Yazılan köşe yazıları ve yapılan yorumlara baktığımda İran meselesinin aslının anlaşılmadığını gördüm. Bazıları İran’ın jeostratejik ve jeopolitik konumu nedeniyle cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın söylediği şiirden ürktüğünü, bazılarımız ise Türk Ordusunun Tebriz’e gireceğinden ürktüğünü belirtmişler. Fakat bize göre İran’ın asıl korktuğu mesele başka. Ne mi? Gelin anlatalım..
Bilindiği üzere yaklaşık son bin yıldır Türklerin yönettiği ve bölge edebiyatının merkezi olan İran Coğrafyası aşağı yukarı 100 senedir İngiliz ve Rus destekli darbeyle iktidara gelen Farslar tarafından yönetilmekte. Kaçar hanedanlığının basiretsiz yönetimi sonrası ülke maalesef İngiliz ve Rusların eliyle Fars hegemonyasına verilmişti. Tabii bunda Kaçarların emperyalizme ayak diremesi de etkili olan nedenlerden biriydi.
Karabağ’ın işgali sırasında Ermenilere örtülü destek veren Fars molla rejiminin, Karabağ’ın kurtarılması savaşındaki sessizliği ve yine örtülü Ermenistan desteğinin temel nedeni, Türkiye ve Azerbaycan coğrafyasının bir ve beraber olmasından korktuğu içindir. Cumhurbaşkanımızın okuduğu şiir de aslında Azerbaycan’ın birbirinden koparılıp, güneyinin ırkçı Fars rejimine, kuzeyinin ise Sovyetlere bırakılması hasebiyle parçalanmasına vurgu idi.
Fars diplomatların ve milletvekillerinin cumhurbaşkanımıza yaptığı çirkin ve bayağı saldırıların arkasındaki korku esasen İran Coğrafyasının yönetimini elinde tutan farsların Türk uyanışına engel olamama ve iktidarı kaybetme korkusudur. İran’da çoğunluk olmamasına rağmen özellikle son kırk senedir modern Şia kılıfıyla tektipleştirme projesine devam eden molla rejimi, Türk, Fars, Arap, Kürt ayrımı yapmıyoruz, herkes bizim gözümüzde İranlı’dır söyleminde bulunsa da devletteki egemen ırk ve ideolojinin temelinin Fars Milliyetçiliği olduğunu gizlemeye çalışmakta. Bu Şia aldatmacasına Kuzey Azerbaycanlılar uzun yıllar önce dur demişler fakat Güney Azerbaycan’daki Türkler Fars baskısını kıramamışlardı. Artık Güney Azerbaycanlı Türkler de mezhepçilik adı altında Büyük Türk kucaklaşmasını engelleyen Farslara başkaldırmaktadırlar.
İngiliz ve Rus destekli darbeyle iktidara gelen Rıza Han ile başlayan ‘Ari ırk’ projesi oğlu Muhammed Rıza Şah ile devam etmiş, binlerce yıllık Pers Mitolojisi neredeyse resmi ideoloji yapılarak herkesin İranlı olduğuna vurgu yapılmıştı. Binaen aleyh Ermeniler bu teoride akraba ırk olarak görüldüğü için aynı dinden olmamalarına rağmen korunup kollanması inancı bilinçaltlarına işlemişti. Tabi daha da önemlisi ülkedeki yaklaşık %45’lik Türk Nüfusunu ise aslında Fars olmakla itham etmişler, Moğolların bu farslara zorla Türkçe öğrettiğini propaganda yapmışlardı. İran’ın bu resmi tarih anlayışının tutarsızlığının, Moğolların Türkçe değil Moğolca konuştuğunu bilen tarihçiler için gülünç gözüktüğünü ifade etmeme gerek yok tabi ki.
Bu çalışmaların İslam dışı olduğunu vurgulayarak devrimle ülkenin yönetimini ele geçiren mollalar Şia kılıfı altında Türklerin milli benliklerinden uzaklaşması için çalışmışlardır. Buna mukabil Hamid Nutki, Cevad Heyet gibi İran’da Türk diye bir toplum da vardır deme cesaretini gösteren bazı aydınlar çıksa da devletin baskısı altında ezilmişler, vefat ettiklerinde kabirleri dahi kuzey Azerbaycan veya Türkiye’ye defnedilmek zorunda kalınmıştı.
Şah rejimini tiranlıkla suçlayan mollalar, zamanla kendileri de tiranlaşmış ve kendilerinden olmayan herkesi ezmişlerdir. Bu minvalde Türklerin tekrar bir olup kuzey Azerbaycan ile birleşerek İran coğrafyasında tekrar egemen olmalarını, tekrar bölgenin refaha ve huzura kavuşmasını istememektedirler. Bu mollaların işine gelmeyeceği gibi ne gariptir ki batılı bazı devletler ve Rusya’nın da işine gelmemektedir.
Ahmedinejad’ın Afgansitan ve Irak’ta A.B.D.’ye yardım ettiklerini ama karşılığında öcü muamelesi gördüklerini ifade ettiği açıklamalar aslında her şeyi gözler önüne sermekte. İslam Coğrafyası’ndaki en büyük virüs günümüzde ortalığı kasıp kavuran koronavirüs değil, İran ve Suudi Paganizmidir. İkisi de biri zahiri biri batıni bir şekilde emperyalizme hizmet etmektedirler. En büyük amaçlarından biri de mankurtlaşan Türk Coğrafyası’nın yeniden dilde, fikirde ve işte birlik olmasını engellemektir.
Netice itibariyle orta doğuda tekrar huzuru ve refahı engellemektir. Bu, İran’a verilen uluslararası bir roldür. İran’ın bu denli deliye dönmüş bir şekilde çirkefleşmesinin temel nedeni budur.