Fransa'nın 13 trilyon dolarlık geliri dünya serveti % 3,6'sı kadar. Ülkede kişi başına gelir 56 bin dolar yani bizimkinin 9 katı. Gelir dağılımı da bizimki kadar bozuk değil. Sosyal Adalet Endeksi'nde Türkiye 41 ülke arasında 40. oldu. Son sırada Meksika var. Fransa çok daha önlerde, yani bizden iyi. Buna rağmen gelir -servet eşitsizliği, Fransız işçi sınıfının sabrını taşırıyor. Çünkü ülkedeki %5 azınlık, servetten %42 pay alıyor. Emeklilik yaşı 62'den 64'e çıkarılsın tasarısıyla bu dengesizlik isyan yaratıyor. İşçiler hayatı durma noktasına getirecek protestolar yapıyor.
Bizde 1 milyona yakın öğretmenimiz atama bekliyor. Üniversite mezunu işsizler de yaklaşık 2 milyon oldu. Ülkemizde 8 milyon işçi asgari ücret alıyor. Kamu kurumu TÜİK dört kişilik bir aile için açlık sınırını 2.150 lira olarak açıklıyor. Asgari ücret 2020 lira olduğuna göre nüfusun yaklaşık 3'te biri açlık sınırı altında kalıyor. Yoksulluk sınırıyla beraber bu oran yarıdan fazla oluyor. Emeklilik yaşı 60/65 olalı çok oldu. O yüzden milyona yakın insanımız işe girdiği zamanın yasalarına göre yeterli prim/gün şartını sağladığı halde emekli olamıyor.
Diğer yandan basına düştüğü şekliyle bin kadar Suriye'linin öğretmen olarak, on binlercesinin de sigortasız ve daha düşük ücretle kaçak çalıştığı her gün yazılıp çiziliyor. Buna itiraz etmeyen toplumun ilgili kesimlerinin, yani genç işsizlerin, atanamayan öğretmenlerin, dar gelirlilerin, emeklilerin ve EYT'lilerin durumlarının düzelmesi için ne bekleniyor? İtiraz düşüncede başlar. İlla fiili isyan gerekmez. Bir kötülüğü yahut olumsuzluğu; gücü yetiyorsa eliyle, yoksa diliyle düzeltmesi eğer buna da muktedir değilse buğz etmesi yani kötülüğü reddetmesi gereken Müslüman ahali neyi bekliyor? Oysa kutsal kitabımızda Yaradan bize (Râd-13)'' İnsanlar (toplum) kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah onların genel durumunu değiştirmez'' diyor.
Dünya fani olsa da hayat hakikattir, haketmeyi gerektirir. Hak etmediğimiz şeyin sahibi olmak piyango bileti gibidir ve haramdır. Akıl, ahlak, adalet...