Birisi kırk, diğer ikisi 30 yıllık ve bendeniz olmak üzere dört kişi, Ankara Balgat’ın meşhur balıkçısı Çakraz’da sohbetteyiz.
Konumuz her daim olduğu üzere memleket meseleleri.
Hani derler ya, “gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane”, işte o misal öğle yemeği işin bahanesi, -biz geleneksel üçlü dost sohbetimizdeyiz-, bir fazlamızla.
Bizler bürokrasiden emekli şimdilerde kendi çapında uğraş veren, diğerimiz her daim eli taşın altında olanlardan, klasik ifadeyle reel sektörden. Reel sektör derken öyle mirasyedi falan değil, yetimliğin koynunda büyüyen ve alnındaki ter, yüreğindeki güçle tırmanarak bulunduğu konuma gelen birisi, yaşayarak öğrenen ve bilen birisi.
Bu detayın bir nedeni olsa gerek değil mi?
Ülkeleri ayakta tutmak, sofralara aş koymak , vatandaşa iş vermek ve milleti güven içinde aydınlık yarınlara taşımak hamasetle olmuyor. Bunun için gerçekçiliğe, yatırıma, istihdama, pazarlamaya, kısaca üreten ekonomiye ihtiyaç var. İşte reel sektörden olan bu arkadaşımız şimdiye kadar yaptığı ekonomik-sosyal-siyasi öngörülerinde çok büyük isabetle haklı çıkan, aynı zamanda üreten ekonominin göbeğinde katma değer sunanlardan birisi.
O dostum bana bir öneride bulundu.
“Siyaset yazan çok, zaten bir şeyin değiştiği de yok, bırak siyaset yazmayı da asıl uzmanlık alanın olan tarımı yaz.”
Düşündüm ve dostuma hak verdim. Akıl pazarında herkes kendi aklını satın alsa da, yani kimsenin başkasının aklına ihtiyacı yoksa da, denemekte fayda var diye düşündüm.
Malum çoğunlukla siyaset yazdık yakın geçmişte. Ne kendimizden ne de başkaca cenahlardan tek bir kişiye tek kelimelik hakaret içermeden. Zaten en ifrit olduğum konudur, gayrısına sözü olmayan veya varsa da söyleyemeyen insanların ya kendi kardeşini(!) ya da dövecek-sövecek kimse bulamadığında kendi kendisini dövmesi…
Ne midir tarım?
Eğer olmazsa; ağanın da - marabanın da, işçinin de - patronun da, gencin de - yaşlının da, yerlinin de - yabancının da, uyuyanın da – uyur numarası yapanın da yaşamını sürdüremeyeceği sektördür tarım.
O nedenle, tarımsal üretimimizi, Gayri Safi Yurtiçi Hasıladaki (GSYH) yerini, ithalat bağımlılığını aşmanın yollarını, gıda fiyatlarındaki artışın nedenlerini, endemik ürünlerimizi, coğrafi işaretlerimizi, plansız göçü, sahipsiz tarlaları, virane olmuş evleri, çarpık kentleşmeyi, tarım dünyasındaki avantaj ve dezavantajlarımızı, önceliklerimizi ve ötekileştirdiklerimizi yazmaya çalışacağım.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun ülkesine ve ülküsüne üreten nasırlı elleriyle hizmet edenlere.