Gündem

Hakkı Öznur: Yeni ufuk, Türk fikir ve kültür hayatına not düşmeye devam ediyor

Türkiye’nin en önde gelen araştırmacı yazarlarından Ortadoğu ve terör uzmanı, “Derin Sol” ve “Ortadoğu’nun Cahşları ve 7 Aralık’ta yayınlanacak olan 9  Ciltlik “Ülkücü Hareket” kitabının yazarı olan Hakkı Öznur sert tepki gösterdi.

Abone Ol

Terör örgütü PKK’nın  uzantısı DEM’ in Eş BaşkanıTuncer Bakırhan’ın bölücü sözlerine, Türkiye’nin en önde gelen araştırmacı yazarlarından Ortadoğu ve terör uzmanı, “Derin Sol”ve “Ortadoğu’nun Cahşları ve 7 Aralık’ta yayınlanacak olan 9  Ciltlik “Ülkücü Hareket” kitabının yazarı olan Hakkı Öznur sert tepki göstermiştir.Öznur yazılı açıklamasında, Türk devleti tarafından idam edilen Şeyh Sait, Seyit Rıza gibi vatan hainlerini, ve  Paris’te öldürülen PKK kurucularından kripto Ermeni Sakine Cansız hainini anlatmıştır.

Öznur açıklamasında“Diyarbakır ve Tunceli meydanlarına heykelleri dikilen Şeyh Sait’in ve Seyit Rıza’nın heykelleri kaldırılmalı,Bulvarlara, sokaklara ismi verilen vatan hainlerininisimleri derhal  silinmelidir” demiştir.

Öznur konuşmasında Türk milliyetçiliği Ülküsüne Türk Fikir ve Kültür hayatına büyük hizmetlerde bulunan Yeni Ufuk Dergisinin Ziya Gökalp ile ilgili yaptığı tarihi belgesel  çalışmayada teşekkür ederek “Yeni  Ufuk” dergisi  tarihe not düşmeye, Türklük Ülküsüne hizmet etmeye devam ediyor, kendilerini kutluyor ve tebrik ediyorum” demiştir.
Hakkı Öznur yazılı açıklamasında şunları söylemiştir:

ZİYA GÖKALP  BELGESELİ BAŞTA  DİYARBAKIR OLMAK ÜZERE HER YERDE GÖSTERİLMELİDİR,

Vefatının 100 yılında, Türkçülük akımının nazariyatçısı, fikir adamı, sosyolog ve eğitimci,Türk milliyetçiliğinin en önemli düşünürlerinden biri olan Ziya Gökalp için Yeni Ufuk dergisi Büyük Mürşit Ziya Gökalp belgeseli hazırlamıştır. Bu belgesel, 9 Kasım Cumartesi günü saat 20.00'de Tarihi Türk Ocağı Binası'nda yapıldı.  Tek kelimeyle muhteşemdi.  Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Bu tarihi belgesel başta Diyarbakır olmak üzere tüm Türkiye’de gösterime girmeli ve herkes izlemelidir. 
Ziya Gökalp Diyarbakır’dır,Türklüktür, Türk dünyasıdır, Türk töresidir, Türk kültürü ve ahlakıdır.Diyarbakır’da Türk düşmanı hainlerin heykelleri değil,  Gökalp gibi büyük münevverlerin heykelleri,dikilmeli, isimleri verilmelidir.

"Padişahım çok yaşa" yerine, "Milletim çok yaşa" diye haykıran, milletinin değerlerine ve inançlarına bağlı. Ziya Gökalp kendi zamanını aşan bir büyük münevverdir.Türk Milliyetçiliği fikir sisteminin sembol ismi“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan, vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan” diyen Ziya Gökalp Türkçü ve Turancıdır.

CUMHURİYET, VE TÜRK DÜŞMANI  DEM KAPATILMALIDIR

Mardin Büyükşehir Belediyesi önünde yapılan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in de katıldığı kayyum uygulamasına yönelik eylemde konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan "Çok iyi bilsinler ki Seyit Rıza ne yaptıysa, Şeyh Sait ne yaptıysa, Sakineler ne yaptıysa Kürt halkı da onların yaptığını yapacaktır" demiştir.
 1989’dan itibaren, HEP çizgisindeki bölücü partilerin değişik kademelerinde görev alan Tuncer Bakırhan,  2024 yerel seçimlerinde Bitlis’te yaptığı konuşmada  “Biz Said-i Nursi’nin torunlarıyız; biz vaat ederiz yaparız, onlar bin defa söyler bir defa yapmazlar. Siz Şeyh Sait'in, torunları olarak bunlara kırmızı kart gösterin.” demiştir.
Seyit Rıza, Şeyh Sait,  Sakine Cansız’ı kahraman kabul edenler Atatürk, Cumhuriyet, Türk düşmanlarıdır. Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın elebaşılığını yaptığı silahlı kalkışmalara DEM, PKK vb. bölücü yapılar sahip çıkmaktadır. Bunların tarihsel mirası, İngiliz işbirlikçiliğidir, Dün İngiliz işbirlikçileriydiler bugün ABD, İsrail, Batı işbirlikçileridir.
Şeyh Sait  ve Seyit Rıza gibi hainler Ruslar, İngilizler ve Fransızlarla işbirliği yapıp vatana ihanet etmişlerdir.1925'te Rus ordusunun işbirlikçilerinden dolayı hizmet madalyası taktıkları Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ya sahip çıkanlarda, onların yolunda giden Türklük düşmanlarıdır emperyalizmin maşalarıdır. 
Diyarbakır’ın Eğil bucağına bağlı Piran (Dicle)   (13 Şubat / 15 Nisan 1925)  13   Şubat 1925  günü başlayan Şeyh Sait isyanı ile  15  Kasım 1937 de Tunceli'de başlayan 1937 Seyit Rıza isyanında hedef  Türkiye Cumhuriyetidir. 
Tarih Şeyh Sait’i 1925’te emperyalizm destekli isyanın Seyit Rıza’yı ise 1937 de başlatan Tunceli isyanın elebaşısı olarak kaydetti.
Şeyh Sait’in idam edildiği Dağkapı Meydanı’na da "Şeyh Said Meydanı" ismi ise 12 Ağustos 2014'te verildi. AKP Hükümeti ihanet sürecinde hem Şeyh Sait hem Seyit Rıza güzellemeleri yapmış,  bölücülerle aynı düzlemde buluşmuşlardı.
HDP’li Diyarbakır Belediyesi,  Cumhuriyet düşmanı,  İngiliz işbirlikçisi Şeyh Sait’in heykelini kentin en büyük meydanlarından birine dikti. Şeyh Sait’ heykeline kanlı bıçaklı oldukları Kürt Hizbullah’ın siyasal uzantısı Hüda-Par da sahip çıkmıştır.
Dağkapı meydanında asılan  Şeyh Sait'in isim ve sembollerinin Diyarbakır’a asılması 5 Kasım 1937'de idam edilen Tunceli isyanı liderlerinden Seyit Rıza'nın, 2010 yılında Kışla Meydanı'na heykelinin dikilmesi, kent sınırları içinde bulunan caddelere sokaklara, meydanlara ismimin verilmesi vatan hainliğinden başka bir şey değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ihanet etmiş, isyan etmiş, Askerimize silah çekmiş, Mehmetçiklerimizi şehit etmiş isyancıların başının isminin sokaklara, meydanlara verilmesi vatana ihanettir. Şeyh Sait Bulvarına sahip çıkan Şeyh Sait’e, resmi olarak iade-i itibar verilmelidir.” diyen Kürt Hizbullah’ı Hüda Par ile PKK uzantısı DEM arasında fark yoktur.
Diyarbakır’da “Şeyh Said’in itibarı iade edilsin” diyen Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan İslamcı Kürtçüler ile Marksist –Leninist Kürtçüler arasında zihniyet olarak fark yoktur. Her iki hain çevrede Kürtçülük/ Bölücülük yapmaktadırlar. 
Bu gidişle, yarın teröristbaşının,  Cemil Bayık, Murat Karayılan,  Mustafa Karasu, Duran Kalkan, Sabri Ok vb. PKK şeflerinin meydanlara sokaklara,  üst geçitlere, alt geçitlere isimlerini verirlerse şaşırmamak lazım. 
Diyarbakır meydanlarından Şeyh Sait heykellerini Tunceli Meydanlarında Seyit Rıza Heykellerini paramparça edeceğiz, layık oldukları yere, çöplüğe atacağız.
Diyarbakır meydanına Ziya Gökalp’in Tunceli meydanına  PKK tarafından şehit edilen  Necmettin Öğretmenin,  Bingöl  Meydanına  PKK tarafından şehit edilen  Hikmet Tekin’in Anıtlarını dikeceğiz. Meydanlara, sokaklara, Ülkücü Şehitlerimizin, Şehit Mehmetçiklerimizin isimlerini vereceğiz.
Türk devletine Türk Milletine  kılıç çekenler, silah çekenler bedelini öderler. Sonları Şeyh Sait’ten, Seyit Rıza’dan ve etkisiz hale  getirilen hainlerden farklı olmaz. Hak ettikleri sonu onlara yaşatırız.

ŞEYH SAİT İSYANININ ARKASINDA  İNGİLİZ EMPERYALİZMİ VARDIR

7 Ağustos 1924’te, Hakkâri bölgesinde Nasturilerin  bağımsızlık için başlattığı isyan hareketi. İngilizlerin kışkırtması ile başlamıştır. İsyancılara yardım amacıyla İngiliz uçakları Türk mevzilerine saldırmış ve İngiliz askerleri Nasturilere lojistik destek vermiştir. 
7 Ağustos günü Çukurca'ya gitmek amacıyla vilayet merkezinden harekete geçen Vali ve yanındaki heyet, Nasturilerin pususuna düşmüşler, dönemin jandarma komutanı Binbaşı Hüseyin Bey ile yanındaki 3 Er şehit olurken vali Halil Rıfat Bey ve yine jandarmalar esir alınmışlardır.
7. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa Komutanlığında 8 Eylül 1924’te başlayan operasyon ile Türk birlikleri Hakkâri’deki Nasturilere karşı harekete geçmiştir.
Zaho’nun kuzeyine kadar, bölgede neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan ilerlemiştir. Ancak, İngiliz uçaklarının Cizre ile menzil hattında yer alan Türk ikmal kuvvetlerine yaptığı hava saldırısı sırasında 1 subay, 14 er şehit olmuş ve 43 er yaralanmıştır. Başarı ile sonuçlanan harekatla birlikte 1921 senesi içerisinde “tedrici sızma” neticesinde Hakkari’ye dönen 8.000 kadar Nasturi’den 5000’i tekrar Irak topraklarına kaçmıştır. Geri kalan 3.000 kişinin ise etkisiz hâle getirilmiştir. ,
Bu süreçte asıl amacın Nasturilerin bağımsızlığı olmadığı anlaşılmıştır. Bu devlet planı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ayaklanma, İngiltere'nin Ortadoğu'da çıkarlarının korunması doğrultusunda yapılan faaliyetlerdir. Nasturiler, araç olduklarının farkında olmadan İngiltere'nin bölgedeki çıkarları için kullanılmışlardır. Nasturilerin birçok zarar gördüğü Nasturi İsyanı süreci, İngilizlerin istediği şekilde sona ermiştir. Nasturilerin devlet kurma tehdidiyle başlayan ve baştan sona İngiliz misyonerlerin yürüttüğü süreç, İngilizlerin Musul Sorununu kendi lehlerine çevirmeleriyle sonuçlanmıştır.
Nasturi Ayaklanmasının bastırılmasından sadece dört ay sonra Şeyh Said İsyanı çıkmıştır. İngilizler bu isyanı arka planda yönlendirirken onun müttefikleri Fransızlar, İtalyanlar ve SSCB bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak ya isyanı desteklemişler ya da ayaklanmayı bastırmaya çalışan Türk Devletini engellemeye çalışmışlardır. Ancak Mustafa Kemal Paşa idaresindeki hükümet, bu isyanı da kısa sürede bastırabilmiştir. Sonuçta ise Nasturi ve Şeyh Said Ayaklanmalarının Türk Devleti’ne maliyeti ağır olmuş; Türkiye İngiltere ile Ankara Antlaşmasını imzalayarak Musul üzerindeki bütün haklarından feragat etmek zorunda kalmıştır. 
İngiliz istihbarat elemanları boş durmuyordu. Ankara’nın Musul meselesi ile uğraşmaması için zayıf düşürülmesi lazımdı. İçerde yeni isyanlar çıkartılmalıydı. Türkiye, Kürt isyanları ile uğraşırken, İngiltere de masa başında Musul meselesini Cemiyeti Akvam ’da problemsiz halletmeliydi. İngiliz Dışişleri ve İstihbaratı bu işlere kendilerini iyi hazırlamışlardı. Londra yazdığı senaryoyu hayata geçirdi. Türkiye bu seferde yine bir Emperyalizm destekli Şeyh Sait isyanı ile karşı karşıya kalacaktı. 
Şeyh Sait isyanı ve sonrasına bir bakalım:

Şeyh Sait, halkı “din adına” Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyana çağırdı. Bu amaçla halka dinsel içerikli bildiriler dağıtıldı. “Halife sizi bekliyor!”, “Halifesiz Müslüman olmaz!”, “Halife memleketten çıkarılamaz!”, “Şiarımız dindir!”, “Hükümet dinsizdir!”, “Şeriat isteriz!”, “Kadınlar çıplaktır!”, “Mekteplerde dinsizlik ilerliyor!” şeklindeki bildirilerin ve bölgede yeterli askeri güç bulunmamasının etkisiyle isyan çabuk büyüdü.
Şeyh Sait ayaklanmasının genç Cumhuriyete karşı bölücü bir ayaklanma olduğu da tarihsel bir gerçektir. Bu ayaklanmanın içinde kürtçü örgütler (Kürdistan İstiklal Komitesi -Azadi Cemiyeti) ve çok sayıda siyasal kürtçü vardır. Genç Cumhuriyetin isyanın üzerine gitmesi ve bastırması son derece doğrudur. 
Şeyh Sait önderliğindeki ayaklanma 13 Şubat 1925 günü Piran (bu günkü Dicle) köyünde patlayan silahlarla başladı. Silahların patladığı gün Milletler Cemiyeti komisyonu üyeleri Musul Vilayetinde dolaşıyordu. Yani ayaklanmanın başladığı gün ilginç değil mi?
İsyan, Nisan ayının ortalarında bastırıldı. İsyancılar, Genç vadisinde kuşatıldı ve bozguna uğratıldı. İsyancıların önderi Şeyh Sait ve yanındakiler 15 Nisan’da Varto yakınlarında yakalandılar. 
Âzâdi adlı örgütün, Nasturi Ayaklanmasından sonra tutuklanarak Divan-ı Harbe sevk edilen ve aralarında örgütün kurucusu Cibranlı Miralay Halit Bey ile eski Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey’in de bulunduğu lider kadrosu 14 Nisan 1925 tarihinde Bitlis’te kurşuna dizilerek idam edildiler. Aynı gün Şark İstiklâl Mahkemesi, “İsyan Bölgesi İstiklâl Mahkemesi” adıyla göreve başladı. Ayaklanmayı el altından destekleyen ve bu amaçla İngiliz yetkilileriyle bağlantı kuran Kürdistan Teali Cemiyeti’nin başkanı Seyit Abdülkadir ve adı geçen Cemiyet’in on iki üyesi İstanbul’da yakalanarak Diyarbakır’a gönderildiler. Bunların duruşması 14 Mayıs 1925’te başladı ve 10 gün sürdü. Aralarında Seyit Abdülkadir’inde bulunduğu altı kişi 27 Mayıs 1925’te Diyarbakır’da asılarak idam edildiler. Şeyh Sait ve ayaklanmaya katılanların duruşmaları ise 21 Mayıs günü başladı; mahkeme kararını 28 Haziran’da açıkladı. Buna göre Şeyh Sait’le birlikte kırk altı kişinin asılarak idam edilmelerine hükmolundu. Hüküm, 29 Haziran 1925 tarihinde Diyarbakır’da infaz edildi.
Bu isyanda İngiliz destekli Azadi örgütünün üyeleri de büyük rol oynamıştı. İsyandan kısa bir süre önce ayaklanmaya liderlik eden isimlerle yakın teması olan Kürtçülükleriyle bilinen Bedirhan ailesinden Halil Bedirhan İngiltere’nin Milletler Cemiyeti’ndeki delegasyonuna 10 Kasım 1924’te bir mektup yazarak, Türklerle Kürtlerin hiçbir ortak noktaları bulunmadığını ileri sürüyor, eğer bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına destek verilirse Ermenilerin, Nasturilerin ve Keldanilerin de bundan etkileneceklerini ve Türkiye’nin zor durumda kalacağını, Kürt-Ermeni, Nasturi-Keldani ittifakının Türkleri bölgede gerileteceğini ve böylece Musul bölgesinde Irak-İngiliz kontrolü altında kalacağını söylüyordu.
Yine Kürt Birliği adlı bölücü bir dernek, Beyrut’tan Irak Yüksek Komiseri İngiliz Dobbs’a Musul meselesinde yanlarında olduklarını belirten bir mesaj gönderiyordu.
Bölgede çıkan olaylar. İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e ve TBMM’ye karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır.
Bir Fransız resmi belgesine göre. Şeyh Sait eskiden beri KTC’ye bağlı olarak Kürdistan’ın bağımsızlığı için çalışmaktaydı ve 1924’te Kürt reislerinden bir kısmı Halep’teki İngiliz konsolosu Russell ile ilişki içindeydi. Ayrıca isyan bölgesinde birçok İngiliz ajanı saptanmıştır. Bedirhan ailesinin bir temsilcisi de kısa bir süre sonra İstanbul’dan Beyrut’a gelerek Fransız Yüksek Komiserliği’nden isyanı desteklemelerini istemişti.
İngiltere’nin Irak yüksek komiserliğinin Şeyh Sait ayaklanmasını yakından takip ettiği ve bu ayaklanmada yer alan bazı unsurlarla irtibatı oldukları sömürgeler bakanlığına Bağdat’tan gönderilen raporlardan belli olmuştur. İngiliz Yüksek Komiser Dobbs, Şeyh Sait isyanında yer alan Kürt liderlerle bağlantısı vardı. Şeyh Abdülkadir İngiliz İstihbaratçı A. Ryan ile bağlantısı vardı. Ryan, Londra’ya gönderdiği raporda Abdülkadir’in güvenilir bir İngiliz yandaşı olduğunu not ediyordu. 
Ayaklanmaya katılan Şeyh Abdülkadir’in, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde yargılanırken, “Diyarbakır’ın alınmasından sonra İngiliz yardımının sağlanabileceğini duyduğunu” söylemesi Şeyh Sait’in, İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandığı süre içerisinde defalarca İngilizlerin kışkırtmasıyla ve yardımlarıyla bu hareketi başlattıklarını ifade etmesi İngilizlerin Şeyh Sait ayaklanmasındaki etkilerini ve bakış açılarını yeterince ortaya koymaktadır. 
Komünist Enternasyonal belgelerinde, isyanın bir İngiliz manevrası olduğu belirtilerek, İngiltere’nin, kendi işbirlikçilerinin ve feodal unsurların yardımıyla çıkarttığı bu isyan sayesinde Musul üzerindeki isteklerini Türkiye’ye kabul ettirmeyi hesapladığı ifade edilmektedir. 
İngiltere, Musul Vilayetini Türkiye’den koparmak için bütün diplomatik oyunlarını oynuyordu. İngiliz sömürgeci askeri iktidarı Musul bölgesinin petrolünü kaptırmak istemiyordu.
İngiliz emperyalizmi, Doğu ve Batı Türklüğü arasında insandan bir duvar oluşturmak amacıyla Kafkasya’da bir Ermenistan Devleti, Araplarla Türkler arasına da dostluğunu kazanacağı bir tampon bölge oluşturmak amacıyla bir Kürt Devleti kurmayı istemiştir.
Sonuç Şeyh Sait ayaklanması, İngiltere’ye yaramıştır. Ayaklanma bastırıldıktan sonra Milletler Cemiyeti Meclisi, 16 Aralık 1925 tarihinde Musul konusunda İngiltere’nin isteği doğrultusunda bir karar aldı. Yani Musul vilayetinin Irak’a bırakılmasına karar verdi.

TÜRK VE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞININ AHLAKI YOKTUR!

Türkiye’ye karşı her türlü fitneyi besleyen emperyalist ABD ve AB’nin küresel bir planı olan “Dersim” fitnesine AKP 2009 yılında başlattığı ihanet açılımlarıyla açıkça destek vermiştir.
Tarihi gerçeklerle bağdaşmayan, ülkeye büyük zarar veren Dersim özrü ve Seyit Rıza hainini yücelten ifadeler, yurt içinde ve yurt dışındaki bütün bölücüleri sevindirmiştir.
“Kürt açılımı” ,“Dersim Açılımı”, “Ermeni Açılımı”, “Barzani Açılımı” ihanet açılımlarıydı. AKP açılımlarının, ihanet sürecinin en büyük destekçisi bölücüler ve “Alisiz Alevilik” peşinde koşan Türkiye düşmanlarıydı.
1921 Koçgiri İsyanında, 1937 Dersim isyanında yer alan, Fransız ve İngiliz istihbaratına çalışan. Nuri Dersimi “Hatıratım” adlı kitabında “ Bağımsız Kürdistan için Dersim’de isyan ettik.” diye yazmıştır. Erdoğan, AKP sözcüleri, ise “Dersim’de isyan yok, katliam var” diyorlardı. Dersim harekâtına katliam demek, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne meydan okumaktır.
İngiliz ve Fransız devletlerinin ajanlığını yapan, onlardan para ve silah alan, onların piyonu olan hainlerden Türk devleti adına AKP hükümeti, özür dilemiştir.. Türk devlet geleneğinde hainlerden özür dilendiği nerde görülmüş?
Dersim isyanının arkasında emperyalist devletler vardır. “Dersim’le yüzleşeceğiz” diyerek, Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmaya kalkmışlardır. AKP hükümetinin bölücü hainler gibi “mazlum” dediği, “Seyit” dediği Seyit Rıza, bildiğimiz anlamda Seyyid değildir. Peygamber soyundan değildir. Bir İngiliz işbirlikçisidir. Masum değildir, Mehmetçik katilidir. İsyancı çetelerin elebaşıdır. Türklük düşmanı, vatan haini Seyit Rıza ve elleri kanlı Mehmetçik katillerini aklama ve savunma işini, AKP hükümeti üstlenmiştir.
İngiliz ve Fransız destekli Dersim isyanını savunmak, Seyit Rıza ve onun gibileri masum olarak göstermek, PKK ile onun elebaşını da masum olarak göstermekle aynıdır.
Seyit Rıza gibi ağalar, bölgeyi yüz yıllardır devlet içinde devlet gibi yönetiyordu. Devlet, 1935-1938 döneminde bölgedeki feodal yapıyı, aşiret yapısını, ağa yapısını kırmaya çalışmış ve toprak ağaları ile mücadele etmiştir.
Yeni kurulan Cumhuriyet askere gitmeyen, vergi vermeyen, komşu köy, kaza, ilçe ve kentleri talan eden, kaçakçılıkla geçinen, eşkıya çapulculuklarına son vermek ağalık düzenini ortadan kaldırmak istiyordu.
Dersim’de ağalar, feodal bir düzen kurmuşlar, ahaliden işlerine geldiği gibi vergi alıyor, bölge gençlerinin büyük bir kısmı, askere gidecek yerde, aşiret reislerinin muhafız birliklerine fedai olarak giriyordu. Talancılık ve çapulculuk kendine özgü bir feodal yapıyı da beraberinde getirmişti.
Halka zulmeden, askere gitmeyen, vergi vermeyen, devletin bölgeye girmesine hizmet etmesine engel olan, devlete kurşun sıkan, halka kurşun sıkan, fakir köylüyü ezen, sömüren ağalar, devlet üzerlerine gidince isyana kalktılar.
Seyit Rıza gibi ağalar, Dersim’i yüz yıllardır devlet içinde devlet gibi yönetiyordu. Cumhuriyetin o topraklara götürmek istediği yola da okula da köprüye de sırf bu düzenleri bozulmasın diye karşı çıkıyorlardı. Hükümetin aldığı bir dizi kararı tanımayan aşiretlerin vergi ve asker vermeme ile bölgeye dokunmama ültimatomu ardından Dersim isyanı başladı.
Bu hunhar eylemlerin birinde, Asteğmen İsmail Hakkı ve 33 Mehmetçiğimiz, hainler tarafından şehit edilmişti. Havaya uçurulan Mazgirt Köprüsü üzerinde bulunan jandarma taburunda şehit düşen kahraman 56 askerimiz, “Dersim açılımı” yapan AKP hükümeti için bir şey ifade etmiyordu.
Mehmetçik katili Seyit Rıza için güzellemeler (!) yapan Seyit Rıza’nın torunlarıyla buluşmayı, büyük buluşma ve kucaklaşma olarak gören AKP zihniyeti basılan, yakılan karakollarda, kurulan kahpe pusularda şehit düşen Asteğmen İsmail Hakkı ve kahraman Mehmetçiklerimizin kemiklerini sızlattılar.
Mayıs’ta başlayan ayaklanma Eylül’de tamamen bastırılmıştır. Seyit Rıza önce dağlardaki mağaralara saklanmış, 5 Eylül 1937 günü de iki adamıyla Erzincan da teslim olmuş ve ardından tutuklanmıştır Seyit Rıza ve altı adamı, 15 Kasım 1937 günü idam edildi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, varlığını korumak, sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlü olan her devletin yapması gerekenleri yapmaya çalışmıştır. Hükümet, orduya 1 Haziran 1938’de hazır olması emri vermişti. 8 Haziran’da ordu, operasyona başlamıştır. 16 Eylül 1938’de sona ermiştir.

DEVLET “DERSİMCİLİK” OYUNUNA ALET EDİLEMEZ’

Tunceli’de devlete isyan eden çetelerin yedi sülalesini bir araya getiren AKP hükümeti, küfrün işbirlikçileri tarafından şehit edilen 199 şehidimizin yakınlarını, torunlarını kahretmişti. Terör örgütü PKK/ KCK tarafından “Kürdistan Dersim Generali” Kırmanciye’nin ruhani önderi. Dersim 38’in sembolü”. Denilen Seyit Rıza Mehmetçik katili bir alçaktır.
Seyit Rıza gibi işbirlikçileri masum gösterenleri, tarih affetmez. Cumhuriyet düşmanı, Dersim isyancılarının başında olan Seyit Rıza, subay ve askerlerimizin öldürülme emrini veren bir haindir.
AB ve Soros destekli, Dersim açılımı Gazi Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ile hesaplaşmadır. İsyanın elebaşlarını masum, mazlum göstermeye ve devlet adına onlardan özür dilemeye hakları yoktur.
Tunceli, cumhuriyettir. Dersim tefrikadır, bölünmedir. Devlet, “Dersimcilik” oyununa alet edilemez Dersim ahlaksızlığını tarih ibretle kaydedecek. Utanması gerekenler, Dersim için özür dileyenlerdir. “Dersim’le yüzleşeceğiz, TC ile hesaplaşacağız” diyen ve Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmaya kalkanlar, bunun bedelini ağır öderler.
Seyit Rıza masum değildir. Mehmetçik katili, Cumhuriyet düşmanı, İngiliz İşbirlikçisi bir haindir.

ERMENİ SAKİNE CANSIZ PKK KURUCULARINDANDIR

PKK içinde "Sara" kod adıyla bilinen, PKK’nın kurucu üyelerinden olan, örgütteki faaliyetlerini 2013 yılına kadar sürdüren, PKK'nın Avrupa sorumlularından biri olan, 9 Ocak 2013'te, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris temsilcisi Fidan Doğan (kod adı Rojbin) ve Leyla Söylemez (kod adı Ronahi) ile birlikte Paris Fransa'da Gare du Nord tren istasyonu yakınlarında bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu'nda susturuculu silahla başından vurularak öldürülen Sakine Cansız’ da PKK içindeki kripto Ermenilerdendi.
Sakine Cansız'ın cenazesi, Tunceli’ye getirildi. Cansız ailesinin evinin camına Cansız'ın fotoğrafının altında "Başın Dersim'in dağı kadar yüksek olsun. Seni unutmayacağız Dersim'in kızı" yazan bir afiş asıldı. 1938 Dersim isyanında öldürülen Seyid Rıza'nın fotoğrafının yer aldığı pankartta ise "1938'den 2013'e Seyid Rıza'dan Sakine Cansız'ın Dersim'e dayatılan soykırımı kıracağız" yazılıydı.Tunceli'de, cem evinde yapılan cenaze töreninin ardından  defnedilmişti.
 PKK’nın kuruluşundan günümüze 400 civarında kripto Ermeni, örgüt içinde üst düzey yöneticilikler yapmıştır. PKK içinde 5000 civarında kripto Ermeni olduğu, Kürt çevrelerinde dile getirilmektedir. Çatışmalarda öldürülen birçok PKK militanın sünnetsiz olduğu, devletin resmi raporlarına bile girmiştir. PKK içindeki Ermeni militanlar, “1915’in intikamını Türk devletinden alacağız” diyerek PKK içinde yer almaktalar.
Sakine Cansız, 12 Şubat 1958 Tunceli doğumludur. 1975 yılında “Kürdistan Devrimcileri” adıyla bilinen, daha sonra “Apocular” adıyla tanınan çevre ile 1975 yılında Tunceli’de tanışır. 

SAKİNE CANSIZ  DENEN  HAİN MHP BİNGÖL BELEDİYE BAŞKANI HİKMET ÇETİN’İN ŞEHİT EDİLMESİ EYLEMİNDE YER ALMIŞTIR

Sakine Cansız, Ankara sürecinde Tuncelili hemşerileri tarafından Tuzluçayır/Natoyolu olarak bilinen çevrede “Apocuların” kaldığı eve yerleştirilir. Daha sonra Abdullah Öcalan’ın eşi olacak olan Kesire Yıldırım ile burada tanışır, bir süre onun evinde kalır. Hatta öyle ki; bir gün kendilerini kaldıkları evde ziyaret eden Abdullah Öcalan ilk kez karşılaşır ve tanışır. Öcalan ona Kesire Yıldırım ve ailesi ile ilgili sorular sorar.
1978- 1979 yılları arasında “Apocular” adıyla bilinen grubun önemli isimlerinden biri olur. Tunceli, Bingöl, Ağrı, vb. birçok il ve ilçeye giderek örgütsel çalışmalar yapmıştır.
MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin’in 12 Ağustos 1979 günü şehit edilmesi olayında yer alan isimlerden biridir. Hikmet Tekin’in evinin karşısında tutulan örgüt evinde Tekin’in evini gözetliyor, öldürmek için örgüt mensupları ile plan yapıyordu. Evi, kendilerini yeni evli bir çift olarak tanıtıp öyle tutmuşlardı. Hikmet Tekin, PKK tarafından  şehit edilmişti 
Sakine Cansız, Hikmet Tekin’in öldürülmesini büyük bir eylem olarak gördüklerini, PKK’nın büyümesinde ve bölgede etkinliğinin artmasında önemli olduğunu anılarında anlatıyor. 
Sakine Cansız PKK'nın 26- 27 Kasım 1978 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı, Lice’ye 20 km mesafede olan Fis (Ziyaret) köyünde gerçekleşen kuruluş toplantısında yer alan isimlerden birisiydi. Toplantıya 26 kişi çağrılmış, 22 kişi katılmıştı. Katılanlardan ikisi bayandı. Biri Öcalan’ın eşi Kesire Öcalan (kızlık soyadı Yıldırım’dı) diğeri ise Sakine Cansız’dı. 
PKK’nın kuruluş toplantısının ardından PKK’nın Elazığ örgütlenmesinde yer aldı. 1979 Nisan ve Mayıs başlarında PKK adına Elazığ’da yapılan dinamit bombalama, silahlı tarama eylemlerinde başroldeydi. Beş kişilik komitede görevi, kadın komitesi, basın-yayın ve ajitasyondan sorumlu idi. PKK adına dağıtılan birçok bildiri ve broşür Sakine Cansız tarafından yazılmıştı.

SAKİNE CANSIZ İÇİN ERMENİ KİLİSLERİNDE ANMA TÖRENLERİ YAPILMIŞTIR

PKK kurucularından Sakine Cansız da Ermeni asıllıdır. Paris’te öldürülen Sakine Cansız için Avrupa ülkelerinde yapılan gösterilere Ermeniler, özellikle kripto Ermeniler de büyük katılım göstermişlerdir. Cansız için bazı Batı ülkeleriyle birlikte Lübnan’daki Beyrut'taki Ermeni Kilisesi'nde bir anma toplantısı düzenledi. Burada konuşan Ermeni din adamı, Sakine Cansız vb. Türkiye düşmanı hainlere övgüler yağdırmış, Türk düşmanlığı yapmıştır.
Cansız için Ermeni kiliselerinde ayinler yapılmış, anma toplantıları düzenlenmiştir. Yurt dışındaki Ermeni örgütler, Ermeni Devrimci Federasyonu, Taşnak ve ASALA çizgisindeki Ermeni Solcusu ve milliyetçisi örgütler, Sakine Cansız için bildiriler yayınlamışlar ve PKK temsilciliklerine ziyaretlerde bulunmuşlardır.
İstanbul’da Ermenilerin gittiği kiliselerde yine Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesi'nde, Sakine Cansız'ın, Ermeni ve Kürt hareketine büyük hizmetler yapmış, Dersimli bir Ermeni devrimci olduğu vurgulanmıştır.
Paris'te öldürülen 3 PKK'lı kadından Sakine Cansız'ın en yakın arkadaşlarından birisi olan, İskenderun doğumlu, Fransız vatandaşı Sarkis Hatspanian, Paris’te öldürülen PKK kurucusu Sakine Cansız’ın Ermeni kökenli olduğunu açıklamıştır. 
Cansız ile 1990 yılında Paris’te tanıştığını belirten Hatspanian, “Fransa’ya politik iltica talebi için devlet kurumu OFPRA’ya başvurmuştu. Sakine Cansız’ı, Sara ismi ile tanıdım. Onu Doğu Ermenistan’a davet ederek, soydaşlarının yaşadığı devleti ziyaret etmesini can-ı gönülden arzulamış olduğum halde, ne acıdır ki onun Paris’te haince katledildiği haberi geldi.” demiştir.
Bir gün babasının katıldığı ev sohbetinde Sakine Cansız’ın şunları söylediğini iddia ediyordu:
"Bu topraklarda özgürlük rüzgârı estiğinde, özü Ermeni olan insanların artık başka kimlikler ardına saklanmadan kendi etnik aidiyetlerini korkmadan, layıkıyla yaşayacakları günler de gelecek, biz bunun için de kavga vereceğiz."
Hrant Dink’in okul arkadaşı Hatspanian, Türkçe ve Kürtçe yayın yapan Gelawej adlı internet sitesinde, Cansız’ın bir Ermeni köyü olan Tunceli’nin Kirakos (Batman) köyünde doğduğunu yazdı.
PKK’nın kuruluşundan günümüze 400 civarında kripto Ermeni, örgüt içinde üst düzey yöneticilikler yapmıştır. PKK içinde 5000 civarında kripto Ermeni olduğu, Kürt çevrelerinde dile getirilmektedir. Çatışmalarda öldürülen birçok PKK militanın sünnetsiz olduğu, devletin resmi raporlarına bile girmiştir. PKK içindeki Ermeni militanlar, “1915’in intikamını Türk devletinden alacağız” diyerek PKK içinde yer almaktalar.