Milli mücadelenin başarıyla sonuçlanması sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, günün ve çağın ihtiyaçlarına cevap vermeyen yasların değiştirilmesi ve yenilerinin yapılması zorunlu bir hal almıştı.
İmam nikâhının hep erkekler lehine işlemesi, kadının perişan ve sefil bir duruma gelmesi, erkeğin “Boş ol” fermanıyla dünyasının karatılması elbette kabul edilemez bir durumdu. Erkek egemen nikâh sistemi, kadını üçüncü sınıf yapmıştı. Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin mantığı ile perişandı.
1925 yılında kadının da haklarının korunması amacıyla bir komisyon kuruldu. Çaresizliklere terk edilmiş kadın için; “AİLE HUKUKUNU” ele aldı. Yeni bir kanun tasarısını Meclise getirdi. 4 Ekim 1926’dan başlayarak günümüze kadar uygulanan bu aile hukuku yasasına göre: kadın erkek eşit sayıldı, erkeğin birden kadınla evlenmesi yasaklandı. İmam önünde kıyılan değil, resmi kıyılan nikâh geçerli sayıldı. Evlilik birliğinin bozulması erkeğin ağzından çıkan “BOŞ OL!” sözüyle değil; hâkimin vereceği kararla bozulacağı esasana bağlandı.
Atatürk devrimlerinin Türk kadınına sağladığı bu haklar, onu üçüncü sınıf olmaktan kurtardı ve hak ettiği, “Cennet anaların ayakları altındadır” değerine taşıdı. Kadına saygı, Türk toplumuna değer veren bu yasalar giderek komşu Müslüman ülkelerin hukuk uygulamalarını da etkilemiş ki, Irak, Mısır, İran ve Suriye gibi yerlerdeki aile hukukları günün gereksinmelerine uygun değişimlere uğramıştır.
Ne yazık ki, Atatürk’ün kadına verdiği bu güzel hak ve yetkiler: din kisvesi altında ve din emri gibi uydurmalarla kadının elinden alınmak istenmektedir. Son günlerde yaygınlaşan imam nikâhı şarttır, elzemdir. İmam nikâhı olmayan evlilik geçersizdir ve ZİNA yapılıyor sayılır mantığı ile kadınlar eski sefil günlere geri götürülmek istenmektedir.
Hele bir de son yıllarda sözüm ona hoca kisveli hadisten başka dini bilgisi olmayan hocaların (!) “ Kadın dövülmelidir”, “Kocasının dövmesi kadın için nimettir” gibi saçma vaizleri ortalıkta dolaşmaktadır.
İmam nikâhı resmi olmazsa, ikinci, üçüncü ve çok eşliliğin yolunu açacaktır.
Kadınlarımız bu uygulamaya “EVET” diyecekler mi bilinmez.
Son günlerde getirilen nikâhı, “müftülerde kıyacak” yasasına karşı değilim. Resmi olacaksa ha imam ha belediye başkanı ha muhtar fark etmez. Müftüde kıyabilsinden maksat dua ise onu herkes yapabilir ve yapsın.
Ama o yasa ile getirilen diğer pek çok maddeye kaşıyım.
Medeni yasamızda nikâh, tıpkı şeri nikâhta olduğu gibi evlenecek çiftlerin hiçbir baskı altında kalmadan kendi gönül rızaları ile şahitler önünde beyan etmelerine ve bu beyanın resmi kayıt altına alınmasıdır. Bunun neresinden rahatsızsınız? Her iki nikâhta da dinsellik ve dua yoktur ve birbirinden farksızdır.
Resmi nikâh ile kadın ve erkeğin sosyal ve hukuki şartları korunmakta, evlilik kurumu ve doğacak çocukların geleceği garantilenmektedir.
Kuran’ı Kerim bildiğiniz gibi toplumu düzenleyici hukuk kurallarını da içermektedir. Bu kurallar bizlere toplumu düzenleyici kuralları bildirmektedir.
Ona uyduğumuz sürece huzur ve mutlu olabiliriz. Ya değilse hüsran, gözyaşı ve dram ayrılmaz arkadaşımız olacaktır. Çok evliliğin ve dini nikâhın Kuran’daki yeri nedir, hangi ayetle sabittir bilen varsa lütfen söylesinler. Nikâh anında duaya eyvallah!.. Yapılması yerinde de olur. Ne olur imam nikâhını İslam-din anlamayalım
Esen kalınız.