Birçok insanda Saddam'laşma, Hitler'leşme damarı vardır.Bazıları buna imkan bulur, bazıları bulamaz. Bulanların çoğu çizgisini kaybeder. Saitken şaki olur, tanınamaz hale gelir.
Din bazılarını frenleyebilir, onların bu eğilimlerini kontrol etmesine yardım eder.
Ama diğer bazıları için tehir edilmiş (Ahirete bırakılmış) ceza hiç verilmeyecek bir ceza gibi geldiğinden, din böylelerini durduramaz.
En büyük canavarlar hayvanlar arasından değil, insanlar arasından çıkar.
Hayvanlar en çok birbirini yok eder, insanlar sadece birbirini yok etmekle kalmaz, tabiatı, çevreyi,bütün bir dünyayı yok ederler.
Bugün yaşadığımız çevre felaketinin, küresel ısınmanın arkasında hep canavarlaşan insanın o bitmez tükenmez hırsları vardır.
Din, insanın sadece vaz-u nasihatle durdurulamayacağını bildiği için ceza hükümleri getirmiştir. Kamu düzeninin sağlanmasının sadece öteki dünyada verilecek cezalarla sağlanmayacağını görmüştür.
Yani kamu düzeninin sağlanmasında, suçluları ceza ile korkutacak bir yargı mekanizmasına ihtiyaç vardır. Yoldan çıkanlara dur diyecek, onları yanlış yollara sapmaktan alıkoyacak olan yargıdır.
Hangi yargı, elbette bağımsız yargı.
Yargı, yürütmeye karşı bağımsızsa onun suçlarını soruşturabilir. İnsandaki Hitler'leşme potansiyelini ancak ceza korkusu durdurabilir. Yargı herkes için bir mayınlı arazi çizer ve o sınır ihlal edildiğinde olacakları gösterir.
Kuvvetler ayrılığı işte bunun için gereklidir. Sadece birbirine karşı bağımsız olan kuvvetler birbirlerini denetleyebilirler. ABD sisteminde Kongre adeta başkanın rakibi gibidir. Onun birçok tasarrufunu denetimden geçirir. Önemli atamalarını onaylar veya geri çevirir.Yargı her iki kuvvete karşı bağımsızdır, Frene basarak her iki kuvvetin yasa dışına çıkmasını engeller. Başkanın tasarruflarını egosunun değil, yasaların belirlemesini sağlar.
Bir ülkede kuvvetler ayrılığı yoksa yürütme ve yasamanın kamu menfaatlerine aykırı tasarruflarını denetleyecek bir makam da yoktur.Ülke, onu yönetenin paşa gönlü nereye çekerse oraya gider. Hukuk, kağıt üzerinde yazılı olanlar değil, tek adamın aklından, nefsinden geçenler olur.
Bazıları Müslüman'dan diktatör çıkmaz der, onun için Saddam örneğini verdim. Her inançtan, her meşrepten Hitlervari adamlar çıkabilir. Hele o ülkede yargı bağımsız değil, hukukun üstünlüğü devletin bir vasfı değilse mutlaka çıkar.
Haccac-ı zalim Müslüman'dı. Hata onun için Hasan-ı Basri ile birlikte çağının Kuran'ı en iyi okuyup anlayan isimlerinden biri olduğu söylenmiştir. Haccac beş vakit namazını camide ve imam olarak kılan biriydi. Bu onun zulmüne, on binlerce insanı katletmesine mani olmadı. Çünkü onu paşa gönlünden başka sınırlayan, yanlış yaptığında cezalandıracak bir hukuk yoktu. Ömrü muhalif veya isyancı diyerek on binlerin başını kesmekle geçti. İnandığı din, kıldığı namaz, okuduğu Kuran onu zulmünden alıkoymadı. Meşruiyeti kanunlarda, kurallarda değil, kendi arzularında aradı.Akıttığı kanla zulmün sembol ismi oldu.
İnsandaki zulüm damarını harekete geçiren işte bu hesap vermeme rahatlığıdır. Gücün tek elde toplanması, o elin artık her türlü hesaptan azade olması demektir. Dünya kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığına bu acı tecrübelerden sonra varmıştır.Ne yazık ki İslam dünyasını cehalet yönettiğinden hala ne dininin farkında ne de kendisine dayatılanın İslam olmadığının farkındadır.