1975-2015 yıllarında Dışişleri Bakanlığı'nın Merkez ve Dış Teşkilatında, Belçika, İran, Almanya’da (2 defa), Polonya, Gürcistan, Ukrayna, ABD (2 defa) ve Avustralya'da, toplam 40 yıl görev yaptım.
Aralık-1978 yılında Türkiye'nin Tebriz Başkonsolosluğunu ziyaret ettim.
Tebriz Başkonsolosluğumuzda Mahalli Kâtip olarak 42 yıldır çalışan 1918 doğumlu Cemşid Çaycı ile tanışma fırsatını buldum.
Çaycı, arşiv ve tarihi bilgilere meraklı olduğumu öğrenince bana bazı özel bilgiler verdi.
1978 yılında Çaycı tarafından şahsıma verilen özel bilgiler çerçevesinde eski İran Şahı Rıza Pehlevi ile ilgili bazı tarihi bilgileri okuyucularımızla paylaşmak istedim.
1925 yılında Türk kökenli KACAR Hanedanını devirerek Şahlığını ilan eden Rıza Şah Pehlevi (1878-1944) okuma-yazma bilmemektedir.
Rıza Şah Pehlevi'nin validesi Türk olup, ileri düzeyde Türkçe konuşabilmektedir.
Rıza Şah Pehlevi, delikanlılık çağında ve gariban bir genç iken Osmanlı İmparatorluğu'nun Tebriz Şehbenderliğinde yani Konsolosluğunda bir süre “Kavas” yani “Odacı” olarak çalışmış, daha sonra Rus Kazak gönüllü alayına er olarak yazılmış.
Gözü pek bir asker olan Pehlevi, zamanla Onbaşı, Çavuş, Başçavuş ve hatta Albay'lığa kadar orduda hızla yükselmiş ve İran Savunma Bakanlığına Bakan olarak atanmıştır.
Atatürk, Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Muhittin Paşa aracılığıyla Rıza Şah Pehlevi ile yakın dostluk kurmuş ve İran'da Cumhuriyet ilan etmesini telkin ve tavsiye etmiştir.
Konuya olumlu yaklaşan Rıza Sah Pehlevi, İngilizlerin ve Mollaların muhalefetinden çekindiği için İran'da Cumhuriyeti ilan edememiştir.
Rıza Şah Pehlevi, Atatürk'ün davetine icabet ederek 1934 yılında Türkiye'yi resmen ziyaret etmiştir.
İngiltere, Rıza Şah Pehlevi'nin Almanya yanlısı bir politika izlemesinden son derece rahatsız olmuş ve 16 Eylül 1941'de tahttan, istifa görünümlü bir dilekçe ile uzaklaştırılmış, önce Hint Okyanusundaki Moritus Adasına kısa bir süre sonra da Güney Afrika'ya Johannesburg'a gönderilmiş ve 26 Temmuz 1944 tarihinde Johannesburg'da vefat etmiştir.
Sürgüne gönderilen Rıza Şah Pehlevi'nin yerine oğlu Muhammed Rıza Şah Pehlevi (1919-1980) tahta geçmiştir.
İran 1941 yılında İngilizler ve Sovyetler tarafından işgal edilmiştir.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi'nin (1919-1980) babaannesi yani Anadolu deyimi ile ebesi, kendi anası ve 3'üncü eşi Farah Pehlevi’de Tebrizli bir Türk Hanımefendi olmasına rağmen, Türkiye'ye karşı bir kompleksi ve düşmanlığı vardı.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi, ilk evliliğini henüz 20 yaşında iken Mısır Kralı Fuad'ın kızı ve Kral Faruk'un 18 yaşındaki kız kardeşi Prenses Fevziye ile 1939 yılında yapmıştır.
Bu evlilikten Prenses Şehnaz dünyaya gelmiş ve daha sonra boşanmışlardır.
Rıza Şah Pehlevi (1878-1944) , 2'nci Dünya Savaşında Alman yanlısı politika izlediği gerekçesiyle İngilizler ve SSCB tarafından 1941 yılında önce Mauritius Adasına ve daha sonra da Güney Afrika'ya sürgüne gönderilmiş ve orada 1944 yılında vefat etmiştir.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi (1919-1980) ikinci evliliğini 1951 yılında Bahtiyari Aşiretinden anası Rus ve Alman kırması olan Prenses Süreyya ile yapmış, Prenses Süreyya çocuk yani veliaht doğuramadığı için bu evlilik de sona ermiştir.
Tebriz Türklerinden Muhammed Musaddık'ın Başbakanlığı döneminde yabancı petrol şirketleri millileştirildi.
Sokak gösterileri başladı ve Muhammed Rıza Şah Pehlevi beraberinde ikinci eşi Prenses Süreyya olduğu halde Bağdat üzerinden Roma'ya kaçtı.
AJAX Operasyonuyla General Zahidi, Muhammed Rıza Şah Pehlevi'yi Roma'dan tekrar Tahran'a getirdi ve tahta oturttu.
General Zahidi'nin bu yardımına bir cemile olarak İran Şahı Muhammed Rıza Şah Pehlevi Prenses Fevziye'den olan kızı Prenses Şehnaz'ı General Zahidi'nin oğlu Ardeşir Zahidi ile evlendirdi. Ardeşir Zahidi daha sonra Prenses Şehnaz'dan boşanmıştır.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi 1959 yılında Tebrizli bir Türk Albay'ın kızı olan Farah Diba ile 3'üncü ve son evliliğini yapmıştır.
Farah Diba 2 kız ve 2 oğlan doğurmuştur.
"Beyaz Devrim" 1963'de başlamış ve fakat bu devrime Ayetullah Humeyni ve din adamları karşı çıkmıştır.
Şah'ın Humeyni'yi idam etmemesi için Azerbaycan Türkü ve aslen Tebrizli olan Ayetullah Kazım Şeriatmedari Din Konseyini acilen toplantıya çağırarak o zaman Hüccetülislam unvanında olan Humeyni'ye Ayetullah unvanını vermiş ve bu vesileyle Humeyni idamdan kurtulmuştur.(İran Anayasasına göre Ayetullahlar idam edilemiyor).
Mart-1975'de Cezayir Devlet Başkanı Huari Bumedyen'in arabuluculuğuyla OPEC toplantısında İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ve Irak Devrim Komuta Konseyi Başkan Yardımcısı Saddam Hüseyin (1975'de Saddam Hüseyin henüz Devlet Başkanı değildi) ile sınır ihtilafında anlaşmaya vardılar.
Cezayir anlaşmasına karşılık İran Molla Mustafa Barzani'ye verdiği her türlü desteği geri çekti.
1975 yılında Barzani ve Peşmergeleri İran'a iltica ettiler.
Molla Mustafa Barzani İran'da sürgünde iken akciğer kanserine yakalandı ve ABD'ye tedaviye gitti. Mart-1979'de ABD'de vefat etti.
Molla Mustafa Barzani'nin cenazesi İran'ın Üşneviye kentinde toprağa verildi.
Barzani'nin cenaze törenine ben de bizzat katıldım.(Molla Mustafa Barzani'nin mezarı daha sonra Kuzey Irak'a nakledilmiştir.)
Urumiye'de görevli olduğum sürede İran Kürdistan Demokratik Partisi Genel Sekreteri Dr.Abdurrahman Kasımlu ile Urumiye'de ve Mahabad'da bir-kaç defa görüştüm.
Humeyni 1964'de önce Ankara, Bursa ve daha sonra Necef'e (Irak) sürgüne gönderildi.
Humeyni uzun sure Necef'de sürgün hayatı yaşadı.
Ayetullah Humeyni, 1978'de Necef'ten Paris'e gitti ve 1 Şubat 1979'da Tahran'a döndü.
1980 yılında 8 yıl süren Irak-İran Savaşı başladı.
Her iki taraf eski sınırlar üzerinde ateşkes anlaşması imzaladılar.
İran ve Irak arasında bugüne kadar bir barış antlaşması imzalanmamıştır.
Yani teknik olarak iki taraf halen savaş halindedir diyebiliriz.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi’nin eski damadı İran Dışişleri eski Bakanı ve Liz Taylor'un sevgilisi Büyükelçi Ardeşir Zahidi benim de tesadüfen şahit olduğum bir olayla Kasım 1979 yılında “Molla” kılığında Doğubeyazıt Kaymakam'ı değerli dostum Bekir Tunç'un konutunda Türkiye'ye resmen iltica etti.
Büyükelçi Zahidi halen İsviçre’nin Montrö kentinde yaşamaktadır.
1978-1982 yıllarında Türkiye'nin Urumiye Başkonsolosluğunda diplomat olarak görev yaptım.
Ekim-1979 yılında ABD'nin Tahran Büyükelçiliği'nin İranlı öğrenciler tarafından işgal edileceğini tesadüfen öğrendim ve keyfiyeti bir kripto telgrafla Tahran Büyükelçiliğimize bildirdim.
İstihbarat bilgim ciddiye alınmadığı gibi bir de Büyükelçiliğin 2'nci adamı tarafından da azarlandım.
10 gün sonra ABD'nin Tahran Büyükelçiliği işgal edildi.
İran, Kürt sorunu ve Dışişleri Bakanlığıyla ilgili anlatabileceğim pek-çok malzeme var.
İran hatıralarımı peyderpey değerli okuyucularımla paylaşmaya devam edeceğim.