Seçimler yaklaşıyor ve sanırım ülkede genel seçimler ile yerel seçimler arasında, siyasi isteklenme, kazanma hırsı yönünden uzun dönemdir pek fark da kalmamıştır. Yolda gezerken bırakın belediye başkan adaylarının propaganda afişlerini, muhtar adaylarının afişlerini görüyorum ki tebessüm ile şaşırmamak elde değil: X Mahalle muhtar adayı: “bilgimizle, tecrübemizle geliyoruz!..” diye ^sokağın girişine koca pankart açmış. Y Mahalleden bir aday “mahallemizi beraber yöneteceğiz” yazdırarak taksi durağını donatmış; diğeri “artık yenilenme zamanı!” ile afili sarışın bir bayan fotoğrafını duvarın ortasına kondurmuş. Yani “ilahi muhtar” deyip geçmeyin ki bu işlerin forsu yeğinledir…
Bakın mesela: beni kimse Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na çağırmadı, çağırmaz da; fakat yakın ahbaplık kurduğum muhtar arkadaşım vardır, iki defa Yalova’dan Ankara’ya gitti ki bilirim. Yine muhtar kardeşim, ilçe kaymakamı ile hepimizden çok görüşmüştür. Muhtardan ziyade kaymakamın sekreteri arardı onu… Kaymakamın koruması asansörü tutardı ki önce muhtarlar binsin, o derece… Velhasıl muhtarlık, belediye başkanlığı forslu bir iştir ve siyasetin icaplarındandır. Hülasa canım ülkemde siyasetin iyisi de kötüsü de olmaz, bir koltuk kapmak evladır.
Şimdi bunların hepsi yollara sökün etti seçim çalışmaları için… Dün 50-60 kişilik kalabalıkla Yeni Refah’lı aday dükkan dükkan geziniyordu… Irazca Ana ile Kara Bayram haklarını aramak için yola düzülmüş olsun; fakat bu arkadaşlar mahalli gücün siyasetle eşit olduğunu, siyasetin de “ülkede her yere/güce ulaşmak” olduğunu ayıkmış familyadır ve yerel siyaset familyaları kafile halinde gezmelerdedirler av için, pardon oy için...
Kimi yerlerde “işimiz garanti” hesabı siyaseti rölantiye almak da yok! Kayseri’de Ak Parti’nin aday fark etmeksizin belediyeyi alacağı neredeyse kesindir; ama başkan Memduh Büyükkılıç “nasılsa garanti” demiyor; dağ bayır geziyor ve oy ile dua istiyor. Onlar da kendi aralarında (parti içi) yarış halindeler; “hangimiz belediye meclis adayı olacağız” telaşı sarmış, aralarında yürümüş… Muhtar, meclis üyesi, belediye başkanı ila ahiri olmak ne aşktır be... Örneğin Cumhurbaşkanının İstanbul’u geri almak kavgasının “aşk gibi” timsale geldiğini bilmeyenimiz kaldı mı?
Yerel seçimlere görülenden başka anlamlar yükleyen isimler de var. Yılmaz Özdil’e göre bu iş bir referandumdur. Ne referandumu? Kaçak ve mülteci referandumu… Şöyle diyor Özdil: “Türkiye’de en kalabalık hemşehri grubu Suriyeliler ve hemşehriciliğin ne demek olduğunu biz Türklerden daha iyi de kimse bilemez (…) Suriyeli hemşehriciliği tıkır tıkır işliyor. Bana sorarsanız bu yerel seçim, sadece belediye yerel seçimi değildir. Aynı zamanda kaçak mülteci meselesinin referandumudur”. Böyle düşünen bir diğer isim malumunuz Ümit Özdağ ve Zafer Partisi… Devamla anlıyoruz ki yerel seçim, yerel seçim anlamına gelmiyor; ülkenin genel meseleleri ile de bileşik bir hâl alıyor.
Manzara yukarıda anlatıldığı ile böyle; fakat siyaseten ahbap çavuş ilişkilerinden gayrı, makam ve sıfat almaktan sebep, nazarımda zerre miskal kıymet görmüyorlar… Çoğunun kafalarını bilgi, ufuk ve çağdaş bir anlayışla doldurduklarını düşünmüyorum; çünkü… Evet, hepsi bizim yansımamızdır, aramızdan çıkan kurnazlardır; hırslılar ve samimiyeti de bu uğura hiç etmiş insanlardır, o kadar. Karasal iklimde memleketi Almanya sanarak her yere çim ekip, dünyanın suyunu harcayan, işçinin maaşına gelince direnen; fakat mesele şov yapmak olunca gram tasarruf etmeyen yerel siyasetin nesi takdir edilesi olacaktır?
Bu manzarada tek dileğim şu olabilir: Türk Milliyetçileri ayık olsun, vakıf ve hâkim olsun meselelere… Bu siyaset erbaplarını(!) yakaladıkları yerde sıkıştırsınlar, soru ve hesap sorabilsinler; madem yerel ile genel karıştı... Bu edimi hem kendi partilerine (MHP ise) hem ittifak olunanlara hem rakip gördüklerine karşı işlesinler. Dücane Cündioğlu diyor ki “Ülkücüler artık iktidarı öğrendiler”; essah öyle midir, haklı mı Cündioğlu, şüphelerim var! Yerel idarede Ak Parti ile MHP arasında muhabbetin koyuluğu nedir, bilmem!
Siyaset; yönetmek ve hesap vermek işi değil midir? Birilerine ram olarak, kafamızı devekuşu gibi toprağa gömmemizi biz Türkçülerden istemeyin! Mütevazı yaşamda zor zar hayata tutunmaya çalışan insanlarla dolu bir memlekettir burası ve işimiz hiç kolay değildir. Madem oy istiyorlar, bedava olmasın!
Lütfen bakın şunlara hele!
Türkiye iklim değişikliğinden dramatik halde etkilenmeye başladı ki vaziyet kırmızı ikaza döneli çok oldu… Ülke geniş tanımda %22 işsizlik oranına sahip ve Türkiye’nin nüfus ortalaması 34 yaşa gelmiş… Ki sosyal güvenlik sistemi için fecaattir; bu veri özetle “yaşlanıyoruz” haberini veriyor. Seçim sonrası 1 dolar = 35-36 lira bandına gelecekse enflasyon ve hayat pahalılığı beklentilerinin düşmeyeceği aşikâr değil midir? Şimdi demem o ki bu meseleler yerel seçimlerde oy verme davranışını etkileyecek midir?
Devam edelim:
Yurttaşın Türkiye’de yaşama sevincini, umudunu kaybetmesi kadar vahim bir düşünce olamaz! 2023 yılında ortalama 140 bin insanımız yurt dışına çıkmış, bu insanların çoğu nitelikli, eğitimli ve seviye meslek sahibi olan insanlar. Nitelikli göç vermenin yerel seçimlerle alakası kurulacak mıdır?
Gelir ve servet dağılımındaki utanılası farkı kapatamıyoruz. %20’lik nüfusumuz Bangladeş seviyesinde iken üst %20’lik oran, servetimizin %50’sini paylaşıyor. Yani 17 milyon kişi istediği mağazaya gidiyor, istediği ürünü alıyor, ortalama bir İspanyol konforunda rahatlıkla yaşıyor. “İspanya ne imiş” deyip geçmeyin; bu boğa arenası ülkede GSYH 1.462 milyar dolar; yani ekonomileri bizden %30’u aşan ölçekte büyüktür ve 17 milyon insanımız İspanyol edasındadır. Ya geri kalanımız? Geri kalanın durumunu (Türkiye’de çalışanların yarısına yakını asgari ücretlidir) varın siz düşünün. E.. bu vaziyette Ak Parti’den belediye meclis aday adayı olan Tomarzalı Funda Hanım’ın politik hayatı doğrudan etkilenir mi?
Funda belediye meclis üyesi olursa n’apar? Partisinin direktiflerine hilafsız riayet eden bir uyum kişisi mi, yoksa temsil ettiği yerel mekânın doğrudan temsilcisi mi olur?.. Funda’yı partisinin takdiri mi önemlidir yoğ ise yaşadığı mahallin insanları tarafından talep edilmesi ve partisinin bunu dikkate alması mı önemlidir? O halde Funda bize şu cevabı versin: siyaset nasıl bir iştir; ahbap çavuşla mı gidilir yahut liyakat mi takdir edilir?
Elbette yerelden genele siyasetin bir paradigması olmalıdır. Ekonomik kaynakların ve doğal habitatın hesapsız zebil edilmemesinde ortak sorumluluk pay edilmeli. Ankara’da oturanlar ile yerel yönetim şehirleri betona gömmek için yarışmamalı tabii… Tepele dolmuş kentlerde dağı taşı iskâna açmak için oy veren bir meclis üyesi olacaksa Funda Hanım, yapmasın o işi...
Bakın kıymetli okur, sığınmacıların uyum ve entegrasyonunda da yerel yönetimlere çok iş düşer, merkezi idare bunun altından Ankara’daki bürokratları ile bir başına gelemez. Örneğin 80 bin sığınmacının olduğu Kayseri’de yerel yönetime ciddi işler düştüğü açıktır.
Dizginlenemeyen siyasi hırs, koordine edilmemiş bir kamu yönetimini ortaya çıkarıyor. İstanbul, CHP’de kalırsa merkezi hükümet ceza mı kesecek, yoksa bu depreme ramak kalmış kente her desteği sağlayacak mı, diye soruyorum. Bize de sorumluluk aslan payıdır kıymetli okur: düşmanlaşmış, bölünmüş politik bloklaşmanın fora edilmesine itiraz etmeyen bir seçmen bilinci reddedilmelidir! “Benden olsun da n’olursa olsun” kafasına “yazıklar olsun!” demeyen seçmen ortalaması ile ülkenin geleceğinden ümitvar olamayacağız. Her dem derim, yerel idareler güçlü ve şeffaf olmalıdır. Cabası halk ile iç içe yönetilen bir kentin sorunlara daha iyi nüfuz edeceğine de şüphe duymuyorum.
Şunu hilafsız görüyorum. Bu ülkede yerel-genel siyasette, eğitimde, kültür ve sosyal hayatta yanlış adım atacak lüksümün kalmamıştır, kesin. Yoksa gittikçe karamsar olan gençlerin umutlarını çalmaya devam edeceğiz ve biricik Türk Vatanını daha da yaşanmaz hale getireceğiz ki yazık olur beyler, yazık olur.