Ülke sorunları konuşarak-konuşularak çözülür. Siyaset biraz da budur. Konuşmazsanız, ortak aklı harekete geçiremez, çok akıl gerektiren konuları sahipsiz bırakırsınız.
Şu sıralar, Erdoğan'la Özel arasındaki görüşmeye bakarak siyasetin normalleştiğine dair yazılar yazılıyor. Oysa konuşma ayrı, normalleşme ayrıdır. Konuşabilmek normalleşme değil, normalleşmeye giden yolun belki ilk adımıdır. Normalleşme, siyaseti, kutuplaştırma,hasımlaştırma üzerine yapmaktan vazgeçmektir. Kışkırtıcı bir dil yerine ikna edici, uzlaşmacı bir dil kullanmaktır.
Bu ülke, kavga dilinden çok zarar gördü. Siyasetçiler mevkilerini korurken toplumsal barış zedelendi. Particilik düşmanlık aracı haline geldi. Milletin enerjisi birbiriyle boğuşmakla tüketildi. Toplum kaybederken siyasetin muhterisleri kazandı.
Siyasetini -öteki- üzerine kuranlar, kolay kolay bu stratejilerinden vazgeçmezler. Üslup değişikliğinde siyasi bir fayda ummadıkça bu yola başvurmazlar.
Son 22 yılın siyaseti kutuplaştırma siyasetidir. Üstelik bu kutuplaşma siyaseti bir iman/küfür alanı haline getirilerek yapılmış, partimden olmayan dinimden de değil gibi bir noktaya taşınmıştır. Siyasi tercihler, din tercihi gibi gösterilmiştir."Gökten inen bir karar vardır, şu veya bu partiye oy vermek sorgusuz sualsiz cennete gitmektir, tek adama dokunmak ibadettir " gibi görüşler hep bu mantığın görüntüleridir.
Din siyasetin bir iğfal aracı ve Müslümanlık bir siyasi gösteriye dönüştürülmesine rağmen dindarlık artmamış, tam tersine siyasetle eşitlenerek ahlaki özü boşaltılmıştır. Onun içindir ki, en büyük yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, kamu malına tecavüz iddiaları bu dönemde konuşulmuş, din konuşulan ama yaşanmayan bir meta haline getirilmiştir.
Müslüman bir toplumda siyasetin iman- küfür zeminine taşınması bazı Müslümanların küfürle itham edilmesi demektir. Bunun tarihte çok trajik örnekleri vardır. En büyük cinayet ve katliamlar dini fanatizm yüzünden olmuştur. James A.Haught, " Kutsal Dehşet" isimli kitabında bunun feci örneklerini verir. Mesela Haçlıların, hedefi Müslümanlar olmasına rağmen en az Müslümanlar kadar Yahudileri ve farklı düşünen Hıristiyanları da katlettiğini anlatır. Dili, burnu kesilenler, derisi soyulanlar, el ve ayaklarından bağlanarak uzuvları koparılanlar, karnı yarılanlar bu fanatizmin en bilinen örnekleridir. Üçüncü Haçlı Seferinde Aslan Yürekli Rişar 1191'de Acre şehrini ele geçirdikten sonra 3 bin esiri ki çoğu kadın ve çocuktur. Yutulmuş değerli taşlar olabileceği düşüncesiyle karınlarını deşerek öldürtmüştür. Ölenler de Hıristiyan ama farklı mezhebe bağlı olan Hıristiyanlardır. Aztekler'de, ağlayan çocuklar yağmur tanrısına ilham verir diye kurban edilmiştir.1745'ten 1934'e kadar Vahhabiler dinden çıktığını düşündükleri Müslümanlara savaş açıp on binlercesini öldürdüler. 1215'te toplanan Dördüncü Lateran Konseyi Katolik ülkelerdeki tüm Musevilerin kendilerini belli edici işaretler takmasını ya da giysiler giymesini karara bağlar. Bu etiketleme 20. yüzyılda "sarı yıldızlarla" Naziler tarafından tekrar edildi. Belirleme, onları kolayca bulup imha etmek içindi. Bugün Gazze'de yaşananlar da Musevi fanatizminin bir sonucu değil midir?
Normalleşme, oturup arada bir çay içip fotoğraf vermekle olmaz. Normalleşme, farklı düşüneni düşman olarak görmemek, onu yok saymamaktır. Normalleşme, herkesi ilgilendiren kararlara ötekilerini de dahil etmektir. Normalleşme, birlikte düşünmektir. Normalleşme, siyaseti iman-küfür meselesi haline getirmemektir. Pascal, "Dinsel inançlara sığınmadıkça, insan kötülüğü böylesine zevkle ve acımasızca yapamaz" der.Din algısı, kendi gibi düşünmeyenleri düşman gibi görenin yapmayacağı kötülük yoktur.Demokratik bir anayasadan bir dikta rejimi çıkarmak mümkün olduğu gibi (örnek Kuzey Kore anayasası), barışçı bir dinden de kanlı ve baskıcı bir rejim çıkarmak mümkündür. Bütün mesele, bizim dine nasıl baktığımız, onda ne aradığımızdır.Dini siyasallaştırmak, onu bir hayat rehberi olmaktan çıkarıp, silaha çevirmektir. Böyleleştirilmiş bir din, sadece vurmaya, kırmaya, kanatmaya, gerektiğinde öldürmeye hizmet eder.
Siyasi rekabeti din zemininden proje ve fikir zeminine taşımadıkça normalleşme olmaz. Çünkü dinin 'ötekisi' kafirdir, proje ve fikir siyasetinin 'ötekisi' farklı düşünen, farklı projelere sahip olan kişilerdir. Fanatik din idrakinde, kafirle savaşılır, farklı siyasetlerde ise sadece yarışılır. Birinin yolu şiddete, ötekinin yolu rekabete çıkar. Dolayısıyla ortada bir normalleşme yok. Öyle bir siyaset, siyasi ikbalini kutuplaştırma üzerine kuranları eritir.İki görüşmeden öyle bir sonuç çıkaranlar son 22 yıldan hiç bir ders çıkarmamış demektir. Dini kullanmasalar, bu sefaleti, bu krizi, bu hayat pahalılığını, bu sığınmacı istilasını, bu soygunu, bu şatafatı, bu debdebeyi nasıl unutturacaklar?