4 milyon yapı kayıt mağduru, daha önce uygun şartlara sahip oldukları için aldıkları yapı kayıt belgesinin geçersiz olmasına tepki göstermeye devam ediyor. Sosyal medyada ''DepremŞartlı YapıKayıt'' etiketiyle düzenlenen etkinliğe binlerce yapı kayıt mağduru katıldı. Mağdurlar yaşadıkları sorunun seçim öncesinde çözülmesini istediklerini ve sorunun oy kullanırken alacakları kararda etkili olduğunu dile getirdi.
İmar Düzenlemesi/Yapı Kayıt Mağdurları Platformu’nun açıklaması:
3194 sayılı 3/5/1985 tarihli İmar Kanunu, kabul edildiği tarihten bugüne zaman zaman eklenen değişik maddelerle günümüz koşullarına göre uyarlanmaya çalışılsa da esasında oldukça nostaljik bir niteliği haiz ve bu sebeple çağdaş hayatın gerekliliklerine hitap etmekte yetersiz kalan bir kanundur.
Oldukça eski bir tarihe dayanan bu kanun elbette o dönemin ihtiyaçlarına ve nüfus sayısına/yoğunluğuna göre mevcudiyetini gereği gibi yerine getirmiştir. Ancak günümüz koşullarında nüfus artışı, insanların sosyal hayatlarında meydana gelen değişiklikler, salgın hastalıklar, doğal afetler, ekonomik, bürokratik sebepler karşısında ne yazık ki İmar Kanunu vatandaşa fayda sağlamayan ve bunun da ötesinde vatandaşı zor duruma sokan bir mevzuata dönüşmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 22 kez imar düzenlemesi yapıldığı bilinmektedir. Bu düzenlemeler kimi zaman imar barışı kimi zaman imar affı veyahut daha dar kapsamlı imar düzenlemeleri olarak hayata geçirilmiştir.
Bu noktada çalışmamızın kapsamı denetimli bir İmar Düzenlemesi’nin neden hayata geçirilmesi gerektiği ve bunun esasında vatandaşa ve devlete ne gibi fayda sağlayacağının değerlendirilmesi üzerine olacaktır.
1. Denetimli İmar Düzenlemesi her zaman vatandaşın yararına olmakla birlikte aynı zamanda
hazine bütçesine büyük bir katkı sağlar. Zira rayiç bedel üzerinden hesaplanan gayrimenkul
değeri üzerinden alınan harçlar ile geçmişte de hazine bütçesine çok ciddi katkıları olduğu
bilinmektedir.
2. Gerek yasal mevzuat gerekse de içtihatlar nezdinde “kaçak yapı” statüsünde olan yapılar
hukuken ekonomik bir değeri olmadığı gibi yapı olarak dahi kabul edilmemektedir. Dolayısıyla
yasal dünyada bir varlık göstermeyen bu yapılardan kaynağını her şey gibi kanunilikten alan
vergiler de bu yapılar için düzenlenememekte ve bu durum da yerel yönetimler için ciddi
miktarda yoksun kalınan gelire neden olmaktadır.
3. İmar mevzuatının oldukça eski olması günümüz koşullarına ayak uydurulmasında gerek
vatandaşa gerekse de devlete atılacak her bir adımda zorluk çıkarmakta, adeta vatandaşın ve
vatandaşına yardımcı olmak isteyen devletin elinin kolunun bağlanmasına sebepolmaktadır.
4. Yüksek katlı ve çok daireli binalarda yaşamayı kendine alışkanlık haline getirmiş vatandaş,
komşuluk ilişkilerinden bir hayli uzak kalmış ve hatta apartman hayatının getirdiği birtakım
ortak sorumluluklar karşısında mevcut komşuluk ilişkileri dahi zedelenmiştir. 2020 yılında tüm
dünyayı etkisi altına alan ve pandemi olarak ilan edilen koronavirüs salgını sonrasında tüm
dünyada insanlar literatürde “yatay mimari” olarak ifade edilen yaşam standartlarına hızla dönüş
yapmaya başlamıştır.
5. “Yatay mimari” doğrultusunda az katlı binalarda yaşamı sürdürmek birçok insan için bir nevi
çağdaş hayatın bir gerekliliği olmuşken bir yandan da eskiye dönmenin huzuru içinde eski
komşuluk ilişkilerinin yeniden canlanmasını sağlamıştır.
6. Ülkemizin deprem bölgesinin tam göbeğinde konumlanması ve ne yazık ki toprağının her bir
köşesinin yoğun fay hatlarıyla çevrili olması da “yatay mimari” oluşumunun en büyük
sebeplerinden biri olmuştur. Nitekim tarihimizin en büyük felaketlerinden biri olarak
yaşadığımız 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş depreminde 10 ilimiz ve
milyonlarca vatandaşımız çok ciddi hasarlar görmüş, bu durum ülkemizi derinden etkilemiştir.
Yaşanan bu felaket bizlere bir kez daha deprem ülkesinde yaşadığımızı acı bir şekilde
hatırlatmış ve hepimizin sonrasında aklına ürkütücü bir şekilde gelen beklenen Marmara
Depremi’ni hatırlatmıştır.
7. Yaşanan bu vahim depremde çok katlı binaların paramparça olup ufalandığı,
demirden/çimentodan ve bilumum inşaat malzemesinden çalınarak inşa edilen lüks evlerin un
ufak olduğu ve on binlerce insanımızın enkazlar altında kaldığı bize çok ağır bir ders olmuştur.
8. Depremde yüz binlerce konut yıkılmış ve milyonlarca insan aileleriyle birlikte evsiz kalmış,
deprem bölgeleri hızla boşaltılarak Türkiye’nin dört bir yanına bu bölgelerden göç başlamıştır.
Haliyle bu durum hâlihazırda ülkemizde yaşanan konut stokunu ciddi manada etkilemiş ve bu
noktada konut stoku son derece yetersiz kalmıştır.
9. Bu acı deprem bizlere bir kez daha “yatay mimari”nin önemini göstermiş ve bu noktada devletin
ve vatandaşın el ele verip gerek çağdaş hayata atılım için gerekse de bilimsel veriler
doğrultusunda imar mevzuatının güncellenmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
10. Ayrıca deprem bizlere esas verilmesi gereken önemin “yatay mimari” bir yana ruhsatlı ya da
ruhsatsız binaların arasındaki farka odaklanmamamız gerektiğini, esas önemli olanın sağlamlık
veya diğer bir ifadeyle depreme dayanıklılık olması gerektiğini göstermiştir. Nitekim depremde
ruhsatlı ve iskânlı binaların da toz tanesi gibi saçıldığı acı bir şekilde görülmüştür.
11. Konut stoku anlamda ciddi sıkıntı yaşanılan ülkemizde mevcut konutların birçoğunun oldukça
eski olması gündeme “kentsel dönüşüm” kavramını da getirmektedir. Nitekim 2018 yılında
“İmar Barışı” ifadesiyle çıkarılan ve Geçici Madde 16 olarak İmar Kanunu’na eklenen hükümde
şu ifade yer almaktadır:
“Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar
geçerlidir.”
Yukarıdaki hükümde de açıkça görülmektedir ki verilen yapı kayıt belgeleri esasında kentsel
dönüşüm uygulamalarının hayata geçirilmesi karşısında bir adım olarak düzenlenmiştir.
Nitekim yukarıda “kaçak yapı” olarak addedilen yapıların hukuk düzeninde bir varlığının
olmadığı, adeta “yokluk” yaptırımına tabi olduğundan bahsedilmiştir. Yasal olarak “yok”
hükmünde olan bu yapıların kayıt dışı olmasından dolayı kentsel dönüşüm uygulamasına
sokulması da hukuken mümkün değildir. Bu nedenle mevcut kaçak yapılar, kentsel dönüşüm
uygulamasına dâhil edilmesi amacıyla kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olmak
üzere yapı kayıt belgeleri verilerek kayıt altına alınmıştır.
12. Bu anlamda günümüzde kentsel dönüşümün; rantsal dönüşüm olarak değil yerinde dönüşüm
olarak “yatay mimari”ye yönelerek depreme dayanıklı sağlam konutlar inşa edilmesi, depremle
mücadelede ve geçmişteki gibi sosyal bağların kuvvetli olduğu nostaljik ve yenilikçi yaşamın
harmanlandığı yeni dünyada büyük bir çözüm olacaktır.
13. Yine bu noktada bir diğer sebep ise özellikle pandemiden sonra değişen sosyal hayatta
insanların müstakil evlere yönelme yönündeki artışı olmuştur. Çok katlı ve kalabalık binaların
içinde boğulan ve hem yalnız hem de kalabalık bir hayat yaşayan insanlar, pandemi sonrası
gerek sosyal gerekse sağlık nedenleriyle müstakil ve hatta mümkünse bahçeli evlere
yönelmiştir.
14. Bu yönelimin önündeki en büyük engel elbette imar mevzuatı olmuş; ancak yoğun yaşanan
pandemi nedeniyle insanlar bu mevzuatı göz ardı etmek durumunda kalmıştır. Nitekim yerel
yönetimlerce uzun yıllardır çalışma yapılmasına rağmen halen imara açılmayan ve sebeple
hukuken tarla vasfında olan taşınmazlar, imarlı olsa da bürokratik engeller nedeniyle inşaat
ruhsatı alınamayan taşınmazlar vatandaşların kendi gayrimenkulleri üzerine müstakil evlerini
yapmalarında en büyük engel olmuştur.
15. Pandemi sonrası müstakil evlere yönelik artan eğilimin karşısında insanlar bürokratik engeller
ve gerek sağlık gerekse ekonomik sebepler arasında büyük bir çıkmaza düşmüştür. Bu çıkmazın
galibi elbette sağlık ve ekonomik sebepler olmuş ve ne yazık ki vatandaşlar mevzuatsal
yükümlülükleri göz ardı etmek zorunda ve daha doğrusu çaresizliğinde kalmıştır.
16. Kendi yuvalarını inşa etme niyetinde olan insanlar elbette önce kendi ve ailelerinin canlarını
düşünerek deprem bölgesinde olmanın nedeni ve pek tabii kaliteli binalarda yaşamanın
arzusuyla inşaatlarını bizzat kendi gözetiminde, denetiminde yaptırmış veyahut inşaat
faaliyetlerinde bizzat bulunarak katkı sağlamıştır. Nitekim bu durum da yapılan binaların
deprem riski karşısında oldukça güvenilir ve sağlam bir nitelikte olmasınısağlamıştır.
17. İmar mevzuatına aykırı hareketin bir diğer sebeplerinden biri ise ne yazık ki ekonomik nedenler
olmuştur. Enflasyonun hızlı yükselişi, döviz kurlarındaki fahiş artış konut satış ve kira
fiyatlarını oldukça etkilemiş ve hatta yaşanan hızlı yükseliş karşısında kira bedellerinin bu
enflasyon karşısında her geçen gün erimesi nedeniyle ev sahipleri evlerini kiraya vermeye dahi
yanaşmamıştır. Maalesef bunun haricinde fırsatçılık yapan insanların da bu yaşanan vahim
duruma çomak sokması durumu daha da kötüleştirmiş ve vatandaşı çaresiz bırakmıştır.
18. Barınma hakkının kutsal olduğu ve Anayasal düzende de temel bir ilke olması dolayısıyla
vatandaşlar “barınma hakkı” doğrultusunda imar mevzuatına karşı çaresiz bir şekilde aykırı
hareket etmek durumunda kalmış ve atasından kalan veyahut yıllarının emeğiyle satın aldığı
toprak parçasına evini inşa etmiştir.
19. Yapılan bu inşalar, kimi zaman imarlı kimi zaman imarsız alanlarda olmuş; ancak hepsinin tek
ortak noktası “barınmak” olarak ortaya çıkmıştır. Zira ekonomik nedenler karşısında ev
kiralayamayan, satın almayı hayal dahi edemeyen vatandaş için bu durum “zorunlu hal”
olmuştur.
20. Kaldı ki ruhsatlı/iskânlı yapıların sağlam olduğuna dair mevcut durumda hiçbir bilimsel
veri bulunmamasına rağmen “kaçak” olarak addedilen ruhsatsız/ruhsata aykırı
yapıların depreme veyahut diğer doğal afetlere karşı dayanıksız olduğu yönünde
yalnızca soyut ve dayanıksız düşünceler bulunmaktadır. Aksine yapıların ruhsatlı veya
ruhsatsız sıfatları göz ardı edilerek öncelikli olarak sağlam veya sağlam olmayan
sıfatlarının değerlendirilmesi ve rant amacında olmayan bu yapıların vatandaşların
barınma hakkı kapsamında ülke ekonomisine kazandırılması gerekmektedir.
21. İmar düzenlemesini gerektiren ve çoğunlukla göz ardı edilen bir diğer husus ise sosyal
adaletsizlik konusudur. Zira evvelki yıllarda yapılan imar düzenlemeleri aynı bölgede,
mahallede, sokakta, köyde yaşayan vatandaşlar arasında ayrıma neden olmuştur. Özellikle 2018
yılında çıkarılan imar barışının günümüze oldukça yakın bir dönemde çıkarılması, aynı bölgede
yaşayan insanların da bu barıştan faydalanma yönündeki isteğinde artışa neden olmuştur ki bu
isteklerinde de son derece haklı bir konumdadır. Nitekim bir komşu imar barışından
faydalanırken diğerinin faydalanamıyor olması Anayasal zemindeki en önemli ilkelerden olan
eşitlik, sosyal adalet ilkelerini de son derece zedelemiştir.
Sonuç olarak; DENETİMLİ BİR İMAR DÜZENLEMESİ HEM DEVLETE HEM DE
VATANDAŞA BÜYÜK KATKILAR SAĞLAR. DEPREME DAYANIKLI, SAĞLAM, YATAY
MİMARİ NİTELİĞİNDEKİ MÜSTAKİL BİNALARIN RUHSATLI/RUHSATSIZ VEYA
İSKÂNLI/İSKÂNSIZ AYRIMI YAPILMAKSIZIN KAYIT ALTINA ALINMASI ÜLKEMİZ
AÇISINDAN MİLLİ SERVET KAZANCI OLACAK VE VATANDAŞI ÇOK
RAHATLATACAKTIR.
İMAR DÜZENLEMESİ/YAPI KAYIT MAĞDURLARI PLATFORM
Avukat Sevin Nar da mağdur olduğunu anlatarak dikkat çeken açıklamalarda bulundu.