Çocuk tecavüzlerinin ardından idam cezası bir defa daha tartışmaya açıldı. MHP ile BBP idam cezasının geri getirilmesini savunuyor. İktidar partisi de özellikle referandumda idam cezasını savunur bir görüntü sergilemişti. Son günlerde yandaş medyada da benzer yönde yayınlar yapılıyor.
İktidar bir düzenleme yapacağı zaman önce medya yoluyla toplumu alıştırıyor, arkasından amaçladığı düzenlemeyi yapıyor.
Yandaş medya ısrarla idam cezasının gerekliliği üzerine bir algı oluşturmak istediğine göre, iktidarın idam cezasının geri getirilmesi yönünde bir planının olduğunu söyleyebiliriz. (düne kadar idama karşı duran Hürriyetin bugün Japonya’da asılan kıyamet tarikatının liderini manşetten vermesine bakınız)
İdam cezası, DSP-MHP-ANAP iktidarı döneminde 3 ağustos 2002 tarihinde savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar hariç tutulmak üzere kaldırıldı. Bu, aslında Öcalan’ın asılmaması için yapılmış bir düzenlemeydi.
Türkiye, "barış zamanında" idam cezasının kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. Protokol'ünü ise, 15 Ocak 2003 tarihinde imzaladı. 6. Protokol'deki "savaş ve yakın savaş tehlikesi zamanında işlenmiş fiiller için ölüm cezası öngörülebileceği" istisnası 13. Protokol'le kaldırıldı ve ölüm cezasının her koşulda kaldırılması benimsendi. Türkiye, 13. Protokol'ü de 2004 de imzalayarak, 7 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen anayasa değişikliği ile idam cezasını büsbütün mevzuatının dışına çıkardı.
Yani idam cezasının kaldırılmasında bugün geri getirilmesini isteyen iki partinin AKP ve MHP’nin imzası var. Dün de terör vardı, bugün de var. Dün de çocuk tecavüzleri, cinsel saldırılar vardı bugün de var. Dolayısıyla şartların zorunlu hale getirdiği bir düzenleme ihtiyacından söz edilemez. Dünle bugün arasında idam cezasını gerektirecek bir fark yok. Yahut tam tersini söylemek de mümkün, bugün var olan şartlar dün de var olduğuna göre kaldırılmasını gerektiren koşullar yoktu.
Peki bu idam çığırtkanlığı niye?
24 Haziran seçimleri ile Türkiye rejim değiştirme tercihi yaptı. Dünyanın hiçbir yerinde tek adam yönetimleri muhalefete, çoğulculuğa, eleştiriye tahammül etmez. Çocuk cinayetlerinin yarattığı tepki psikolojisi üzerinden aslında onunla sınırlı kalmayacak bir düzenlemenin önü açılmak isteniyor. İdam cezası getirilirse bu asla çocuk tecavüzleri ve cinayetleri ile sınırlı kalmayacak. Nitekim, bazı partilerin söylemlerine bakıldığı zaman bu gerçek görülüyor.
İdam cezası geri getirilebilir mi, getirilebilir. Ama bunun karşılığı Türkiye’nin AİHS’ den imzasını çekmesi, AİHM düzeni dışına çıkması olur. Çünkü; AİHS’nin çekince konulamayacak maddelerinden biri de idam cezasıdır. Bir devlet Sözleşme’nin diğer maddelerini kabul ediyorum ama idam cezası ile ilgili ek protokolü kabul etmiyorum diyemez. Yeni düzeni savunanlar muhtemelen AİHS ile bağlılığı bile kendileri ve amaçladıkları hedefler için bir engel olarak gördükleri için, uygun bir gerekçe bulup bu bağdan kurtulmak istiyorlar.
Bu kanaate nerden vardığımı soranlar olabilir,2010 referandumunda temel hedef siyasetin askeri vesayetten kurtulması idi. AKP ile bağı olmayan birçok kişi ve grup bu amaçla değişiklikten yana oy kullandı. Fakat, iktidar yapılan düzenlemeleri demokrasiyi pekiştirmek için değil, kendi gücünü pekiştirmek için kullandı. İdam cezasının da aynı maksatlarla kullanılamayacağını kimse söyleyemez. Olaya çocuk tecavüzleri ve cinayetleri gibi çok haklı bir pencereden bakanların bir de meseleye bu perspektiften bakmalarında fayda var. Her düzenlemeyi gücünü tahkim etmek için kullanan bir iktidara bu silah verilmeli midir , verilmemeli midir? Konunun tartışılacağı doğru zemin budur!