Erzurum’un Hasankale’sinde, kürsüye çıkan siyasetçi konuşmasının sonunu “aşsıza aş, işsize iş vereceğiz, başı dara düşen bize gelsin” diye bağlar ve kürsüden iner. Dinleyicilerden bir kadın, siyasetçinin yanına koşar ve diyalog başlar.
Kadın: Oğlum Allah senden razı olsun ne güzel konuştun.
Siyasetçi: Sağ ol eze (teyze), ne demek biz sizin için varız, buyur.
Kadın: Benim oğlum askerliğini yaptı, muhtacız, ona bir iş bulsan.
Siyasetçi: Eze, yukarıda söylediklerim bir nutuktu, kusura bakma…
Kadın başını öne eğer ve evinin yolunu tutar.
Gelelim konumuza…
KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) diye bir şey var, adaletle uygulansa güzel bir sistem. Giriyorsun sınava, puanlar alıyorsun ve kamunun personel alım ilanlarını bekliyorsun. Gençsin ve toysun, mülakat barikatı rüyalarına giriyor. Hak yeniyor mu? Eğer yeniyorsa, kimin yediğinin ne önemi var, ha Ali ha Veli…
Bir genç, adı Gökhan. Her ademoğlunun kefil olabileceği karakterde, ahlaklı bir Türk evladı.
Annesi, ev kadını, ciddi sağlık sorunları nedeniyle tedaviler gördü, görüyor. Babası, emekli memur, bir dizi hastalıkla yoğrulmaktaydı. Ailenin ek gelire, Gökhan’ın acilen işe ihtiyacı vardı. Üniversite mezunu Gökhan, bir kamu kuruluşunun ilanına başvurdu. Malum işe alınacak personelin 3-5 katı kişi, aldığı KPSS puanına göre sıralanarak mülakata çağrılıyor.
Gökhan’ın KPSS puanı 77 (kursa falan gidemeden, kendi gayretiyle). Mülakat öncesi baraj olan spordan 88 alıyor ve mülakata girmeyi hak ediyor. Hakemin bile bu maçta şike var diye bağıracağı şekilde verilen mülakat puanına inanamıyor, 12 (oniki)!!!
Biraz vicdan, spordan 90’a yakın, KPSS’den 80’e yakın puan alan bir delikanlıya ne sordunuz da 10’lu bir puan vererek elediniz? Sahi, 90 puan verdiğinize ne sormuştunuz, Hakk’ın huzurunda yüzleşebilecek misiniz?
Bu arada Gökhan yetim kaldı, manevi ve maddi yükü kat be kat arttı, babasızlık girdabında. “Hak, hukuk, adalet”, ne çok severiz, sloganlarla yaşamayı. “Nutuk” demeye yüreğim yetmiyor. “Kimsesizlerin kimsesi olacağız” sözü hem Kuran-i hem de Turan-i bir kelamdır. Bu sözün muhataplığı da yaşatılması da sorumluluğu da en çok Türk’e yakışsa gerek, lakin heyhat…
O nedenle “Kahrolsun (!) MÜLAKAT” diye buğz edelim mi? Aleni şikenin varlığında nasıl buğz edilebilirse…
Hangimiz hesaba çekilmekten beri olacağız? Neden olalım ki ya-hu(!)?
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun yetim hakkı yemeyenlere…