Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş TELE 1 kanalında Burçin Atılgan’ın sunduğu Gündem Özel programına konuk oldu. Gündeme ilişkin soruları cevaplandıran BTP lideri, sığınmacı sorunu ve Atatürk ile dikkat çekici açıklamalar yaptı.
BTP lideri Hüseyin Baş, “Ben inançlı bir insanım, aynı zamanda mega Atatürkçü bir adamım, ultra Atatürkçü bir adamım. Kırmızı çizgim. Dolayısıyla bu da belli radikal çevrelerde ‘bu nasıl böyle olabilir’ gibi bir rahatsızlık oluşturuyor” dedi.
Baş şunları söyledi:
“Ben inançlı bir insanım ama Türkiye'de alışılmışın dışında olarak bu inançlı yönümün yanında ben mega Atatürkçü bir adamım, ultra Atatürkçü bir adamım. Kırmızı çizgim orası, tavizim asla olamaz. Bir hayranlıkla, özlemle her zaman Atatürk’ü okurum, araştırırım. Dolayısıyla bu da belli radikal çevrelerde ’bu nasıl böyle olabilir’ gibi bir rahatsızlık oluşturuyor. Halbuki toplumumuzun özü bu. Mesela 18 Mart Çanakkale Zaferimizin yıl dönümünü kutlayacağız inşallah. Çanakkale'de Atatürk, Alman General Liman von Sanders’ten komutayı alıyor ve İngilizleri mağlup ediyor. Adeta o sömürge imparatorluğunu Çanakkale'de yıkmaya başlıyor. Atatürk bunu yarbay rütbesiyle yapıyor. Atatürk bunu yaptığında, cephede asker kendi cenaze namazını kılıyordu. Cephede iki asker var, birisi savaşırken diğeri oturuyor Kur’an okuyor, dua ediyor çünkü tüfek yok. Biri şehit olduğunda diğeri tüfeği devralıyor düşmanla vuruşmaya devam ediyor. Benim geçmişim bu, tarihim bu. Benim dedem, atam, anneannem, babaannem bu. Sadece benimki değil, hepimiz böyleyiz. Dolayısıyla biz orada Atatürk'ün yanında saf tuttuk, Atatürk'ün yanında durduk, vatanı kurtardık. Çanakkale'de kurtuluş mücadelesinde bir yandan da elimizi açıp Allah'a dua ettik. Biz buyuz zaten. Dolayısıyla bu normal olanı, anormal olanı Atatürk’ü bizim inanç çevremizden uzaklaştırıp başka bir yere itmeye çalışmak. Çünkü öyle bir insan değil, öyle bir dayatması da yok.”
“LAİKLİK MÜSLÜMANI DA KORUYAN BİR UNSUR”
Laiklik konusuna da değinen Hüseyin Baş, “Laiklik Müslümanı koruyan unsur. Bu da bazı radikal çevreleri rahatsız ediyor. Sizle çekişen dediğiniz çevre bu çevre. Niye çekişiyor? O da şu; bunlar inançlı olduğu için değil, ne inanç diye bir dertleri var, ne devlet dertleri var” dedi.
“İKTİDARDAN DÜŞSÜNLER, EN BÜYÜK DEVLET DÜŞMANI OLACAKLAR”
BTP lideri açıklamalarına şöyle devam etti;
“Mesela bakarsınız iktidar çok devletçi, çok milliyetçi, çok halkçı vs. Bu insanlar kusura bakmayın da bundan 25 - 30 sene önce, ‘dinsiz devlet yıkılacak elbet’ sloganlarıyla yürüyen insanlardı. Şimdi bu insanlara ne oldu da bu kadar cumhuriyetçi oldular, bu kadar devletçi oldular? Bu sorunun cevabı şu; devletin sahibi oldukları için böyleler. Yarın muhalefete düşsünler en büyük devlet düşmanı olacaklar. Dolayısıyla bu dini kullananların da, bizi sevmeyen, bizden haz etmeyen o tayfanın da din diye bir derdi yok. O alanı tutmuşlar manipüle ediyorlar, spekülasyon oluşturuyorlar, oradan bir faaliyet yürütüyorlar. O yüzden öyle görünüyorlar aslında. Din diye bir dertleri yok, böyle bir inançları da yok. Bunlar, hiçbir şekilde umurlarında değil, tek bir dertleri var, Çanakkale'de dedelerimizin denizin dibine gömdüğü insanların bugünkü ajanları. Kimisi paralı, kimisi başka şeylerle bağlanmış ama mutlaka bağlanmıştır ve oraya hizmet etme zorunluluğu, onlara bunları söyletiyor. Bunların Atatürk düşmanlıkları oradan geliyor. Bizim Atatürkçülüğümüzden dolayı bize olan düşmanlıkları da aynı yerden geliyor dolayısıyla bu çevre beni sevmez.”
“SURİYELİ SORUNU ESAD İLE MASAYA OTURULARAK ÇÖZÜLÜR”
BTP lideri şunları söyledi:
“Dünyanın en iyi insanı olsa bile herkes evinde yaşamalı. Dolayısıyla bu insanlar niye buradalar sorusunu sormamız lazım. Buradalar, çünkü bizim hükümetimiz 20 yıldan beri başta komşularıyla, daha sonra uzak ülkelerle dahi ABD’nin çıkarlarına göre hareket etti. Suriye karıştırıldı, Suriye'yi kim karıştırdı? Biz buna alet olduk. Irak'ın karışmasına biz alet olduk, Libya'nın karışmasına biz alet olduk, Afganistan'ın karışmasına biz alet olduk. Bu sorun, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile konuşularak çözülür.”
Türkiye'ye geldiler, Avrupa'ya geçerken Avrupa kapıları kapattı ve bize ‘al sana 5 milyar Euro, tut 5 milyon sığınmacı, al sana 3 milyar Euro tut 3 milyon daha sığınmacı’ dediler. İş buna döndü. Yani önce Amerika'nın çıkarları için oraları karıştırdık, sonra o insanları ülkemize aldık, sonra da Avrupa'nın çıkarları için insanları ülkemizde tuttuk. Bu en basit ifadeyle iş bilmezliktir, beceriksizliktir.”