Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun, 18 Aralık 2002'de öldürülmesine ilişkin dava sürerken Hablemitoğlu'nun ölmeden dört gün önce Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesi'nde gerçekleştirdiği konferanstaki konuşması, 2023 yılında dava kapsamında gerçekleşen tahliyelerden bir yıl sonra, geçtiğimiz haziran ayında dava dosyasına girdi.
Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından suikasttan 20 yıl sonra Fetullahçı Terör Örgütü adına suikastın planlandığı, Fetullah Gülen, Mustafa Özcan, Enver Altaylı, Aydın Köstem, Levent Göktaş, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu ile Fikret Emek'in sanıkları arasında olduğu dava açılmıştı. Bu davada, 2022 yılının mayıs ayında tutuklu tüm sanıkların tahliyesine ve Hablemitoğlu’nun ölümünden dört gün önce Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesi’nde verdiği konferans kaydının tespitine karar verilmişti.
Ancak, bu karar üzerinden bir yıl geçtikten sonra konferans kayıtlarına ulaşılabilmiş ve kayıtlar üzerinde yapılan incelemede, konferansta bulunan beş kişinin, Hablemitoğlu’nun suikasttan 15 dakika önce alışveriş yaptığı markette şüpheli olduğu tespit edilen kişilerle yoğun benzerlik gösterdiği tespit edilmişti.
Barkın: "Bu kadar yıldır konferans kaydının neden incelenmediğini anlamakta güçlük çekiyoruz"
Hablemitoğlu ailesinin avukatı Ersan Barkın mahkemece görevlendirilen bilirkişinin, konferansta tespit edilen kişilerle ilgili yargı süreciyle ilgili ANKA Haber Ajansı'nın sorularını yanıtladı. Barkın, "Bilirkişi tarafından açıkça, konferansta bulunan beş kişinin, Necip hocanın suikasttan çok kısa önce bulunduğu marketteki kişilerle benzerlik gösterdiği tespit edildi" dedi. Bu tespit sonrasında mahkemeden bu kişilerin tespit edilmesi için kriminal inceleme talebinde bulunduklarını anlatan avukat Barkın, şunları söyledi:
"Mahkeme, soruşturma görevinin Savcılıkta olduğu gerekçesiyle talebimizi reddetti. Bunun üzerine Savcılığa başvurduk. Savcılık zaten, soruşturmanın kapatıldığı, görevin Mahkemede olduğu gerekçesiyle daha önce takipsizlik kararı vermişti. Bu nedenle, tarafımıza öncesinde tebliğ edilmeyen takipsizlik kararının kaldırılması için üç ay kadar önce Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurduk. O günden bu güne, hakimin talebimizle ilgili karar vermesini bekliyoruz. Bilirkişi tarafından şüpheli olduğu tespit edilen kişilerin, en azından kimliklerinin tespiti ve mevcut sanıklarla ilişkilerinin olup olmadıklarının belirlenmesi gerekiyor. Zira, bugün itibariyle zaten kişileri tespit etseniz ve açıkça suikastla ilişkilerini saptasanız dahi, bu kişilerin mevcut sanıklarla ilişkileri tespit edilemezse, haklarındaki suçlama zaman aşımı nedeniyle düşüyor. Hal böyleyken, bu kadar yıldır bu konferans kaydının neden incelenmediğini, bilirkişinin basit bir incelemeyle tespit edebildiği şüphelilerin neden zaman aşımı süresi dolmadan tespit edilemediğini anlamakta güçlük çekiyoruz."
Hablemitoğlu: "Kendi tarikatlarını bütün dünya ülkelerine gönderiyorlar"
Hablemitoğlu'nun ölümünden dört gün önce yaptığı konuşmasında ABD ve Batı ülkelerinin aralarında Fetullah Gülen tarikatının da bulunduğu pek çok tarikat eliyle dünyanın birçok ülkesinde köktendinci yapıları kendi güdümlerinde kullandığını anlattı. Hablemitoğlu, bazılarının devletlerle baş edebilecek ölçüde büyüdükleri ve faaliyet modelleri hakkında bilgi verdi. Hablemitoğlu, ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin emperyalizm yaklaşımlarını eleştirdiği konuşmasında özetle şu ifadeleri kullanmıştı:
"Bütün bu tarikatlar, Amerika Birleşik Devletleri merkezli bu tarikatlar, bütün dünyada Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliklerinin koruması altında. Adeta cirit atıyorlar. Ve bundan Türkiye de nasibini fazlasıyla alıyor. Sadece bizim kendi tarikatlarımıza destek vermekle kalmıyorlar. Kendi tarikatlarını bu anlamda Türkiye'ye ve bütün dünya ülkelerine gönderiyorlar. Bakın Çin hükümeti tarikatı yasakladı. Ve Falun Gong tarikatının lider kadrosunun canını kurtaramayanları idam etti. Tarikatın lideri şu an Philadelphia'da. Buna karşılık bakıyorsunuz Moon Tarikatı, aynı şekilde bütün dünya için öngörülen tarikat, lideri yine aynı yerde. Türkiye için öngörülen Fethullahçılık. Fethullah Gülen yine aynı yerde.
Hatırlayacaksınız 1946 yılında barış gönüllüleri Türkiye'ye gelmeye başladığında, 10 binden fazla barış gönüllüsü, Türkiye'yi hallaç pamuğuna çeviriyorlar. Ve özellikle bir grubu yeşil kuşak teorisine en uygun grup olarak nitelendiriyorlar. Bu da Nurcular. Yine hatırlayacaksınız bu teoremi, komünizmin güneye inmesini önlemek amacıyla Türkiye dahil, İran dahil, Pakistan dahil, Afganistan, Suriye, Irak dahil olmak üzere; bütün İslam ülkelerinde şeriatçılığı güçlendirerek ulus devletler yerine tarikat yönetimlerini egemen kılarak, ateizme, komünizme karşı olan dinsel yapılanmayı güçlendirmeyi hedefliyor bu strateji. Türkiye'nin iş birlikçisi olarak da Said-i Nursi seçiliyor. Ve Said-i Nursi, bildiğiniz gibi Amerikalılara sonuna kadar hizmet ediyor. Aşağı yukarı 6 bin kişiyi, 6 bin Nur talebesini Türkiye'den götürüyorlar. Ve Amerika'da ilk Nur Cemaati kuruluyor. Elimde ilk Nur risalelerinin Amerika'daki yayın tarihine baktığımda, biri 1951 biri 1956. Yani o tarihlerden itibaren İngilizceye çevrilmiş risaleleri biz Amerika Birleşik Devletleri’nde görüyoruz.
Türkiye'de 4 bin 500 vakıf ve dernek var bunlara ait. Aşağı yukarı 1704 toplam okul var. Bunların 199'u Fethullah, 29'u Nakşibendilere ait. Mahmud Esad Coşan, Musa Topbaş gibi değişik Nakşibendi gruplarının da farklı okulları, farklı yurtları, farklı gazeteleri ve dergileri var. Bunların yanı sıra Cihat, Yöneliş, Darül Harp, Akabe, Vahdet, Selefi, Hizb ut Tahrir gibi, çok sayıda maalesef İslamiyet, resmen irticai tensip eden gruplar da yine faaliyetlerine devam ediyor."
"Türkiye'de en çok tehdit alan ve hakaret alan kişilerden biriyim"
Konuşmasının ardından soru cevap yapıldığında Hablemitoğlu, "İrtica hakkında araştırma yapan ve onların çıkarlarını okşamayan çoğu aydınlarımızın öldürüldüğü ülkemizde, düşüncelerinizi aktarmaktan çekinmiyor musunuz?" sorusuna da şu ifadelerle cevap vermişti:
"Ben kadere inanıyorum, Allah'a da inanıyorum, böyle bir çekinmem yok. Ama şu var, hiçbirimizin görüşlerinin birebir örtüşmesi mümkün değil. Ama tek bir konu var, o da ülkemizin çıkarları, bu devletin ayakta kalabilmesi ve bizim tam bağımsızlığımız. Ben bunu kendi ailemde denedim ve başarılı oldum. Galiba Türkiye'de en çok tehdit alan ve hakaret alan kişilerden biriyim. En çok, iyi anlamda, saldırıya uğrayan taciz edilenlerden biriyim. Bunu ben eşime de sordum, Fetullah Gülen'e ve bir de Nevval Sevindi adında bir bayana peşpeşe iki davada tazminat ödemek zorunda kaldım. Eşim benim, üniversitede doçent. Kendisini eşime sordum, dedim ki gerçekten 17 yıllık evliyiz, 2 çocuğumuz var. Ama benim gibi biriyle de evli kalmak gerçekten çok zor. Hiç rahatsız olmuyor musun dedim. Çünkü zavallı her gün arabayı kontrol ediyor binmeden önce. Valla dedi, bak dedim işte bu kadar 5.5 milyarlık iki ayrı dava kaybettik dedim, banka kredisi alıp ödeyeceğiz. Benim çocuklarımın ve eşimin nafakasından da kesilme anlamına geliyor. Eşim gitti telefona, tatlı ısmarladı pastaneden. Geldi, hiç önemli değil dedi, kızlarım hemen cüzdanlarını getirdiler, birikmiş paralarını verdiler. McDonald's'a gitmeyeceğiz dediler, ama eşimin söylemesi çok anlamlıydı. 'Yani kiminin kocaları kumarda, kimininki başka kadınlarla, ne var benim kocam da şeyhlere yediriyor parasını.' Şimdi eğer olayları bu kadar hafife alarak ama destek göstererek dayanışma göstererek inançla korkmadan ve bunu çok doğal bir yaşam biçimi gibi görerek bakarsak gerçekten hiç problem olmuyor. Yalnız biraz canımız acıyor. Canınızın da acıması gerekiyor, gerçekten canınız acımadan anlamıyorsunuz."