Siyasi erki elinde tutanların en büyük özelliği, kendi yanlış ve hatalarının görülmemesi, görülse bile eleştirilmemesi, büyük bir açmazdır.
Yargı, hukukun içindedir. Hukukun kaynakları; örf, adet, yasalardır ve yargı kararları, uzun deneyim ve bilimsel görüşlerden oluşur.
Örf, adet ve gelenekler, yasal düzenlemelere fikir ve ilham veren kaynaklardır.
Hukukun çıkış noktası olan yasalar; YASAMA organı tarafından yapılır. Bu, dünyada da bizde de böyledir. Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir( eski deyimle: Egemenlik bila kaydı şart) ilkesinin gereği ve sonucu olarak yurttaşlar tarafından doğrudan seçilen TBMM’nce yapılır.
Alayı siyasi kimlik taşıyan kişilerden oluşan YASAMA organının temel işlevi, halkın ve ülkenin yararına yasalar yapmaktır. Ama TBMM’ni oluşturan seçilmişlerin siyaseten bağımsız olması olası mıdır?
Bu nedenle: kuruluşu ve işleyişi hepten siyasi olan bir organın yaptığı kanunlar siyasi tercihlerden ibaret olmaz mı?
Bu tespitler ışığında hukukun siyasallaşması sözü ve nitelemesi birazcık anlamsız olmuyor mu? Pek çoğumuzun kullandığı: Hukukun siyasallaşması tabiri içerik olarak anlamsız bir söylem olmaz mı?
Genel işleyişe bakıldığında doğrusu, Hukukun siyasallaştığı değil de YARGININ siyasallaştığı tabiri daha gerçekçi ve doğrudur.
Bu ise oldukça tehlikeli bir durumdur. Eğer YARGI, siyasetin emrine girerse bu, iki ucu da keskin bir bıçak ya da iki ucu da pislik bir değnek olur.
Ne yazık ki yargı, son kararlarıyla yargı sistemimizi içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. AYM’nin E. Berberoğlu ile ilgili verdiği düzeltme ve hak ihlali kararının alt mahkemelerce kabul edilmemesi, ibretle ve kaygı ile düşünülmesi bir durumdur.
AYM’nin yanan ışıklarından da darbe iması çıkarılması ve anlaşılması ise bir başka düşünülesi konudur. Bu ışıktan darbe çıkmaz.
AYM’nin kararları kesindir, tartışılmazdır ve her kurum ve kişiyi bağlar. Tıpkı YSK’nun kararları gibi. Çünkü adı üstünde en ÜST mahkeme statüsündedir.
Asıl darbe: AYM’nin herkesi bağlayan amir hükmünü, kararını tanımamak, galeye almamak, sallamamaktır. Son üst yargı kurumu olan AYM’nin kararını askıya almak bir yargı darbesidir kanaatimce. Hem TBMM başkanının hem de Adalet Bakanı’nın” AYM kararları kesindir ve herkesi bağlar” demelerine karşın.
Hele hele AYM’ye vesayet odağı demek ise bir başka utanç durumudur ki; AYM’yi bitirmek, egemenliğini sonlandırmaktır.
Demokratik ülkelerde bu, biz artık hukuk devleti değiliz anlamı çıkar. Hukuk devleti de ne ki, ne işe yarar, olmasa da olur anlayışı diye düşündürür.
Hukuk ve adil yargı, İslam’ın da amir hükmüdür. İslam adaleti özümser ve tavsiye eder. “Devletin dini Adalettir. Adalet yoksa din de yoktur.” diyen Hz. Ali’yi unutmayalım.
Hukuk devleti olmazsa, vatandaşın can, mal, ticaret, seyahat, mülkiyet dahil her tür hak ve hürriyeti kalmaz. İşte o zaman kabile devleti olur.
Hukuk özgürlük, iş, aş, sevinç, güven ve haktır. Hukuk olmazsa yönetim gücünü elinde tutanların, siyasal destekçilerinin, yandaşlarının çocukları iş, aş sahibi ve memur olurken, fakir-fukaranın ve gariban halkın çocukları işsiz ve aç kalmaz mı?
Sonrasında da otoriter baskı ve zulüm, alır başını gider.
Kaldı ki demokratik sosyal hukuk devletinde AYM’ler seçilmişlerle, atanmışların yanlış ve hatalı kararlar almaması amacıyla denetim için oluşturulmuş kurumdur.
Hiç kimse buluttan nem kapmasın. AYM’nin kararlarını tartışmasız uygulasın ve uysun. Yanan ışıktan da darbe anlamı çıkarmasın.
Yargıyı siyasallaştırmayın.