Beykoz Alperenler Derneği tarafından düzenlenen, “21. Yüzyılda Bir Alperen Şehit Muhsin Yazıcıoğlu” Programı Beykoz Yücel Çelikbilek Kültür Merkezi’nde binlerce vatandaşın katılımıyla yapıldı. Hava şartlarımın çok ciddi olumsuzluğuna rağmen , salonun içi de dışı da doluydu. Programa Aileler büyük ilgi göstermişti. Anlamlı programa, Şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Ülkücü Hareketin önde gelen isimlerinden, Araştırmacı Yazar Hakkı Öznur, Muhsin Yazıcıoğlu’nun oğlu Furkan Yazıcıoğlu, İyi Parti, CHP, Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi, Milli Yol Partisi, Zafer Partisi, ,Anahtar Parti ilçe başkanları, İstanbul BBP de siyaset yapmış çok sayıda BBP’li İstanbul Alperen Ocaklarında başkanlık yapmış Melih Perçin, Mustafa Kayatuzu, İstanbul Türk Ocakları, Beykoz Türk Ocakları yöneticileri, Yusufiyeliler Dernek Başkanı, yazar Recep Küçükişsiz ve çok sayıda Yusufiyeli ,Ülkücü, gazeteci, yazar Ramazan Akgün, İTO üyesi Fatih Güner., STK temsilcileri ve Alperen Ocaklarına mensup yüzlerce genç katıldı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun evladı, Furkan Yazıcıoğlu’na salonda ilgi çok büyüktü. Herkes Yazıcıoğlu ile resim çektirdi. Şehit Yazıcıoğlu’nun oğlunu gören vatandaşlar çok duygulandılar, gözyaşlarını tutamadılar. Program saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Ardından Kur’an-ı Kerim okundu, dualar edildi..
Programda önce Beykoz Alperenler Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ Başkanı Kamil Bülbül, bir konuşma yaptı. Daha sonra kürsüye camianın önde gelen ismi, Alperenlerin ağabeyi, Ülkücü Hareketin tarihini yazan, araştırmacı-yazar, Hakkı Öznur geldi. Öznur, güçlü hitabetiyle yaptığı anlamlı , duygusal konuşmasıyla salonu derinden etkiledi. Muhsin Başkan’ı anlatırken salonda birçok insan gözyaşlarını tutamadı..
Öznur konuşmasında, dava adamı, milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun 40 yıllık siyasi yaşamını anlattı. Öznur’un 2 saat süren konuşmasında salonda duygusal anlar yaşandı. Hakkı Öznur konuşmasında, “Ömrünü, aziz Türk milletine, Nizam-ı Âlem ülküsüne vakfetmiş, milletin davasına adanmış bir ömür ile milletin adamı, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ile beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere…” dedi.
Öznur, konuşmasında 28 Şubat sürecini, Refah-Yol hükümetine yönelik iç ve dış baskıları, Genelkurmay’ın siyasete açıktan müdahalesini, ordu içindeki BAAS’cı zihniyeti, militarist yapıları, askeri vesayetin emrindeki, BEŞ’li çeteyi, kartel medyasını, halksız demokrasiyi savunan milli irade ve demokrasi düşmanı, sahte demokratları, “postallı” demokratları, “garnizon” demokratlarını anlattı.
Konuşmasında şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun tarihi rolüne ve önemine dikkat çekmiş; ilkeli ve dik duruşuyla tarih yazdığını, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkarak, Türkiye’yi BAAS’cı darbeden kurtardığını anlatmıştır.
93 SÜRECİNDE LAİK-ANTİLAİK VE TÜRK-KÜRT ÇATIŞMASI ÇIKARTILMAYA ÇALIŞILDI
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, Avrupa’da gladyo tasfiye edilirken Türkiye’de ise gladyo, çalışmalarını aksatmadan devam ettiriyordu. 1993 sürecinin; suikastlar, provokasyonlar, faili meçhul cinayetler, devlet içinde illegal yapılanmalar ve demokrasi dışı arayışlar, 12 Eylül 1980 öncesinden farkı yoktu. Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, emekli ve muvazzaf subaylar, profesyonelce işlenmiş siyasi cinayetlere kurban gittiler.
Körfez Savaşı’nın sona ermesinden sonra, bölgedeki boşluktan istifade eden PKK ise, TSK’ya silahlı eylemler düzenledi. “Kirli güç” olan Çekiç Güç destekli PKK, eylemleri ile birlikte suikastlar da devam ediyordu. 1991-1994 yılları arasında Çekiç Güç’e karşı çıkanlar, peş peşe suikast ve şüpheli ölümlerle hayatlarını kaybedecekti.
Bingöl-Elazığ karayolunda korumasız yola çıkarılan 33 erimizin şehit edilişi, Sivas ve Başbağlar olayları, yine 1993 yılının en karanlık olaylarındandır. Karanlık suikastlar gibi, 33 er olayı, Sivas olayları (Madımak yangını) ve Başbağlar katliamı halen aydınlatılamamıştır. İç savaş tahrikçileri, Sivas, Başbağlar, Gazi Mahallesi olaylarıyla Alevi-Sünni çatışması çıkarıp, toplumu cepheleştirmek ve kamplaştırmak istemişlerdir.
Tutarlı ve ilkeli bir siyaset adamı olan liderimiz Yazıcıoğlu, 93 sürecinde ülkede devam eden ötekileştirici, kutuplaştırıcı, cepheleştirici, kirli politikaları yanlış buluyor ve karşı çıkıyordu.
Yazıcıoğlu, bürokratik oligarşi ile irtibatlı militarist kesimlerin ülkemizde “laik-antilaik çatışması” çıkartarak, BAAS tipi bir dikta rejimi peşinde koştuklarını dile getiriyordu. Yazıcıoğlu, “Darbe dönemleri kapanmalı, antiparlamenterist akımlara karşı toplumun bütün kesimleri, duyarlı olmalı, demokrasiye sahip çıkmalı” diyordu.
Yazıcıoğlu, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelik menfur, karanlık suikastların üzerine kararlılıkla gidilmesini, devlet içinde, hukuk dışına çıkan, illegal karanlık yapılanmalarla mücadele edilmesini söylüyordu.
MİLLETTEN VE DEMOKRASİDEN YANA YİĞİT TAVRIYLA TARİH YAZDI
Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül sürecini takip eden “1993 Örtülü Darbe’sinde” bu sürecin devamı olan 28 Şubat ve sonrasında yine demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkarak, Türk demokrasi ve siyasi tarihine yiğit bir lider, gerçek bir ‘siyaset ve devlet adamı’ olarak geçmişti.
Örtülü darbe süreci (93 süreci karanlık yıl 1993) 28 Şubat ve e- muhtıra sürecinin de çok iyi bilinmesi lazım. Bu süreçte siyasete dışarıdan müdahaleler vardı. Yine Türk siyaseti küresel bir plan dahilinde dizayn edilmeye çalışılıyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, bu süreçte de demokrasiyi milli iradeyi savundu.
28 Şubat 1997 kararlarının arkasından 28 yıl geçti. 28 Şubat kararları antidemokratikti. Askeri vesayet, milli iradenin tercihiyle Meclis’e gelen, hükümeti kuran sivil yönetime her türlü baskıyı yapıyordu. Yakın politik tarihe askeri vesayet tarafından “Postmodern Darbe” olarak nitelenen 28 Şubat sürecinin, öncesinin, sürecin ve sonrasının çok iyi bilinmesi lazım.
BBP lideri, milletin adamı, Muhsin Yazıcıoğlu, “1993 örtülü darbe” sürecinde, “28 Şubat” ve e-muhtıra döneminde askeri vesayetle, vesayetçi çevrelerle mücadele etmiş, demokrasiye sahip çıkmıştır. Darbe şartlarını olgunlaştırmak isteyen, gladyo ile NATO ile ABD ile ilişkili vesayetçi çevrelerin oyunlarını bozmuş ve deşifre etmiştir.
Her zaman hak, hukuk, adalet çizgisinde siyaset yapan daima, demokrasiyi, adaleti ve özgürlükleri savunan Muhsin Yazıcıoğlu, 28 Şubat sürecinde, BAAS tipi dikta rejimi kurmak isteyen. “demokrasiye balans ayarı yaptık” diyen ordu içindeki BAAS zihniyetli cuntalara ve onların iş birlikçilerine millet adına meydan okumuş, oyunlarını bozmuş bir büyük liderdir.
Milletin adamı ve vicdanı olan Yazıcıoğlu “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam”, “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak, Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek, ABD, İsrail muhibbanı Çevik Bir ve şürekâsına, askeri vesayete bürokratik oligarşiye ve beşli çeteye karşı çıkmıştır.
Muhsin Yazıcıoğlu’na göre 28 Şubat, en ince ayrıntılarına kadar düşünülmüş, küresel bir operasyondu. Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü iş birlikçilerine şunları söylüyordu: “Ben 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat bunun moderni, bunun postmoderni hangisi olursa olsun hepsine karşıyım. Türkiye artık darbeler ülkesi olmayacak. Cuntalar ülkesi olmayacak. Mafya ülkesi olmayacak. Buna karşı hep beraber demokrasinin, temel insan haklarının yanında yer almak zorundayız.”
Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü iş birlikçilerine şunları söylüyordu: “Sivil siyasete ordu karışamaz. Genelkurmay Karargahı, milli güvenliğimizle ilgilenmelidir, siyasetle değil. Siyaset siyasetçilerin işidir, askerlerin değil. Demokrasilerde ordunun yeri kışladır.”
12 Haziran 1997 günü “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak. Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek, askeri darbe ile yönetime el koyup, BAAS’çı/Nusayrici bir dikta rejimi kurma isteyenlerin oyununu bozmuş ve demokrasiye sahip çıkmıştır. BAAS rejimi peşinde koşan Laikçi-Faşistlere, Neomaoculara, kartel medyasına, askeri darbeye çağıran sivil ihtilal kuvvetlerine meydan okuyan tek liderdi.
Muhsin Başkan, ilkeli siyaseti, dik duruşu ve yiğit tavrıyla 28 Şubat aktörlerinin, küresel baronların, karanlık, oyununu bozmuş, ordu içindeki cuntalara geri adım attırmış, birçok çevreye göre ise; 28 Şubat sürecinde Türkiye’yi mezhepçi Sol bir askeri darbeden kurtarmıştı. “ŞEHİT LİDER” Muhsin Yazıcıoğlu, 40 yıllık siyasi yaşamı boyunca askeri vesayete, bürokratik vesayetlere, parti vesayetine, yargı vesayetine, hep karşı olmuştur. Adaleti, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmuştur. Tek adam, tek parti rejimi peşinde koşan zihniyetleri ülke ve demokrasi açısından tehlikeli olarak görmüş ve her türlü otoriter anlayışa ve otokratik siyasete karşı çıkmıştır. Sivil ve demokratik siyaseti savunan Yazıcıoğlu siyasi yaşamı boyunca darbecilerle, darbe peşinde koşanlarla, cuntalarla, bürokratik oligarşi ile her türlü kriptolarla daima mücadele etmiş, demokrasiyi ve milli iradeyi savunmuştur.
GENELKURMAY SİVİL SİYASETE MÜDAHALE ETTİ
24 Aralık 1995 genel seçimleri öncesi ordu yine kaynıyordu. Ekim 1995 yılında ordunun bir muhtıra hazırlıkları yaptığı, Genelkurmay Karargâhı’na yakın laik-Kemalist çevrelerde dile getiriliyordu. Genelkurmay Karargâhı ve TÜSİAD, yaptırdıkları kamuoyu yoklamalarında Refah Partisi’nin 1. parti çıktığını görünce endişeye kapılmışlardı. Hem askerler hem patronlar bu durumdan rahatsız olmuşlardı. TÜSİAD, bu durum üzerine klasik merkez sağ seçmene “oylarınızı bölmeyin” çağrısı yapıyordu. Ancak çıkan seçim sonuçları, TÜSİAD ve askerleri derinden rahatsız etmişti.
TÜSİAD Başkanı Halis Komili ve bazı TÜSİAD üyeleri, Tansu Çiller’e “Mesut Yılmaz’a söyleyelim. Siz de özveride bulunun, üçüncü bir ismin başbakanlığında koalisyon için uğraşın” diyorlardı. Yabancı sermaye de ANA-YOL’u istiyordu. Merkez medyanın yayın organlarından Sabah gazetesinin 23 Ocak 1996 tarihli manşeti, her şeyi izah ediyordu: “Yabancı sermaye ANA-YOL’u bekliyor.”
Erbakan hükümeti kuramayınca, Demirel, yeni görevi 3 Şubat günü ANAP lideri Mesut Yılmaz’a verdi. Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, TÜSİAD patronları ve merkez medya, ANAP-DYP koalisyon hükümetinin kurulması için Mesut Yılmaz ve DYP lideri Tansu Çiller’e baskı yaptılar.
ASKERLER VE TÜSİAD BASKI YAPINCA MESUT YILMAZ ERBAKAN İLE KOALİSYON HÜKÜMETİNİ KURMAKTAN VAZGEÇTİ
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanları, 7 Şubat 1996’da TBMM’ye gelerek ANAP’lı Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’ye Mesut Yılmaz’a söylemesi için RP ile koalisyon hükümeti kurmamalarını, hükümeti DYP ile kurmaları mesajını verdiler. Aynı komutanlar TBMM’de “Laiklik ve Atatürkçülük” konuşmasından dolayı Mustafa Kalemli’ye tebriklerini sundular.
Bu süreçte ANAP ile RP arasında devam eden görüşmelerde anlaşma sağlanacaktı. 14 Şubat’ta RP lideri Erbakan, Mesut Yılmaz ile bir araya geldi. Erbakan bu görüşmede Yılmaz’ın başbakanlığına bile razı olmuştu. Hatta iki partinin kurmayları ön protokol bile hazırlamışlardı.
İki parti bakanlıklar da bile anlaşmıştı. İcracı bakanlıklarını 8’i ANAP, 9’u Refah’ın olacaktı. ANAP lideri Mesut Yılmaz, 21 Şubat 1996 günkü Hürriyet gazetesinde çıkan mülakatında “Refah’ın denenmesi gerektiğine inanıyorum” diyordu. Bu açıklama statükocu kesimleri, rahatsız etmişti. Bazı komutanlar, iş adamları tepkilerini ANAP’lı Meclis Başkanı Mustafa Kalemli ve bazı ANAP kurmaylarına iletiyorlardı. Gösterilen sert tepkiler, Mesut Yılmaz’ı korkutacaktı. Yılmaz RP ile hükümet kurmaktan vazgeçecekti. 24 Şubat 1996’da ANAP-RP görüşmeleri sona erdi. Yılmaz, askerlerin baskıları sonucu RP ile koalisyon hükümeti kurmayacaklarını, RP lideri Necmettin Erbakan’a söyledi.
MUHSİN YAZICIOĞLU: “ANADOLU’DA BİR SÖZ VAR. EL SIKIŞTIKTAN SONRA DÖNEKLİK OLMAZ!”
RP lideri merhum Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz’a “sen ne biçim adamsın” diye kızmıştı. Erbakan, son bir ümit olarak BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nu Meclis’te ziyaret ederek, Mesut Yılmaz’la görüşüp onu ANAP-RP hükümeti için ikna etmesini rica ediyordu. Erbakan Hoca’nın bu ricası üzerine ANAP lideri Mesut Yılmaz’la görüşen Muhsin Yazıcıoğlu, Yılmaz’a, bu hükümetin kurulmasının, ülkenin menfaatine olduğunu, demokrasi arayışların devam ettiğini, ülkenin istikrar ve huzura ihtiyacı olduğunu söylüyordu.
Mesut Yılmaz ise bu görüşmede Muhsin Başkan’a bu işin mümkün olmadığını, üzerinde büyük baskılar olduğunu, askerlerin, patronların, merkez medyanın, ANAP-RP hükümetini istemediğini anlatıyordu. Mesut Yılmaz, Muhsin Başkan’a; “ne yapayım askerler istemiyor.” diyordu. Muhsin Yazıcıoğlu ise; “Askerler ne karışır bu işe, siyaseti biz mi yapıyoruz, askerler mi?” diyordu.
Mesut Yılmaz, “O iş öyle kolay değil.” deyince Muhsin Başkan cevaben şu tarihi sözleri söylemiştir:
“Mesut Bey, Anadolu’da güzel bir söz var. El sıkıştıktan sonra döneklik olmaz. Sen Erbakan Hoca ile anlaşmışsın, hükümeti kurmak için son noktaya gelmişsiniz. Şimdi ise oyunbozanlık yapıyorsun. ‘Askerler istemiyor’ diye hükümeti kurmaktan vazgeçiyorsun. Böyle siyaset, böyle liderlik olmaz. Senin yapman gereken, hükümeti kurup, sana baskı yapan, siyasete müdahale eden generalleri hemen emekliye sevk etmektir. Ben 12 Eylül darbesini yaşamış biriyim. Bunlardan korkma. Bunlardan korkarsan, hükümet kuramazsın.”
RP LİDERİ ERBAKAN: “MESUT YILMAZ BİZE OYUN OYNADI”
2 Mart 1996 günü Muhsin Yazıcıoğlu’nu Meclis’teki makamında ziyaret eden, RP lideri Necmettin Erbakan, ANA-REFAH koalisyonunu bozan Mesut Yılmaz’ı Muhsin Başkan’a şikâyet ederek, “Yılmaz bizi alet etti, bize oyun oynadı, aldattı. Mesut Yılmaz iki yüzlü davranıyor” diyordu. Muhsin Yazıcıoğlu RP-ANAP koalisyonunun kurulmasını askerlerin engellediği yönündeki iddialara açıklık kazandırılmasını söyleyerek şu tarihi cümleleri sarf etmişti:
“Kimse millet iradesi dışında bir iradeyi Meclis’e dikte ettiremez. Genelkurmay, Cumhurbaşkanı, yetkililer, iddialarla ilgili açıklama yapmalıdır. Kimse ordumuzu iç siyasetin içine çekmez. Ordumuzu yıpratmaya kimsenin hakkı yoktur. Orduyla milleti karşı karşıya getirmeyin”.
3 Mart 1996 tarihli Gündüz Gazetesinin manşetinde RP lideri Erbakan’ın şu sözleri vardı: Yılmaz Bizi Alet Etti
YAZICIOĞLU: “ANA-YOL HÜKÜMETİ SİLAH ZORUYLA KURULAN BİR ÇANKAYA HÜKÜMETİDİR”
Koalisyon hükümeti kurulmayınca, Genelkurmay ve burjuvazinin isteğiyle Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında 3 Mart 1996 günü zoraki nikâh denilen ANA-YOL hükümetinin temeli atıldı. DSP’nin de desteklediği ANA-YOL hükümeti, 6 Mart 1996’da kuruldu. RP, böylece devre dışı kaldı. ANA-YOL hükümeti 12 Mart 1996 günü Meclis’ten güvenoyu aldı. 257 kabul, 207 red, çekimser 80 oyla hükümet, güvenoyu aldı. ANA-YOL hükümeti de fazla uzun ömürlü olmadı. Topu topu 3,5 ay, 110 gün sürmüştü. Çiller ve Yılmaz arasındaki çekişme, hükümetin yıkılmasına sebep oldu. Gensoruyla düşürülmek istemeyen Mesut Yılmaz, 6 Haziran 1996’da istifa etti, bir gün sonra hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı Demirel tarafından tekrar RP lideri Necmettin Erbakan'a verildi. Muhsin Yazıcıoğlu “ANA-YOL hükümeti, silah zoruyla kurulan bir Çankaya hükümetidir” diyordu.
İÇ VE DIŞ BASKILARA RAĞMEN REFAH-YOL HÜKÜMETİ KURULDU
RP lideri Necmettin Erbakan’ın, DYP lideri Tansu Çiller'le yaptığı görüşme neticesinde RP-DYP koalisyon hükümeti 28 Haziran 1996'da kuruldu. Bu hükümetin kurulması üzerine bürokratik oligarşi, tekrar harekete geçerek hükümetin güvenoyu almaması için yoğun baskılara başladılar. TÜSİAD ve Genelkurmay, DYP lideri Tansu Çiller'e; “nasıl olur da irticanın temsilcisi RP ile hükümet kurarsınız” diyorlardı. Genelkurmay, TÜSİAD, merkez medya Refah-Yol hükümetine karşı saldırıya geçtiler.
DYP lideri Tansu Çiller ile ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın anlaşamaması üzerine yıkılan hükümet, TÜSİAD’ı derinden üzmüştü. Patronlar ve Genelkurmay, RP ile koalisyona karşıydı. RP-DYP hükümeti kuruldu kurulmasına ama güvenoyu alması için 7 milletvekiline ihtiyaç vardı. Yani Büyük Birlik Partisi’nin milletvekillerine… Büyük Birlik Partisi bir kez daha demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavır alarak, sandıktan birinci parti çıkan RP’nin DYP ile kuracağı koalisyon hükümetine kerhen destek verdi. Bunun üç sebebi vardı:
1. Çoğulcu demokrasinin gereğini yerine getirmek,
2. Milli, İslami değerlere bağlı çevrelere, (özellikle fanatik RP tabanına) Müslümanların iktidarını engellediler dedirtmemek,
3. Oligarşik ve bürokratik dikta rejiminin devamından yana olan otoriter ve totaliter düşünceye sahip zihniyetlere karşı, sivil, demokratik, hukukun üstün olduğu iradeyi ortaya koymaktı.
MUHSİN YAZICIOĞLU: DEMOKRASİ DÜŞMANLARINA BOYUN EĞMEYİZ, HİÇBİR GÜÇ VE ODAK TANIMAYIZ
Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun askeri vesayete karşı çıkan, demokrasinin yanında yer alan tavrını içlerine sindiremeyen ANAP’lılar, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Refah-Yol hükümetine verdiği “evet” kararından vazgeçirmek için Meclis’te baskı yapmaya kalktılar. ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın özel olarak görevlendirdiği, Türkiye Cumhuriyetin 53. Hükümeti olan ikinci Mesut Yılmaz hükümeti ya da ANA-YOL olarak bilinen hükümette Devlet Bakanlığı görevi de yapan, ANAP Trabzon milletvekili Eyüp Aşık, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan randevu talebinde bulundu.
Muhsin Yazıcıoğlu ise her zamanki zarif tutumu ile randevu talebini kabul etti. Görüşmeye gelen milletvekili Yazıcıoğlu’na, “Efendim sizin duruşunuz ve tavrınız, kamuoyunda herkes tarafından takdir ediliyor. Hakkınızda kimse kötü bir söz etmiyor. Fakat bir noktada sizden rahatsızlık duyuluyor. Yeni kurulacak hükümete güvenoyu vereceğiniz söyleniyor. Bu konuyu bir kez daha düşünür müsünüz?” demiştir.
Yazıcıoğlu ise “O, sizin şahsi görüşlerinizdir. Biz parti olarak yetkili kurullarımızla istişare yapar, alınan karar ne ise onu uygularız. Biz, milli iradeden yanayız. Demokrasinin köklü bir şekilde yerleşmesi için sandıktan çıkan iradeye de saygılıyız. Parti olarak ülkemizde istikrarın temini için her şeyi yapacağız” diye karşılık vermiştir
MESUT YILMAZ’IN ‘DARBE OLUR’ MESAJINI MUHSİN YAZICIOĞLU’NA İLETTİLER
Aynı milletvekili ikinci kez, liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ile görüşerek “Yarınki güven oylamasında ‘evet’ derseniz eğer, sizin için sıkıntı olacak” şeklinde konuştu. Bu sözler üzerine Yazıcıoğlu, “Ne sıkıntı olacak? Biz düşündük, değerlendirdik, ülkemiz ve milletimiz için en doğru karar bu. Dolayısıyla biz tavrımızı orada ortaya koyacağız” demiştir. Bunun üzerine milletvekilinin bu kararlarının sonuçlarının ağır olacağını ima eden cümleleri üzerine Muhsin Başkan, “Kimse bizim aldığımız kararı değiştiremez, kimse bize dayatma yapamaz, milletin aleyhine iş yaptırtamaz. Biz, milletimiz ne diyorsa onu yaparız. Herkes demokrasiye saygı göstermelidir. Demokrasiyi tanımayanları, milli iradeyi tanımayanları, biz hiç tanımayız. Bizim hayatımız, şer odaklarıyla mücadeleyle geçti. Zalimlere, darbecilere, cuntacılara asla boyun eğmedik. Git seni gönderenlere bunları aynen söyle.” şeklinde cevap verdi.
Anavatan Partisi Milletvekili Eyüp Aşık, Oltan Sungurlu ile ısrarla ‘evet’ oyu vermemelerini istedi. Mesut Yılmaz’ın ‘Destek vermeyin, Meclis açık kalsın’ şeklindeki ‘darbe’ imasını iletmişlerdi. Güven oylamasının olduğu günün öncesinde Anavatan Partisi Milletvekili Eyüp Aşık, Meclis’te Muhsin Yazıcıoğlu’nun oturduğu sıraya birkaç defa geldi. Israrla “Mesut Bey’in çok selamı var. Durum vahim, yara açılmış vaziyette. Ne olur tuz, biber ekmesin arkadaşlar. Aksi halde bu yara bir daha kapatılamaz. Milletin meclisi açık kalsın. Destek vermeyin ya da oylamada çekimser kalın” diyerek, darbe imasında bulundu.
“SİZE MÜSLÜMANLARIN İKTİDARINI ÖNLEDİNİZ SÖZÜNÜ SİZE SÖYLETMEYECEĞİM”
6 Temmuz 1996 Cumartesi günü Muhsin Yazıcıoğlu, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada hükümete "Kerhen destek" vereceklerini açıkladı. Muhsin Başkan tarihi konuşmasında şunları söylemişti:
“Bugün, bizi, demokrasi mi, yoksa demokrasi dışında totaliter baskılar mı gibi bir tercihle karşı karşıya bıraktınız. Bugün, bizi, acaba, millet iradesi mi, yoksa bir kısım medyanın iradesi mi diye bir tercihe zorladınız. İşte bu noktada, ben, milletin iradesinden yana tavrımı koymak istiyorum. (RP sıralarından alkışlar) Öbür tarafta bir şeyi söylüyorum: Sizin iktidar olmanızı engellemek suretiyle "efendim, Müslümanların iktidarını önlediniz" sözünü size söyletmeyeceğim. İşte, bugün ortaya çıkmış olan koalisyonu, şeffaflığı yeterince sağlamadığı ve bu noktada, yeterince tartışma zemini oluşturmadığı için -Sayın Erbakan'ın, siyaset tarihimize geçmiş olan deyimiyle söylemek istiyorum- kerhen de olsa engellemeyeceğim.
Koalisyon partileri, kendilerine, kerhen vermiş olduğunuz bu avantajı, limitsiz bir avantaj veya destek olarak görmemelidir.Koalisyon ortaklığı teklifi Sayın Erbakan'dan gelmiştir. Daha sonra, iki partili bir koalisyon yapılmış; ama içerisine, biz, yandan dahil edilmek istenilmişizdir. Bunu, siyaset anlayışımıza uygun olmadığı için reddettik. Daha sonra, medyamızda çıkan koalisyon pazarlıklarını -ki bunlar, gayet meşru olan şeylerdir- nasıl iki parti birbiriyle oturup, masasına koyuyor, tartışıyorsa, gerekirse biz de tartışırdık.
Biz, iki bakanlık, üç bakanlık, beş bakanlıkla ilgili bir tartışma içerisinde asla olmadık. "Programını, protokolünü başından tartıştığımız takdirde ancak içerisinde oluruz, yoksa olmayız" dedik ve olmadık. Şu andan itibaren de, bu anlamda, hükümetle hiçbir menfaat ilişkisi içerisinde, partisel anlamda da menfaat ilişkisi içerisinde olmadık. Öbür tarafta da, eline çantayı almış, herkesi satılık zanneden, her iki taraflı.
...şu anda meydana gelmiş olan koalisyonun, olmaması halinde, karşısında meydana gelecek alternatifin muğlaklığı dolayısıyla esnafın, işçinin, insanlarımızın bir an evvel hükümet olma, hükümete kavuşma ihtiyaçlarına karşı alternatifi sağlıklı getiremedikleri için şu güne kadar, sadece memleket düşüncesiyle, millet menfaati düşüncesiyle bu hareketi yapıyorum; ne ret cephesine ne kabul cephesine yakınlık ifade ederek bunu koymuyorum.”,
MUHSİN YAZICIOĞLU’NA KURULAN KOMPLO
Refah – Yol hükümetinin güvenoyu aldığı günden bir gün önce yani 7 Temmuz Pazar akşamı, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu Kanal D televizyonunda Fatih Altaylı’nın moderatörlüğünü yaptığı Teke – Tek adlı programa katıldı. Bu programın konukları arasında yine ANAP İstanbul milletvekili Güneş Taner ve DYP’den Tansu Çiller’e muhalif olan Refah – Yol’un kurulmasına karşı çıkan redçilerden Köksal Toptan vardı.
Bu program BBP’yi itibarsızlaştırmaya yönelikti. İlk konuşanlardan Güneş Taner BBP’yi vefasızlıkla, ANAP’a ihanet etmekle suçlayıp “Muhsin Bey bizi fevkalade sukut – u hayale uğratmıştır.” dedi.,
Bu programa telefonla katılan ANAP Trabzon milletvekili Eyüp Aşık ise hükümete güvenoyu verme kararını açıklayan Büyük Birlik Partisi için “satılmışlar” ifadesini kullanıyordu. Devamında şunları söylüyordu:
“Zamanında seçim ittifakı için Mesut Yılmaz'ın dizinin dibine kapandınız, şimdi ise satıldınız?”
Eyüp Aşık, BBP ile ilgili çirkin sözler sarfederken, programda bulunan şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, Eyüp Aşık’ın sözlerine cevap veremiyordu. Çünkü Yazıcıoğlu’nun iletişimini kesmişler, ne Eyüp Aşık’ı ne de diğerlerinin seslerini duyuyordu. Eyüp Aşık’ın gayri ahlaki ifadeleri BBP camiasını infiale sürükledi.
BBP’LİLER EYÜP AŞIK’A GEREKEN DERSİ MECLİS’TE VERDİLER
Geceden itibaren Anadolu’nun dört bir yanından Eyüp Aşık ve Fatih Altaylı’ya büyük tepkiler vardı. Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, kendisine yapılan ahlaksızlığa rağmen partilileri yatıştırmaya, sağduyulu olmaya çağırdı. Fakat ok yaydan çıkmıştı. Camia, Fatih Altaylı ve Eyüp Aşık’tan hesap sormak istedi. Ertesi gün, yani güvenoyu oylamasının yapıldığı gün, meclis dört taraftan BBP’liler ile dolmuştu. Hatta oylamanın yapıldığı salonun kapısında bile BBP’liler vardı. Güvenoyu oylaması yapıldıktan sonra BBP milletvekillleri Prof. Orhan Kavuncu, Hasan Çağlayan, Hanefi Çelik, Mehmet Ekici Eyüp Aşık’ı ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın yanından alarak dışarı çıkartmışlar ve gereken tepkiyi kendisine göstermişlerdir ardından yapmış olduğu çirkin sözlerin ve iftiraların hesabı anladığı dilden Eyüp Aşık’tan sorulmuştu.
BBP’ Başkanlık divanı üyesi bir yönetici arkadaşımızın yumruğuyla gözlüğü fırlayan ve tükürükleri olaya şahit olan bir gazetecinin üzerine sıçrayan Eyüp Aşık, orada bulunan bir sandalyenin üzerine yığılıp kalmıştı .Eyüp Aşık dayak yerken AKP milletvekilleri de çil yavrusu gibi dağılmışlardır Bir süre Meclis gelmediler.
Eyüp Aşık devreye ilişkide olduğu, mafya mensuplarını sokmaya çalışmıştı. Ancak ilişkiye geçtiği mafya mensupları “bizi bu işe karıştırma. Muhsin Yazıcıoğlu ile karşı karşıya gelemeyiz. Hepimizi ezer geçer. Sana kim dedi Muhsin Yazıcıoğlu’na iftira at diye, saldır diye .Karşındaki lider Muhsin Yazıcıoğlu. Onunla ilgili cümle kurarken ağzından çıkan cümleye dikkat edeceksin. Etmezsen dayağı yersin Dua et ucuz kurtulmuşsun . Bir daha onunla ilgili sağda solda konuşma seni kimse kurtaramaz. Bizi de bu işe karıştırma. Bizim Muhsin Başkana gücümüz yetmez. Bu konuyu unut, kapat , uzatma. Senin hayrına olur.” Demişlerdir.
Esas oğlan Eyüp Aşık ilişkide olduğu Mafya’dan da gereken desteği alamamıştır. Mafya bile, Yazıcıoğlu ve arkadaşlarından korkmuş ve çekinmişlerdir. Eyüp Aşık’a bu yüzden yardım etmemişlerdir.
Bir daha Mesut Yılmaz’ın sesi Eyüp Aşık ve onun gibiler BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve partimiz hakkında ileri geri konuşamadılar. Seslerini kestiler. Gereken cevabı aldılar.
BBP: İSPAT EDEMEYENLER ŞEREFSİZDİR
BBP’nin yayın organı Gündüz gazetesinin 9 Temmuz 1996 tarihli nüshasının manşetinde, iftiracı Eyüp Aşık ve Güneş Taner’e olan tepkileri dile getiren, “ Şerefsizlik . İspat edemeyenler Şerefsizdir” vardı.
BBP Camiası ayağa kalkmış ANAP yönetimine ve bu iftiracı milletvekillerine tepki göstermişti. ANAP Genel Merkezinin santralı gösterilen tepkilerden dolayı kilitlenmişti. Bir çok ilde BBP’liler ANAP aleyhine basın açıklamaları yapmışlardır.
Şehit liderimiz Yazıcıoğlu’na kurulan komploda rolü olan Fatih Altaylı’yada BBP’liler sert tepki göstermişlerdir. Yazıcıoğlu’nun kumpasa alınmasında ANAP İstanbul Milletvekili, “entrika uzmanı” Güneş Taner’in sesli direktifleri doğrultusunda hareket eden Altaylı’nın bu tavrı ise “ahlaksızca” olarak nitelendirildi.
BBP Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili Mehmet Ekici 9 Temmuz 1996 tarihli Gündüz gazetesine Güneş Taner ve Eyüp Aşık ile ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
“Evet karşılığı BBP’nin pazarlık yaptığını iddia edenler iddialarını ispat etmek zorundadır. Partimize iftira atan bu ahlaksızları mahkemeye vereceğiz. Haysiyetimizle şerefimiz ile oynama cüreti gösterenleri uyarıyoruz. Cami duvarına işemeyin. Siyaset bu kadar ucuz değil
Kirli ilişkilerini ve güç odaklarıyla olan bağlantısını herkesin bildiği düzenin adamı, ahlaksız bir politikacı olan he zaman anti demokratik tarafın ambargoculuğunu yaparken giydiği “No ,No, No, Myi Be” tişörtleriyle maruf ,liboş Güneş Taner’in bu millete sunacağı hiçbir erdemi yoktur.
Eyüp Aşık ise, milletin değil, vesayetçi kesimlerin temsilcisidir. Kirli ilişkilerini mafya ile olan bağlantılarını kamuoyu yakından bilmektedir.
Eyüp Aşık tüm siyasi hayatı Genel Başkanın meddahlığından ibaret olan başka herhangi bir meziyeti bulunmayan siyasi bir parazittir ANAP ın önündeki en büyük talihsizlik ve tıkaçtır.
Buradan BBP’nin pazarlık yaptığını ve satıldığını iddia eden siyasi hazımsızlara sesleniyorum. Her kim ki bu iddiaları öne sürmüşte ispat edemiyorsa dünyanın en şerefsiz, en alçak ve en namussuz müfterisidir, Hemen ilave etmek istiyorum ki BBP ye karşı iftiralarda bulunan Eyüp Aşık Güneş Taner ve bir kısım medya ile bağımsız yargı önünde hesaplaşacağız.”
Eyüp Aşık’a öfke çok büyüktü. 10 Temmuz 1996 Çarşamba günkü Gündüz Gazetesinin manşetinde Eyüp Aşık vardı. Manşette şu başlık vardı: Eyüp Aşık’a Öfke dinmiyor.
Manşetin altında ise şunlar yazıyordu:
“Mecliste dayak yiyen Eyüp Aşık’a Geçmiş Olsun dileklerinizi sunmak için kendisine şu numaralardan ulaşabilirsiniz “.
Aşık’ın ev, meclis araç telefonları ile birlikte ANAP Genel merkezinin telefonlarının numaraları verilmişti. Fatih Altaylı’nın da çalıştığı kurumun telefon numaraları ve fax’sı verilmişti. binlerce tepki telefonu yağmıştı bu ikiliye.
MUHSİN YAZICIOĞLU: “ALLAH’TAN BAŞKA KİMSEDEN KORKUMUZ YOK!”
Sürecin en hararetli günlerinde askeri vesayet, tekelci sermaye, tekelci medya, oligarşik güçler, şehit liderimize gözdağı vermeye çalıştılar ama yiğit liderimiz, küresel güçlere ve onların yerli iş birlikçilerine şu tarihi sözleri söylemiştir:
“Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu. Bana baskı sökmez. Ben kimseden emir ve talimat almam. Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Biz milli iradeye inanıyoruz. Milli iradenin dışında hiçbir iç ve dış odak tanımayız. Demokrasi dışı arayışlara şiddetle karşıyız. Demokrasinin arkasında durmaya ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz. Sizi gönderen patronlarınıza, paşalarınıza söyleyin, hiçbir güç odağı Muhsin Yazıcıoğlu’na milletin aleyhine, demokrasinin aleyhine bir iş yaptıramaz. Ben ve dava arkadaşlarım milletle siyaset yaparız. Sadece milletimize hizmet ederiz. Herkes bunu böyle bilsin. Bizi uşaklarıyla, piyonlarıyla maşalarıyla karıştırmasınlar!”
KÜRESEL GÜÇLER REFAH-YOL HÜKÜMETİNİ DÜŞÜRMEYE ÇALIŞTI
8 Temmuz 1996 Cumartesi günü Muhsin Yazıcıoğlu, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada hükümete "kerhen destek" vereceklerini açıkladı. Refah-Yol hükümeti, 8 Temmuz 1996’da 265 ret oyuna karşılık, 278 kabul oyu aldı. BBP, evet oyu verdi. Hükümette DYP’li olup da güvenoyu vermeyenler vardı. Refah-Yol hükümeti, güvenoyu aldıktan hemen sonra görevine başladı. Bu hükümet kuruluşuna müteakiben içeride ve dışarıda saldırılarla karşı karşıya kaldı.
Tekelci sermaye ve oligarşik güçler, Refah-Yol hükümetinin yıkılması için kampanyalar başlattılar. “Sivil ihtilal kuvvetleri” çalışmaya başladı. Hükümetin ekonomide kısa dönemdeki başarıları ve izlemiş olduğu bazı doğru siyasetler, çıkar çevrelerinin işine gelmedi. Yüksek faiz lobisi ve dış odaklar, Refah-Yol hükümetinin yıkılması için Atina’da bir araya gelerek düğmeye bastılar. Ardından hükümeti sarsmak için tarikatlar, Aczimendiler, kalkancılar, kurban, türban, Kudüs gecesi, İran gezisi vb… gibi önceden hazırlanan senaryolar, uygulanmaya konuldu. Bazı servisler tarafından özel olarak hazırlanan senaryolar, piyasaya sürüldü, Medyada manipülatif şekilde kullanıldı. Refah-Yol hükümetine karşı çıkan ordu, merkez medya, burjuvazi ve CHP, dört koldan antidemokratik girişimlerde bulundular. TSK, “İrtica, PKK’dan daha tehlikeli” dedi.
MUHSİN YAZICIOĞLU DEMOKRASİ DÜŞMANI GENERALLERLE İLGİLİ BAŞBAKAN ERBAKAN’I UYARDI
9 Ocak 1997 tarihinde, 28 Şubatçıların sesi Hürriyet gazetesine konuşan bir askeri yetkili, “gerekirse silah kullanacağız” diyordu. Basında çıkan, demokrasiyi tehdit eden, sivil siyasete müdahaleye dönük haberler üzerine Muhsin Yazıcıoğlu, Başbakan Erbakan’a, “Demokrasi dışı arayışlar devam ediyor. Genelkurmay’a hangi askeri yetkilinin silah kullanacağını sorun. Genelkurmay Başkanlığı size bağlı bir kurum, sivil siyasete müdahale eden bu şahsı bulun, bununla irtibatlı askerleri bulun. ‘Bunlarla ilgili soruşturma açın, tahkikat başlatın’ diye yazı yazın, emir verin yoksa bunlar hükümeti yıkmak için her şeyi yaparlar” diyerek tavır koymasını istemişti. Fakat dönemin Başbakanı rahmetli Necmettin Erbakan Hoca, irade ortaya koyamıyor ve durumu geçiştiriyordu.
Sistemli olarak yapılan çalışmalar doğrultusunda, “fırtına hareketi” önce 4 Şubat 1997’de Sincan’da tanklar yürütülerek başladı. Ardından bilinçli bir şekilde medyada “darbe geliyor, muhtıra yakında” haberleri tahrikçi bir şekilde verildi. Ortam, askerlerin medyada bilerek verilen sivil iradeye yönelik açıklamalarıyla daha da sertleşirken, artık 28 Şubat’a iyice yol alınacaktı. Gölcük toplantısında alınan kararlar doğrultusunda sivil siyasete müdahale eden askeri bürokrasi Refah-Yol hükümetine gözdağı vermek için anayasal bir suç işleyerek 4 Şubat 1997’de Sincan’da tankları yürüttü.
MUHSİN YAZICIOĞLU: “NAMLUSUNU MİLLETİNE ÇEVİRMİŞ BİR TANKI ASLA ALKIŞLAMAM”
4 Şubat 1997’de Sincan’da yürütülen tanklar için Genelkurmay Karargâhı’na en sert tepkiyi Muhsin Yazıcıoğlu gösterdi. Milletin adamı, demokrasi savunucusu Muhsin Yazıcıoğlu, tankların sokağa çıktığı gün bayram eden ve askeri tahrik eden zinde güçleri, “Demokraside çözüm, asker çağırmak değildir” diyerek uyarıyordu. Tankları alkışlayan antidemokratik çevreleri, Türkiye’yi maceraya sürüklemek isteyen karanlık çevreler olmakla itham etti ve onlarla mücadele etti. 5 Şubat 1997 tarihli Gündüz gazetesinde askerin siyasete müdahalesini eleştiren sözleri şöyleydi: “Bu çevrelere sesleniyorum. Rüzgâr eken, fırtına biçer ve bu fırtınadan mutlaka kendileri zarar görür.”
Muhsin Yazıcıoğlu iki gün sonra başka bir açıklamasında “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam” dedi. Bu sözleri de 7 Şubat 1997 tarihli Gündüz gazetesinde manşetten verildi.
4 Şubat 1997’de Sincan’da tank yürüten, milli irade ve demokrasi düşmanı, ulusalcı militarizme, oligarşik güçlere; “Askerin yeri kışladır. Ordu sivil siyasete müdahale etmemelidir, ‘ordu göreve’ diyen darbeci zihniyet, demokrasi ve millet düşmanıdır.” diye haykırmış, cesareti ve dik duruşuyla milletin gönlünde taht kurmuştu.
Demokrasiye müdahale eden, TSK içindeki mezhepçi cuntaların organize ettiği tankların yürüyüşünü 23 Şubat 1997’de Washington’da katıldığı bir baloda yaptığı konuşmada; “demokrasiye balans ayarı” olarak ifade eden Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in açıklamalarına en net tavrı yine milletin adamı olan Muhsin Yazıcıoğlu göstermiş ve “Demokrasiye balans ayarı yapmak, kimsenin haddi değildir. Bu ülkede demokrasi, asker, sivil herkese lazımdır. Demokrasiye balans ayarı yapmak, sivil otoritenin emrinde olan bir askeri bürokrata düşmez.” sözleri ile darbe peşinde koşan generallere tarihi bir cevap vermiştir.
BÜROKRATİK OLİGARŞİ, BASKIYLA 28 ŞUBAT KARARLARINI ALDIRTTI
Org. Çevik Bir gibi 28 Şubat’ın önemli aktörlerinden Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya da 28 Şubat 1997 kararlarından 4 gün önce, “dinci akımlar, PKK’dan daha tehlikeli” diyordu. Genelkurmay Karargâhı, sivil iktidara psikolojik savaş operasyonları yaptı. Katı laikçi Oramiral Güven Erkaya, hükümete en radikal çıkışları yapan, MGK toplantılarında Başbakan Necmettin Erbakan ve diğer bakanlara haddini aşan ve en sert sözleri sarf eden, Refah-Yol hükümetinden nefret eden bir orgeneraldi.
Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak ve diğer Refah-Yol karşıtı kadronun beyni, kimi çevrelere göre BÇG’nin de mimarı olan Güven Erkaya’ydı. Anayasa gereği, sivil otoriteye bağlı olan askeri bürokrasi ne anayasa ne hukuk dinledi. Bazı generaller (Doğu Silahçıoğlu, Osman Özbek, Doğu Aktulga vb.), görev alanlarının dışına çıkıp, hükümeti aşağılayıp siyasete müdahale ettiler. Bu süreçte Deniz Kuvvetleri bünyesinde “Batı Çalışma Grubu” (BÇG) adıyla hukuk dışı illegal yapılanmalar meydana getirildi. İnsanlar fişlendi. Topluma gözdağı verilmeye çalışıldı.
Hükümet, MGK’ya boyun eğmişti. Bu atmosferde tek yürekli ses, sivil ve demokratik çıkış şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’ndan geldi. Yazıcıoğlu kararları “örtülü darbe” olarak nitelendirdi. “Bu kararlar ancak demokrasi ve özgürlüklere düşman, otoriter, totaliter, dikta rejimlerinde uygulanır” diyerek karşı çıktı. 28 Şubat MGK kararları, vesayetçi çevreleri, milli ve manevi değerlere düşman “BEŞLİ ÇETE”yi sevindirmişti. 28 Şubat, doğrudan halka ve onun yaşam biçimine karşı yapılmıştır.
YAZICIOĞLU: “SAYIN BAŞBAKAN, KOMUTA KADEMESİNİ DERHAL EMEKLİ ETMELİSİNİZ. YOKSA BUNLAR HÜKÜMETİ DÜŞÜRECEK”
Muhsin Yazıcıoğlu, Başbakan Erbakan’a antidemokratik 28 Şubat kararlarını imzalatmaya çalışan generalleri emekli etmesini, aksi takdirde bu hükümetin fazla uzun ömürlü olmayacağını, baş başa yaptıkları görüşmede yüzüne söylemişti.
Muhsin Yazıcıoğlu, RP lideri Başbakan Necmettin Erbakan’a, açıkça demokrasiye müdahale eden, sivil siyasete karışan, faşist 28 Şubat kararlarını baskıyla dikte ettiren komutanları emekli etmesini, yoksa hükümetin ömrünün uzun olmayacağını söyledi. Tansu Çiller de Erbakan’a Yazıcıoğlu’nun söylediklerini söyledi. Erbakan ise hem Yazıcıoğlu’na hem ortağı Çiller’e Cumhurbaşkanı Demirel’in komutanların emekliye sevk edilmesine sıcak bakmayacağını ve karşı çıkacağını söyledi.
MUHSİN YAZICIOĞLU: “TÜRKİYE, İRAN OLMAYACAK, CEZAYİR OLMAYACAK. SURİYE YAPILMASINA DA BİZ ASLA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ!”
Herkes darbeden korkarken, suspus olurken, köşelerine çekilirken, milletin adamı “MUHSİN BAŞKAN”, ülkeyi felakete sürüklemek isteyen, tek partili rejim kurmaya çalışan Sol cuntalara, hukuk dışı yapılara meydan okuyor, demokrasiden taviz vermiyordu. Patronlar kulübü “TÜSİAD”ın da içinde yer aldığı, “Beşli Çete” denilen Genelkurmay karargâhı ile irtibatlı “sivil ihtilal kuvvetlerinin” ve ordu içindeki mezhepçi cuntaların antidemokratik baskıları devam ediyordu. Kartel medyası, iş dünyası ve onların Meclis’teki temsilcileri olan bazı siyasi partiler, demokrasi dışı arayışları sürdürüyordu.
12 Haziran 1997 günü Başbakanlık konutunda bir araya gelen Başbakan Necmettin Erbakan, yardımcısı Tansu Çiller ve şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, aldıkları askeri müdahale duyumlarını konuşuyorlardı. DYP lideri ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e göre, 13 Haziran’da askerler, darbe yapacaktı.
Muhsin Başkan, bu toplantının hemen ardından Başbakanlık binası önünde bekleyen gazetecilerin darbe sorularını cevaplandırırken, birtakım yerlere anında ulaşan, adrese teslim öyle bir söz söylüyordu ki demokrasi ve milli irade düşmanı ordu içinde MDD’ci (Milli Demokratik Devrim), mezhepçi zihniyetin oyununu bozuyor, hamlelerini boşa çıkarıyordu. Askeri darbe ile yönetime el koyup, BAAS’cı/Nusayrici bir dikta rejimi kurma çabalarına; “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak. Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz!” diyerek karşı çıkıyordu.
Bu tarihi söz ve çıkış, toplumun birçok kesiminden büyük destek almıştı.
Ordu içindeki mezhepçi cuntalar, 1997 Haziran’ında darbeyi yapmayı planlarken, birtakım siyasiler ve bürokratlar, ‘darbe olacak’ diye yurt dışına çıkma hazırlıkları yaparken, Muhsin Başkan’ın ülkeye ve demokrasiye sahip çıkan tarihi çıkışı, darbeyi tersine çevirecekti. Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ülkenin geleceği ile tarihsel çıkışı etkili olmuş, Türkiye /BAAS zihniyetli askeri darbeden dönmüştü.
Yiğit lider, şehit lider, Muhsin Başkanımızı tüm şehitlerimizi dava büyüklerimizi, dava arkadaşlarımızı rahmetle yâd ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız.