artık uyanın bu gaflet uykusundan ve kendinize gelin. Yoksa uyandığınızda çok geç kalabilirsiniz.”