Bu sene izine gidemeyince sık sık hava limanına yolcu taşıdım.
Kilo hakkı yetecek hiç bir yolcu yok denecek kadar az, çoğunun kilosu fazla.
Hava alanındaki yer personeli ile bagaj tartışmalarında dikkatimi çekti bu gurbetçiler neler götürüp, getiriyorlar diye.
Yetmedi mi? 60 yıldır Türkiye Avrupa arası getir, götür diye düşündüm.
1960'lı yıllarda Anadolu'nun kırsal kesiminden göç eden, gurbetçiler o seneler Avrupa'dan tarım aletleri götürüyorlardı.
Tırpan, kazma, kürek, el arabası çiftçilik de kullanılan aletler.
Avrupa'ya dönüşte Avrupa'da bulamadıkları tarım ürünleri olan bulgur, nohut, kuru et, pastırma, zeytin, zeytinyağı, fındık, fıstık, biber gibi ürünler.
70'li yıllar gurbetçilerin Türkiye'de şehirlere, ilçelere yerleşme süreci başlayınca.
Tabii ihtiyaçları da değişti, bu sefer gurbetçiler ev eşyaları götürmeye başladılar.
Radyo, teyp, plak, buzdolabı, çamaşır makinesi, ütü, fotoğraf makinesi giyim eşyaları gibi.
Ekonomik refah ile istek ve arzular farklılaştı.
Bu sefer Türkiye dönüşü hediyelik süs eşyalar, küçük çapta halılar, ambalajda lokumlar, fıstıklar, zeytinyağları, baharatlar, ambalaj da leblebi yerini aldı.
Bu süreç aşağı yukarı 2000 'li yıllara kadar devam etti diyebiliriz.
Sonraki yıllar gurbetçi çok ilginçtir Türkiye’ye çikolata, çay, sucuk, salam, et, hatta kıyma tamamen gıda ürünleri götürmeye başladılar.
Dönüşleri gençler bazen kendilerine tekstil ürünleri dışında bavullar boş geliyorlar.
Anlamadığım biz Batı Avrupa Türkleri olarak Türkiye sanayi ülkesi oldu da biz kaçırdık mı?
Sanayi sürecini kaçıran Türkiye, sanayide 4.0 geçen kalkınmış ülkeleri yakalama gayreti içinde olurken, yapay zeka süreci başlarken, tarımı ve hayvancılığı unuttu mu?
Kalın sağlıcakla