Millilik veya milliyetçilik lafla olmaz, siyasetinizin, ticaretinizin buna göre olması gerekir. Söz gelimi milli sermayeyi koruyacak, onun büyümesi, dal budak salması, uluslararası şirketlerle rekabet edebilmesi için her türlü desteği vereceksiniz. Günümüz dünyasında devletlerin büyüklüğü, gücü üretim kapasiteleri ile ölçülmektedir. Ne üretiyor, ne kadarını dünya pazarlarına sunabiliyorsunuz?
Önemli ekonomistler yıllardır inşaat ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmesi gerektiğini, krizden çıkmak için mutlaka dünya pazarlarına sunacak, döviz getirecek kalitede mallar üretmemiz gerektiğini ifade ediyorlar. Bu yapılamadığı için derin bir kriz yaşıyoruz. Araplara vatandaşlık satarak, oradan buradan kredi temin etmeye çalışarak krizden en az zayiatla çıkmaya çalışıyoruz.
Kaynaklarını doğru kullanamayan, vatandaşın hakkını hukukunu koruyamayan, parasının peşine düşmeyen bir ülke ekonomik krizlerden kolay kolay kurtulamaz. Biri gider bir başkası gelir. Vatandaşın parasından kastım, devleti dolandıranların peşine düşmek, ihalelerde şeffaflığı sağlamak, milli sermayeye öncelik vermek gibi tedbirlerdir. Söz gelimi Lübnan'lı Hariri Telekom ihalesini aldı, milyarlarca dolar para kazandı, ödemelerini yapmadan kaçıp gitti. Ekonomistler Haririnin Türkiye'ye en az 10-15 milyar dolar kazık attığını söylüyorlar. Kullandığı kredileri bile ödemeyen bu adamın ne yazık ki peşine düşülmedi. Bu tip büyük çağlı ihale ve işlerde tahkim şartı vardır. Özellikle yabancı yatırımcılar kendilerini garantiye almak için sözleşmeye tahkim şartını koyarak muhtemel bir uyuşmazlıkta kendilerini garanti altına almaya çalışırlar. Nitekim Şehir Hastaneleri ile ilgili ihalelerin hepsinde tahkim şartının bulunduğunu ve tarafların tahkim yeri olarak Londra'yı seçtiklerini gazeteler yazdı. Hariri'nin Türkiye'ye kazık attığı, bu milletin miyarlarca dolarını alıp götürdüğü kesin. Bu durumda tahkim şartını devreye koyup tahkime gitmek gerekmez mi? Bugüne kadar bu yönde bir adım atıldığına tanık olmadık. Daha önce, Hariri'nin,"bana bir şey yapamazlar, benden rüşvet alan bürokratların belgeleri bende" dediği özellikle sosyal medyada çok konuşulmuş, ne hikmetse ilgililerden bu haberlere karşı bir açıklama gelmemişti. Günümüzde sosyal medyanın psikolojik savaş araçlarından biri olduğu, yalan ve yıpratma amaçlı haberlerin daha çok bu mecrada kullanıldığını da unutmamalıyız.
Fakat mesele sadece Hariri veya Telekom olayından ibaret değil. Bu tip olaylar çoğaldıkça sosyal medyayı kullanarak vatandaşı maniple etmek isteyen çevrelerin yalan haberleri de daha inandırıcı hale geliyor. Bir müddet önce Uçak Durdurucu Sistemler için ihale yapıldı. İhaleye Yakındoğu Otomotiv-san.Tic.Ltd. Şti. ile ABD kökenli Amerikan ESCO(yerli temsilcisi (STD A.Ş.) firmaları katıldı. Bu sistemi dünyada üç firma üretebiliyor. Biri Türk sermayeli yerli ve milli şirket Yakındoğu- Otomotiv isimli firma diğer ikisi ise ABD'li ESCO ile İsveçli SCAMA isimli firmalar. Türk şirketinin bu ürün ile ilgili sertifikasyonu TRTEST A.Ş. tarafından yapılarak önemli bir ihracat kalemi olarak tescil edilmiş. Oysa ihaleye giren ABD'li firmanın (ESCO yerli temsilcisi SDT A.Ş.) bu ürün için herhangi bir sertifikası bulunmuyor. İhaleye girmek için sadece ABD Hava Kuvvetlerinden bir beyan alınmış, bu beyanın da bir anlamı yok. Ama asıl sorun bundan sonra başlıyor. İhaleye alınmaması gereken bu firma ihaleye alınıyor, Türk firması 24 Milyon dolarlık, ABD Firması 40 milyonluk bir teklif veriyor. Türk firması ihaleyi aldığını düşünürken ihale 16 milyon Dolar daha pahalı teklif veren ABD şirketine veriliyor. Yani devlet Türk firmasından 24 Milyon dolara alacağı sistemi 16 milyon Dolar daha fazla ödeme yaparak ABD'li firmadan almayı tercih ediyor. Yakındoğu-Otomotiv bu işte bir yanlışlık var diyerek ilgili itirazları yapıyor, CİMER'e yazıyor, ihale alamadıkları için değil, bu milletin 16 milyon doları fazladan ve tamamen haksız olarak ABD'ye gideceği için çırpınıp duruyor. Ama beyhude, hiç bir şey değişmiyor.Üstelik bu firmanın sahiplerini tanıyorum, CB çağırsa, devletimiz zor durumda bu işi karsız yapacaksınız dese bundan şeref duyacak insanlar. El hasıl, Bir tarafta aynı işi 24 milyona yapan milli sermaye, öbür tarafta 40 milyona yapan ABD menşeli firma. Şimdi soruyorum bu ihaleyi bu firmaya vermenin neresi milli, neresi yerli sermayeyi korumak? Başta dediğim gibi millilik bir şuur işidir, milli menfaatleri kişisel çıkarlardan, paradan üstün tutmayı gerektirir. Sn Cumhurbaşkanı bu ihaleye el atmalı bu 16 milyon fazla ödemeye niçin evet denildiğini tespit etmelidir. Unutmayalım ki, İçerideki Haririler cezalandırılmadıkça dışarıdaki Hariri'lerin üç kağıtlarından kurtulamayız.