Geçen hafta olmayan darbeyi konuştuk, bu hafta İYİ Parti ile HDP'nin yerel seçimlerden önce görüşüp görüşmediğini tartışıyoruz. Aslında darbe söylentisini çıkaranlar da darbe karşıtlığı üzerinden ucuz kahramanlık yapanlar da aynı çevreler. Bu şekilde toplum planlı olarak gerçek gündemden uzaklaştırılıyor.
AKP 18 yıldır iktidarda ama hala mağdur edebiyatı sürüyor. İktidar olmak, tüm yetkileri tek elde toplamak, saraylarda yaşamak mağdur olmamaya yetmiyor. Demek ki lüksün şatafatın, gücün de mağduru olabiliyormuş.
İYİ parti HDP ile konuştu mu konuşmadı mı, sn Akşener ve parti sözcüleri konuşmadık dediklerine göre aksi ispat oluncaya kadar bu beyanın esas alınması gerekir. Ama diğer taraftan hepimiz biliyoruz ki AKP her fırsatta bırakın bu partiyi, uzantısı oluğunu söylediği PKK'nın hapisteki lideri ile en azından aracı kullanarak görüştü ve halen de görüşüldüğüne dair iddialar var. Nitekim son yerel seçimlerde Öcalan'ın mektubunu Anadolu ajansında yayınlayan, kardeşi Osman'ı ekranlara çıkaran her halde İYİ parti değildi. Üstelik Bahçeli'de Öcalan'ın açıklamalarını olumlu karşılamıştı.
Siyasi iktidar, bu tip gündemlerle ekonomik kriz, işsizlik, enflasyon ve milleti canından bezdiren yoksulluğun konuşulmasını engelleyerek kendince doğru bir strateji izliyor. Ancak tek hedef bu değil, anketler Cumhur İttifakının oylarının yüzde 40 civarına kadar indiğini, erimenin sürdüğünü gösteriyor. Bir dahaki CB seçimine bu tablo ile gitmek seçimi peşinen kaybetmek anlamına gelecek. HDP-İYİ parti ilişkilendirilmesinin arkasında Millet İttifakını dağıtıp, CHP'yi HDP'nin kucağına itme stratejisi yatıyor. Önce İYİ partide bir HDP kompleksi yaratılacak, ardından CHP/HDP ilişkisi yandaş basın tarafından pompalanarak İYİ partinin bu ittifaktan kopmasının yolu açılacak. Bu strateji sonuç verirse Erdoğan elini kolunu sallayarak yeniden Cumhurbaşkanı olacaktır. Sonuç vermezse en azından HDP tabanı ile millet ittifakının arasındaki mesafe iyice açılacak, muhtemel bir seçimde tarafsız kalması sağlanmış olacaktır.
Bu oyun tutar mı, tutmaz mı bunu zaman gösterecek. Ancak HDP karşıtlığı üzerinden bu kadar siyaset yapmak doğru bir yöntem değil. HDP'nin terör örgütü ile ilişkisi olduğu doğru.Bu yeni bir şey değil, çözüm sürecinde HDP'liler İmralı'ya, Kandil'e gönderilirken de böyleydi. Zaten öyle olduğu için gönderildiler. Bu tavır, HDP tabanını topluma yabancılaştırmaktan, milli bünyeden uzaklaştırmaktan başka işe yaramıyor. HDP üzerinde tepindikçe o taban daha da radikalleşiyor. HDP ve ayrılıkçı çevrelerin istediği de bu. Milliyetçilik, sadece HDP karşıtlığına indirgenemez. Esas milliyetçilik HDP'nin koparmak istediği kitleyi milli bütünlüğe bağlayacak hamleler yapmak, politikalar geliştirmektir. Böyle iterek, kakarak HDP' karşıtlığını milliyetçiliğin tek rüknü haline getirerek bu dava kazanılmaz.
Kabul etmek gerekir ki son aylarda terör örgütüne karşı kararlı ve başarılı bir mücadele veriliyor. Elinde silah olana gül atılmaz. Örgütün yeni eleman bulmakta zorlanması bu kararlı mücadelenin bir sonucudur. Ancak örgütler toplumsal tabanlarını korudukça var olmaya devam ederler.HDP ayrılıkçı siyasetiyle kendisi ile konuşulmasını imkansız hale getiriyor. Bu HDP tabanı ile konuşulmayacağı, onların gönüllerini hedef alan bir siyaset izlenmeyeceği anlamına gelmiyor. Siyasetçiler HDP ile değil, ama tabanı ile konuşmayı deneyebilmelidir.Bunu en rahat da milliyetçilik perspektifinde siyaset yapanlar söyleyebilmelidir. Çünkü önümüzdeki on yılların ve bugünün hala en önemli meselesi etnik bölücülüktür. Türkiye bu tehdidi bertaraf etmediği takdirde geleceğe dair projeksiyonlarının hiç birini gerçekleştiremez. Önemli olan dışlamak değil, en uzağa savrulanları bile milli bütünlüğe dahil edecek yol ve yöntemleri bulmaktır. Bunu başarabilirsek bu sorunu gündemden düşürür en azından daha az tahrip edici hale getiririz. Bölücülük üzerinden oyun oynanmaz, bu alan, üzerinde -milliyetçilik- yarışı yapılacak bir alan değildir.