Devletin varlık nedeni adalettir. Adaletin olmadığı yerde devlet varlığı yük haline gelen bir aygıta dönüşür, vatandaşın sırtına sopa olur.
Partili başkanlık sistemi ile birlikte yargı da -kendinin her şeyin başı olması gerektiğine inanan- Cumhurbaşkanına bağlandı. CB Partili olunca, yargı erki de bu sistemin tabii bir sonucu olarak partileşti. Özellikle siyasi davalar birer parti yargılamasına dönüştü. AKP kimi hedef gösterdiyse yargı onu kriminalize etti.
Bunun son örneği CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu.
Kaftancıoğlu, "kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret" "Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılamak" ve "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlarından ceza aldı.
Öncelikle şunun altını çizmekte fayda var, hukuk devletinde hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur. Herkes iş ve eylemlerinden sorumludur. Kanunlar geneldir ve suç olan bir fiil herkes için suçtur. Kaftancıoğlu bir suç işlemişse elbette hukuki karşılığı neyse onu görecektir. Ama aynı şeyi başkaları yapıyor, herhangi bir soruşturmanın muhatabı olmuyorlarsa orada yargı adalete değil, siyasete çalışıyor demektir.
Kaftancıoğlu'na yöneltilen suçlamalardan biri " Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılamaktı." Bu suçu hangi söz veya davranışından dolayı işlemiş bilemiyorum. Ama şunu biliyorum, mesela yandaş gazeteci Hilal Kaplan daha önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti için,"Katil değil, seri katil" ifadesini kullanmıştı. Bu ifadeler devleti alenen aşağılamasına rağmen hiç bir soruşturmanın konusu olmadı. İşte problem burada başlıyor, kimse suç işleyene karışmayın demiyor, suçlular arasında ayrım yapmayın, adaleti eşit uygulayın, intikam hukukunu bırakın diyor.Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaybedilmeseydi bu dava olur muydu?
Bu girizgahtan sonra şu eleştirileri duyar gibiyim, "ama Kaftancıoğlu'nun terör örgütünü övmeye yönelik paylaşımları var."
Kaftancıoğlu, bu iddiadan ceza almadı, demek ki bu paylaşımlarda -bu yargı bile- öyle bir şey bulamadı. Diyelim ki var, çözüm sürecinde APO'ya övgüler dizen AKP'lileri saysam bir ansiklopedi kadar isim çıkar. Niçin bazı şeyleri işimize gelenlere yapıştırıyoruz da işimize gelmeyenlere hiç yakıştırmıyoruz.
Çözüm sürecinde PKK ile kurulan masa, eğer bu ülkede yargı varsa, hukukun kırıntısı kalmışsa er geç yargı önüne getirilecektir. O zaman yapılanlar aşikar olunca Kaftancıoğlu gibilerin, bazılarının yanında çok masum kaldığı görülecektir. Pervin Buldan boşuna mı," bize verdiğiniz sözleri, vaatleri açıklarız" diyerek iktidarı tehdit ediyor. Ortada vatandaşın rahatsız olmayacağı, normal işleyen bir süreç varsa bu tehdit niye? Demek ki vatandaşın hazmedemeyeceği sözler verildi, şimdi HDP' de -açıklarız- diyerek onu kullanıyor.
Adil olmak, kendimize yapılanlar için adalet istemek değildir. Adil olmak, en karşı olduklarımıza bile yanlış yapıldığında kendimize yapılmış gibi karşı çıkmaktır. Başkasının hukukunu savunmak kendi hukukumuzu savunmaktan daha asil bir davranıştır. Kendimiz için istediğimizi siyasi rakiplerimiz veya farklı düşünenler için istemiyorsak adalet eğil, ayrıcalık istiyoruz demektir.
CB eleştirilmez diye bir kaide mi var? Bir kişi aynı zamanda parti başkanıysa, her türlü eleştiriyi sineye çekmek zorundadır. Eleştiriden korkmak, kişinin kendinden, yaptıklarından korkması demektir. Doğru işler yapmış, hep doğru çizgide kalmış olanların eleştiriden bir korkusu olamaz. Korku suçluların işidir.İntikam hukuku adalete değil, zulme vasıta olur. Bugün onu kullananlar, yarın onun kurbanı olurlar.