Anadolu Düşünce ve Strateji Merkezi ( ASTEM) tarafından 25 Mart günü Ulucanlar Cezaevi Müzesi Konferans Salonu’nda Büyük Birlik Partisinin kurucusu ve ilk genel başkanı şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu için bir anma programı yapıldı. Programa çok yoğun bir ilgi vardı. Vatandaşlar salonu doldurmuş bir çok vatandaş dışarda kalmıştı. Gönüllere taht kuran lider, dualarla ve okunan Kuran’la yâd edildi. Programın açış konuşmasını Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarından ASTEM’in başkanı Haşim Yanar yaptı. ASTEM Başkanı Haşim Yanar, Muhsin Yazıcıoğlu’nun sadece bir siyasi lider değil, aynı zamanda inanç ve kararlılıkla hareket eden bir dava adamı olduğunu belirtti.
"Şehit Muhsin Başkan’ın şehadeti bizlere çok şey öğretti. En önemlisi de gerçek saltanatın gönüllerde kurulan taht olduğunu onun mücadelesinden öğrendik."
Daha sonra Muğla Milletvekili ve Yeni Yol Grup Başkanvekili Doç ,Dr. Selçuk Özdağ , DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Av. İdris Şahin, Prof. Dr. Orhan Arslan, Prof. Dr. Orhan Kavuncu, Zafer Partisi İstişare Kurulu Başkanı Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu, araştırmacı yazar Hakkı Öznur birer konuşma yaparak, şehit lider, Muhsin Yazıcıoğlu’nun 40 yıllık siyasi yaşamını ilkeli ve tutarlı çizgini demokrasiden milletten yana olan tavrını, Meclis'deki milli duruşunu, bölücülükle vermiş olduğu tarihi mücadeleyi ve onunla ilgili hatıralarını anlattılar. Anadolu Düşünce ve Strateji Merkezi tarafından organize edilen etkinlikte Yazıcıoğlu’nun siyasi mücadelesi vatanperverliği ve Türkiye için verdiği uyarılar bir kez daha gündeme getirildi. Bir çok vatandaş konuşmalardan duygulanmış ve gözyaşlarına hakim olamamışlardır.
Bu anlamlı ve tarihi programda Muhsin Yazıcıoğlu çizgisini sürdüren Alperen kadroların ağabeyi ülkücü camianın önde gelen isimlerinden“9 Ciltlik Ülkücü Hareket” kitabı başta olmak üzere yayınlanmış 11 kitabı olan, Ülkücü fikir ve siyaset adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun en yakın arkadaşı, Ülkücü Camia’nın en önemli isimlerinden Hakkı Öznur; küresel bir tertiple düzenlenen suikastle şehit edilen Muhsin Yazıcıoğlu’nun 40 yıllık siyasi çizgisini anlatmıştır
Konuşmasında ülkücülerin birlik ve beraberliğini vurgulamış Milliyetçi Ülkücü camiaya da tarihi mesajlar vermiştir. AKP oligarşisine, parti vesayetine, karşı tek yürek, tek yumruk olmalarını demokrasiyi, demokratik hukuk devletini savunmaya, Ülkücü ilke ve değerler etrafında ortak hareket etmeye birleşmeye ve bütünleşmeye çağırmıştır.
Hakkı Öznur konuşmasında şunları söylemiştir.
DEVLETİ YÖNETENLERİ BÖLÜCÜLÜK VE TERÖR KONUSUNDA DEFALARCA UYARDI
Muhsin Yazıcıoğlu, 1993’ten şehit düştüğü tarihe kadar görev yapan cumhurbaşkanlarını, başbakanları, Meclis başkanlarını, bakanları, devletin hassas kurumlarını ülkenin “milli güvenliği” konusunda hep uyarmış; “Çekiç Güç, Pentagon, CIA, Neoconlar, Mossad, Batılı istihbarat servisleri, BilderbergGroup, başta PKK olmak üzere Orta Doğu’daki bölücü hareketlere destek veriyor. PKK, çok uluslu şirket. Terörle müzakere olmaz mücadele olur.” demiştir.
Muhsin Yazıcıoğlu, BOP projesi olan İmralı açılımına, PKK açılımına, Kürdistan açılımına, Ermeni açılımına, Dersim açılımına vb. ihanet açılımlarına hep karşı çıkmıştır. Küresel BOP projelerinin, “bağımsız Kürdistan” senaryolarının önünde en büyük engel, milli lider Muhsin Yazıcıoğlu idi. Yazıcıoğlu, milli ve yerli duruşuyla iç ve dış odakların küresel merkezlerin oyununu bozuyordu.
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı ve AKP hükümetini, şehadetinden önce defalarca uyaran Yazıcıoğlu; “PKK açılımı, Kürt açılımı ülkeye, vatana ihanettir. Türkiye’ye büyük zarar verir” demiş, “Kürt sorunu var” diyen AKP Genel Başkanı’na cevaben “Kürt sorunu yok, bölücülük var” diye tarihi bir uyarıda bulunmuştu.
Terör örgütü PKK’nın “barış süreci”, hükümetin “çözüm süreci” dediği bu süreci Muhsin Yazıcıoğlu, “ihanet süreci” olarak görmüş ve karşı çıkmıştı. Devlet-PKK görüşmelerini terör örgütüne meşruiyet olarak görmüş ve bunu asla onaylamamıştı. 1993 sürecinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Celal Talabani’yi ve Solcu danışmanlarını ve yine Başbakan Süleyman Demirel’in Solcu danışmanlarını ve bazı devlet görevlilerini devreye sokarak Öcalan’la görüşmelerine, PKK ile temas kurulmasına karşı çıkmış, yanlış bulmuş ve devleti yönetenlere “Çekiç Güç, PKK’ya lojistik destek veriyor.”, “PKK silah bırakmaz. Terör baronları PKK’ya destek veriyor. Barzani’ye, Talabani’ye güvenmeyin. Talabani-Barzani Orta Doğu’nun siyasi fahişeleridir.” demiştir.
OSLO’YU İMRALI’YIYOL ETTİLER YAZICIOĞLU DOSYASINI SÜMENALTI ETTİLER
Terör üssü Kandil’e ve Oslo’ya, 2008-2011 yılları arasında uçak kaldırıp, terör örgütü yöneticileri ile 11 kez müzakere edenler, şehit liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şahadeti ile sonuçlanan hadisenin ise karartılmasına çalışmışlardır.
2013-2015 arası 29 kez İmralı’ya giden, özerklik, öz yönetim isteyen BDP/HDP heyetinin teröristbaşı ile görüşmesine izin veren AKP iktidarı, Muhsin Yazıcıoğlu suikastını görmezden gelmiştir.
İmralı canisinin mektup ve mesajlarını, 17 kez Kandil’e götürüp, terör örgütü PKK’nın lider isimleriyle görüşüp, dönüşte onların mektuplarını, mesajlarını tekrar İmralı’ya ve AKP yönetimine ileten BDP/HDP heyeti ile müzakerelerde bulunan, 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe mutabakatını imzalayan, NATO’cu HDP ile samimi pozlar veren AKP iktidarı, ömrü bölücülükle, emperyalizm ile mücadeleyle geçmiş şehit lider, Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikastını bilerek, bilinçli bir şekilde hep “kaza” olarak görmüştür.
İmralı ve Kandil ile görüşenler, Mesud Barzani ve Barzani ailesi ile ŞivanPerver haini ile kanka olanlar, BDP/HDP/DEM/ Öcalan ile Habur, İmralı, Oslo, Dolmabahçe görüşmelerini düzenleyenler, Yeni ihanet sürecini başlatanlar Muhsin Yazıcıoğlu dosyasıyla hiç ilgilenmediler.
YAZICIOĞLU YAŞASAYDI İHANET SÜREÇLERİ YAŞANMAZDI
PKK açılımı, Oslo rezaleti, İmralı ve Kandil’le görüşmeler, kirli pazarlıklar, yaşanan Habur rezaletleri, Barzani ve ŞivanPerver hainine gösterilen karşılama ve ağırlama, Erdoğan’ın Kürdistan yaklaşımı, bölücülerin hem Mecliste hem sokaklarda küstahlaşması, PKK’nın siyasallaşmasının sağlanması, Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin ortaya çıkması, vb. bunların hepsi milli lider, milletin adamı Muhsin Başkan’ın şehadetinden sonra oldu.
Muhsin Yazıcıoğlu yaşasaydı ‘çözüm süreci’ denilen ihanet süreci, Habur rezaletleri, Oslo ve Brüksel’de İngiltere’nin himayesinde PKK terör örgütü ile yapılan kirli ve karanlık görüşmeler, İmralı ve HDP ile yapılan müzakereler gerçekleşmezdi.
Muhsin Yazıcıoğlu, küresel güç merkezlerine koşmadı. Siyonist merkezlerde konuşmalar yapmadı. Yahudi lobilerinden, İngiliz kraliçesinden madalya almadı. CIA istasyon şefleri ile yurt içinde, yurt dışında gizli kapaklı görüşmeler yapmadı. Malikânelerde, ofislerde bir araya gelmedi. Sabah kahvaltılarında, akşam yemeklerinde onlarla oturup yemek yemedi.
ABD, AB ve Davos’ta dünyayı yönetmeye çalışan dünya kapitalizminden icazet almadı. Muhsin Yazıcıoğlu, siyasi yaşamı boyunca küresel güç merkezleriyle mücadele etti. Muhsin Yazıcıoğlu’na küresel emperyalist güçler diz çöktürtemedi. Bu ülkede, bu coğrafyada emperyalizme boyun eğenler, İşbirlikçiliğini, taşeronluğunu yapanlar oldu. Ancak, milli lider Muhsin Yazıcıoğlu, emperyalizme boyun eğmedi, emir ve talimat almadı, dışa bağımlı olmadı, güç odaklarının önünde eğilmedi, küresel diktatörlerin, karanlık merkezlerin emrine girmedi, onlarla kirli ve karanlık ilişkiler kurmadı.
YAZICIOĞLU MECLİSTEYKEN KİMSE “TERÖRİTSBAŞI MECLİSE GELSİN, HİTAP ETSİN, UMUT HAKKINDAN FAYDALANSIN” DİYEMEZDİ!
Apo itini “Barış Meleği”, Zerdüşt PKK’yı “Barışsever”, teröristleri de “Çiçek Çocukları” gibi göstermeye çalışan iç ve dış mihraklar, 5. kol gruplar, iç savaş tahrikçileri, siyasal iktidarın yine vahim yanlışlarından cesaret alarak kirli emellerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Terörist oldu “aktivist”, terör örgütü PKK oldu sivil toplum kuruluşu!
Teröristbaşı, 27 Şubat günü AKP/Saray rejiminin tam destek verdiği gün, İmralı da yayınladığı metinde, “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi” dediği PKK’yı barış örgütü, PKK militanlarını çiçek çocukları gibi göstermeye çalışmıştır. Bebek katilinin açıklamaları, iktidarı sevince boğmuştur.
“Kürt realitesinin inkârı”, vb. sözde gerekçeler öne sürülerek 27 Kasım 1978 tarihinde kurulan cinayet şebekesi PKK’nın kuruluşu ile yaklaşık yarım yüzyıldır Türkiye’de yürüttüğü ayrılıkçı terör ve şiddet eylemleri, haklı gösterilmeye çalışılmıştır.
Devlet, millet, demokrasi, cumhuriyet düşmanı, ruhunu şeytana satmış, hain, siyasal aktör rolünü üstlenmek istemektedir.
Stalinist, Pol Potçu, PKK diktatörlüğünün başında olan teröristbaşı, dünyanın en kanlı terör örgütlerinden ve 60 bin insanın ölümünden sorumlu olan cinayet örgütü PKK’yı, “meşru, özgürlükçü, barışçı, bir örgüt” olarak göstermeye çalışmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, ilkeleri, ulus-devlet yapısı “tek tipçi” gibi tanımlamalarla suçlanarak bütün bunlar terörün gerekçesi olarak sunulmuştur.
İmralı, teröristbaşının özel adası ve ofisi gibi. Devamlı ziyaretçiler kabul ediliyor. Saraya bağlı istihbarat, her gün düzenli görüşme yapıyor. AKP/Saray rejiminin cumhurbaşkanlığı ve anayasa sözü yerine getirilirse, Öcalan’a yurt içinden, yurt dışında yabancı heyetler dahil her türlü görüşmeyi serbestçe yaptırırlar.
Hükümet, İmralı’ya teslim olmuş durumda. İmralı canisi gündemi belirliyor. Hükümet de onun peşinden gidiyor. Devlete teslim olan Öcalan’dan, devletle pazarlık etmeye kalkan Öcalan’a gelinmiştir.
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse teröristbaşına “sayın” diyemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse “PKK lideri Meclise gelsin BDP grubuna hitap etsin” diyemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse teröristbaşı için umut hakkından söz edemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse “teröristbaşı gelsin Malazgirt’te PKK kongresini toplasın, toplantının başkanlığını yapsın” diyemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse “Kandil’deki PKK yöneticileri serbestçe gelsin topraklarımıza girip örgüt toplantılarını yapsın” diyemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse “Öcalan serbest bırakılsın, partisinin başına geçsin” diyemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisteyken kimse teröristbaşı için, PKK için methiyeler dizemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu Meclisdeyken kimse PKK terör örgütünün kullandığı “önderlik” kavramını ve vurgusunu yapmaya cesaret edemezdi!
Muhsin Yazıcıoğlu meclisdeyken kimse TBMM Genel Kurulu'nda Paçavrayı bayrak diye göstermeye cesaret edemezdi’
Muhsin Yazıcıoğlu yaşasaydı İmralı kuryesi Sırrı Süreyya Önder, PKK’ ya para ve silah sağlayan, hak ettiği cezaya çarptırılan, Savaş Buldan’ın eşi Pervin Buldan, Yezidi Ahmet Türk ve diğer hainler meclisi koridorlarında güle oynaya gezemezlerdi!
Yazıcıoğlu Meclisdeyken Bölücülerin gıkı çıkmazdı’
18 Yaşındaki çocukların meydanlarda açtırmadığı paçavrayı AKP / Saray rejiminin kanka muamelesi yaptığı DEM li hainler Mecliste açmışlardır İktidar seyretmekle yetinmiştir.
Yıllardır AKP/ Saray rejimi “Cemaat bizi aldattı HDP Bizi aldattı” diyor. Bu gün yine PKK açılımına destek veren siyasal iktidar, yarında, “Devlet Bahçeli bizi aldattı” derse şaşırmayın’
DENİZ BAYKAL VE KILIÇDAROĞLU KADARSUİKAST DOSYASIYLA İLGİLENMEDİLER!
AKP iktidarı ve sözcüleri, 16 yıldır koro halinde “kaza” diyor. AKP hükümetinin bakanları, bürokratları, “Muhsin Yazıcıoğlu dosyasının peşini bırakın, bu işle uğraşmayın” dediler. Tayyip Erdoğan, Beşir Atalay, Binali Yıldırım, askeri ve sivil bürokratlar, hepsi olayı “kaza” olarak gördüler, açıklamalar yaptılar. Hala daha “kaza” demeye devam ediyorlar.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile AKP Genel Başkanı Erdoğan ve diğer yetkili makamda olanlarla defalarca görüşüldü. Şehit liderimizin ailesi, dava dosyasıyla ilgili bilgiler, belgeler verdiler. Davanın karartılmaya çalışıldığını, uzatıldığını, sabote edilmeye çalışıldığını defalarca söylediler. Her seferinde, Erdoğan başta olmak üzere diğerleri, elim olayı dikkate almadılar. Hep “kaza” olarak gördüler.
Oportünizmin temsilcisi AKP, Muhsin Yazıcıoğlu dosyasında samimi değildir. Samimi olsalardı bu meselede çok mesafe alınırdı. Biz, 16 yıldır hükümetten bu olayla ilgili gerçeklerin ortaya çıkması için irade ortaya koymasını, olayı çözmek için gayret ve çaba göstermesini, ihmalleri, kusurları yanlışları olan askeri ve sivil bürokrasiden hesap sormasını bekledik ve uğraş verdik. Ama maalesef devlet kurumları ve hükümet, lakayt davranmaya devam ediyor.
SUİKASTTE ZAMAN AŞIMI, TERÖRİSTBAŞINA UMUT HAKKI, HUKUK DEVLETİNE AYKIRIDIR.
AKP iktidarı döneminde Muhsin Yazıcıoğlu dosyaları teker teker zaman aşımından düşürülmeye çalışılıyor. Takipsizlik veya başka şeyler uydurarak kapatmaya, gündemden düşürmeye kalkıyorlar. Adi bir hırsızlık vakasına sokarak itibarsızlaştırmaya kalkıyorlar
AKP/Saray rejimi, suikastı “kaza” olarak göstermeye çalışmış ve bu suikastın çözülmemesi için her şeyi yapmışlar ve yapmaya devam etmekteler. Yazıcıoğlu 28 Şubat sürecinde “demokrasiye balans ayarı” yaptık diyen anti demokratik 28 Şubat kararlarını hükümete askeri baskı yaparak aldıran, Ordu içindeki , mezhepçi, cuntacı, Baas zihniyetli vesayetçilerle vesayetçi odaklarla bürokratik oligarşi ile mücadele eden “Namlusunu milletine çevirmiş bir Tankı asla alkışlamam, Türkiye’nin Suriye Yapılmasına asla izin vermeyeceğiz” diyerek meydan okumuş RP ve FP’nin kapatılmasına karşı çıkmıştı.
Bir şiir okudu diye 26 Mart 1999 da hapse atılan Erdoğan’a mazlum ve mağdur diye destek çıkmıştı. Yine AKP’nin kapatılma davasında demokrasiye sahip çıkmış 2008 yılında AKP’ye açılan kapatılma davasını anti – demokratik bulmuş ve eleştirmiştir. 27 Nisan E-Muhtırasına da karşı çıkan ilk lider Muhsin Yazıcıoğlu olmuş, askeri vesayetçi çevrelere karşı milli iradeyi savunmuştur.
Peki sen ne yaptın Erdoğan? Suikast’e “kaza” dedin. Kaza olarak gördün dosyayla ilgilenmedin. 25 Mart 2009 tarihinden beri “namus meselemiz çözeceğiz” dediniz fakat çözmek istemediniz. Zaman aşımına bırakıyorsunuz.
Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmasına engel olanlar, “kaza” diyenler, “kazadan kaza çıkarmayın” diyenler, “bu davanın peşini bırakın, kaza ile düştü, ne uğraşıyorsunuz?”, “helikopter dağa çarptı öldüler, ne peşine düşüyorsunuz”, “Ne karıştırıyorsunuz? Gitti dağa çarptı. Bırakın bu olayla ilgilenmeyin.” diyenler, AKP lideri, yöneticileri, bakanları, bürokratlarıdır.
Her seferinde AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Ben savcı değilim, hâkim değilim” cevabını vermiştir. Erdoğan’ın yüzüne açıkça, “Hükümet bu davayla ilgilenmiyor, yargıya kapatın baskısı yapılıyor, suçlular, şüpheliler korunuyor, ödüllendiriliyor.” denilmiştir. Yazıcıoğlu soruşturmasının üzerine hükümetin gitmediği, olayın örtbas edilmeye çalışıldığı, askeri ve sivil bürokrasinin engeller çıkardığı, yüzüne defalarca açıkça söylendi. İhmaller, kusurlar, şüpheler, tek tek anlatıldı.
Hem AKP Genel Başkanı hem MHP Genel Başkanı dosyayla ilgilenmemişlerdir. Devlet Bahçeli ile de görüşülmüş, o bile 16 yıldır tek kelime açıklama yapmamıştır. Yazıcıoğlu ailesini arayıp da Muhsin Yazıcıoğlu suikastını sormamıştır. Mecliste istese önerge verdirirdi, onu bile yapmamıştır.
Milliyetçi camia, milliyetçi lider Muhsin Yazıcıoğlu suikastında iyi bir imtihan verememiştir. Yüz binlerce Türk milliyetçisi sokaklara çıkıp Yazıcıoğlu davası ile ilgili gerekli demokratik tepkileri maalesef koymamıştır. Milliyetçi sivil toplum kuruluşları da sessiz kalmış gereken önemi ve hassiyeti göstermemiştir.
Eğer o dağlarda elim olayla bir milliyetçi karşılaşsaydı, Muhsin Yazıcıoğlu dağlara çıkar, arama kurtarma çalışmalarına katılır, enkaz bölgesine ulaşır sağ veya ölü almadan o dağdan inmezdi.
Muhsin Yazıcıoğlu suikastına, farklı dünya görüşlerine sahip olduğumuz merhum CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, saatlerce zaman ayırmış, Yazıcıoğlu dosyasına ilgi göstermiş, bazı CHP’li vekilleri görevlendirmişti. Yine bir önceki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Yazıcıoğlu suikastı ile yakından ilgilenmiş, Yazıcıoğlu ailesi ile görüşmüş, dava dosyasını yakından takip etmekle kalmamış, bu konuyla ilgili açıklamalar yapmıştır.
Mafya bozuntuları, kolpacılar, torbacılar, sokaklarda cirit atıyor. Mafya bozuntuları, AKP’ye muhalif liderleri, siyasileri, gazetecileri ve akademisyenleri tehdit ediyor, sağa sola saldırıyorlar.
13 YIL ÖNCE ALO FATİHLER 13 YIL SONRA ALO SELOLAR
13 yıl önce Alo Fatihler, Alo Rezzaplar, ayakkabı kutuları, paraları sıfırlama işlemleri vardı. 13 yıl sonra ise Alo Apolar, Alo Selolar, Alo Sırrılar, Alo Ahmetler, Alo Pelvinler, Alo Kandil var!
Yağma düzeni, beşli çete, soygunlar ve talanlar yine devam ediyor.
Özgürlük, adalet, hukuk düşmanı, demokrasiyi, hukuku, yargı bağımsızlığını, hür medyayı dışlayan demokrasinin temel kurumlarını adım adım yok eden bir iktidar var.
Türkiye, otokratik bir yönetim altındadır. Parti-devlet bütünleşmesi, otoriter rejimlerde olur. Demokrasilerin karşıtı olarak, otokratik yönetimlerin en belirgin özelliği egemenin/egemenlerin yönetme otoritesini başka bir kaynaktan değil de doğrudan doğruya kendisinden/kendilerinden alması, bu otoriteyi kimseyle paylaşmaması ve yaptıklarından dolayı kimseye hesap vermek zorunda olmamasıdır. Türkiye’de yaşananlar, hukuksuzluklar ancak istibdatla, otokrasi ile tek adamla yönetilen rejimlerde olur.
AKP, Türkiye’yi AKP-Devlet yani parti devleti gibi yönetmek istiyor. AKP “Ben devletim, ben kanunum.” diyor. Parti oligarşisi, tek adam rejiminden daha tehlikelidir.
Bütün güç ve yetkilerin tek bir mercide toplanmasının temel hak ve hürriyetleri nasıl kısıtladığı, iktidarın hoşuna gitmeyen kişi ve çevrelerin nasıl sürekli tehdit altında yaşamak zorunda bırakıldığı konusunda ülkemizde büyük bir tarihi tecrübe var.
Türkiye'yi adeta demir perde ülkeleri haline dönüştürme çabası var. Parti devletine karşı çıkanları, biat etmeyenleri, itiraz edenleri yok etmeye ve susturmaya çalışmak, ancak parti devleti rejimlerinde olur.
Toplumun, muhaliflerin, diken üstünde olması demokrasilerde değil, ancak tek parti rejimlerinde, dikta rejimlerinde, totaliter rejimlerde olur.
Sürekli düşman üreten ve toplumu kutuplaştıran tavırların, bu ülkeye faydası yok. Toplumu ‘bizden yana olanlar’ ve ‘karşımızda olanlar’ diye ikiye bölmüşlerdir. Ara vermeden düşman üretmeye ve toplumu kutuplaştırmaya devam ediyorlar.
YARGILANACAKSINIZ, HESAP VERECEKSİNİZ!
Bu suikast davasını kapatmalarına asla izin vermeyeceğiz. Hiçbir güç, odak, mihrak bizim davayı takip etmemizi engelleyemez.
Onun için bir kez daha vurguluyorum; hakimler, savcılar, hukuku yerine getirin! Size dikte ettirilen emir ve talimatları tanımayın. Keyfi kararlar almayın. Vicdanınızın sesini dinleyin.
Devlet içinde, hükümet içinde, ordu içinde, bürokrasi içinde bu olayı örtbas etmeye, karartmaya, kapatmaya çalışanlar, hain emellerinde muvaffak olamayacaklar.
Devam eden davada, korunan, kollanan, mahkemelere çıkartılmayan, ifadeleri bile alınmayan kim varsa; makamları, mevkileri ne olursa olsun bir gün mutlaka, hepsi adalet önüne çıkarılacak ve millete hesap vereceklerdir.
Bilgi kirliliğine yol açmaktan, somut delilleri, belgeleri tahrip etmekten, sahte delil üretmekten, suç delillerini yok etmekten, bilinçli olarak yanlış koordinatlar vererek enkaz bölgesine ulaşmayı engellemekten, çalışmaları sabote etmekten, görevi kötüye kullanmaktan, ihmalden, kusurdan, davayı karartmaya, kapatmaya, örtbas etmeye çalışmaktan, hepiniz yargılanacaksınız, sanık sandalyesine mutlaka oturacaksınız.
AKP iktidarı tarafından korunan, kollanan, mahkemelere çıkartılmayan, ifadeleri bile alınmayan kim varsa; makamları, mevkileri ne olursa olsun bir gün mutlaka alayı adalet önüne çıkarılacak ve millete hesap vereceklerdir.
Bu suikastta kim, kimler varsa, yer almışsa, rol almışsa nerede saklanırlarsa saklansınlar, bulacak, çıkaracak, milletimizin huzurunda hukuk içinde hesabını soracağız.
Bir gün mutlaka hukukun hâkim olduğu gerçek mahkemelere çıkartılacaksınız. Milletimize hesap vereceksiniz.
Kaçışınız yok! Hepiniz, adalet önünde hesap vereceksiniz. Kaçışınız yok! Adaletten ve milletten kaçamayacaklar. Adalete, millete hesap verecekler. Gün gelecek devran dönecek, alayı hukuk önünde yargılanacaklar.
Muhsin Yazıcıoğlu davası, yüzyılın davası, milletin davasıdır. Türk siyaseti ve demokrasisi açısından son derece önemli olan bu olayı aydınlatmak ve gerçekleri ortaya çıkarmak, tarihi bir görevdir.
Ömrünü aziz Türk milletine Ülkücü Hareket’e, Türk Milliyetçiliği Ülküsüne adamış bu kutlu yolda, 4 kez idamla yargılanmış ,10 yıla yakın hapis yatmış, işkencelerden geçmiş, zindanlara ,tabutluklara atılmış davası uğruna, büyük çileler çekmiş zulümlere uğramış, milletine davasına, ülküsüne, hizmet yolunda şehadete yürüyen lider Muhsin Yazıcıoğlu suikastına “kaza” diyenleri, korkanları, susanları, seyirci kalanları da milletimiz ve biz dava arkadaşları not ettik. Alayını biliyoruz.
“Muhsin Yazıcıoğlu, bizim kırmızı çizgimizdir” diyen aziz milletimiz ve yiğit Alperenler, bu olayın peşini asla bırakmayacaktır. Kimse bu davayı örtbas edemez, karartamaz, kapatamaz. İhmalleri, kusurları ve suçları olanlar, elbette adalet önünde hesap vereceklerdir.
Nereye giderlerse gitsinler, nereye kaçarlarsa kaçsınlar, nereye saklanırlarsa saklansınlar, cehennemin dibine de gitseler, onları bulmak ve mutlaka yargı önüne çıkartmak boynumuzun borcudur.
Bugün ülkemiz, Cumhur İttifakı ve Millet ittifakı olarak ikiye ayrılmışsa ve bu milletin üzerinde tam anlamıyla ittifak ettiği bir siyasi kişilik cumhurbaşkanı adayı olarak toplumun karşısına çıkmamışsa, bu elbette ülkemiz açısından çok acı bir durumdur. Bugün herkes, siyasilerden toplumun geniş kesimlerine kadar Muhsin Yazıcıoğlu gibi milleti ve devleti bilen, tanıyan bir siyasetçinin cumhurbaşkanı adayı olmasını istiyorsa bu çok önemlidir.
Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı “toplumsal mutabakatla”, “ortak akılla” cumhurbaşkanlığına aday gösterilir ve milletin geniş desteğiyle cumhurbaşkanı seçilirdi.
“Lekesiz, gölgesiz adalet”, “size tek şey vaat ediyorum, adalet!” diyen, hak, adalet ve hürriyet ilkelerine hep bağlı kalan Muhsin Yazıcıoğlu, siyasi yaşamı boyunca yasakçı, baskıcı, dayatmacı, ceberut zihniyetlerle mücadele etti.
Özgürlükçü demokrasiyi, güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemi ve demokratik siyaseti savunan, askeri vesayete, parti vesayetine ve her türlü vesayetçiliğe karşı çıkan, adalet ve demokrasi temelli siyaset yapan Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve her türlü vesayetin ortadan kalkması için mücadele etmiştir.
Şehadete yürüyen liderin dava ve yol arkadaşı olarak bir kez daha söylüyorum: Bir gün mutlaka hukukun hâkim olduğu, gerçek mahkemelere çıkartılacaksınız. Adil bir yargılama ile hukuk önünde yargılanacaksınız! Milletimize hesap vereceksiniz.
Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Allah’a can borcumuzdan başka kimseye eyvallahımız yoktur! Tek gücümüz, tek dayanağımız Allah (C.C) ve büyük Türk milletidir.
Şehadetinin 16. seneidevriyesinde Muhsin Başkan’ımızı ve şehadete yürümüş tüm şehitlerimizi, dava büyüklerimizi, dava arkadaşlarımızı, rahmetle yâd ediyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız.