İran’ın Orta Asya ve Kafkasya’ya Yönelik Politikaları - 1

Abone Ol

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden ve kuzeyiyle, doğusunda sekiz yeni devletin (Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan) bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, İran’ın öncelikli ilgi odakları Hazar Havzası ve Tacikistan oldu. Tahran’ın bölgeye yönelik politikası, bu nirengi noktalarına göre belirlendi. İran, Hazar’daki petrol ve gazın olabildiğinde geç global piyasalara ulaşmasını hedefledi. Azerbaycan’ın ve Türkmenistan’ın zenginleşmesini istemiyordu. Tahran, Azerbaycan'daki gelişmelerin, İran’ın kuzeybatısında ikamet eden 30 milyon Türk arasında ayrılıkçı duyguların artmasına neden olabileceğinden çekiniyordu. Bu seviye de olmasa da, dört Horasan eyaletine yayılmış olan Türkmen nüfusun Türkmenistan’la yakınlık hissetmelerini riskli görüyordu. Türkmenlerin Sünni olması, başlı başına dezavantajdı. Böylece Kafkasya ile Orta Asya'ya yönelik İran politikası, nüfuzunu yayma, güvenlik ve toprak bütünlüğünü devam ettirme arasında denge kurmaya çalışmıştır. Tahran, kendisi de petrol ve gaz sattığından fiyatların düşmesinden çekiniyordu. Hepsinden önemlisi batılı şirketlerin Hazar’a yatırım yapmasını, ABD’nin kendisini kuşatması olarak görüyordu. Tahran, uzun süre Hazar’ın statüsü sorununda bu nedenle uzlaşılamaz çizgi takip etti. Tüm gayretine rağmen Azerbaycan’ın hedeflerine ulaşması üzerine, bu stratejiyi terk etti. Yeni stratejisi komşularındaki petrol ve gazdan gelir elde etmekti. İran’ın ilk yıllarda takip ettiği strateji Azerbaycan’ı engelleyemedi ama Hazar geçişli nakil hatları yapılmasını önledi. Dolayısıyla Kazakistan ve Türkmenistan, enerji ihracatında çok istemelerine rağmen Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşamayınca Çin’e yöneldiler. Böylece Tahran, Orta Asya’da Türkiye yerine Çin’in ağırlık kurmasını sağladı. İran, aynı dili konuştuğu Tacikistan’ı önceleyerek, halkı Müslüman olan devletlerde Şiilik propagandasına yöneldi. Fakat Şiilik propagandasına yoğun tepkiler gelince bu çalışmaları sonlandırarak ekonomik, ticari ve kültürel ilişkileri geliştirmeye yöneldi.

İran, SSCB’nin dağılması ve yeni devletlerin kurulmasıyla genişlemiş olan jeopolitik ve ekonomik potansiyele bağlı olarak, kendisine uygun ve güçlü bir rol saptamaya çalıştı. İran, ortaya çıkan yeni yapılanmayı, uluslararası arenadaki yalnızlığından sıyrılabilmek için kullanabileceği bir fırsat olarak algılamıştır. Ayrıca, dağılmanın ardından etkinliği ve gücü üst seviyeye çıkan Türkiye karşısında yeni stratejiler geliştirmek zorunda kalmış ve bu endişelerle önce Rusya, sonra Çin’le ittifak içine girmiştir. Beyaz Sarayın, Türk devletleriyle ilişkilerde müttefik olarak Türkiye'yi kabul etmesi, İran’ı Rusya’yla olan ittifakını güçlendirmeye itti.

     İran’ın en büyük sorunu, uluslararası politikadan izole edilmesi ve dış ilişkilerinde yalnızlık çekmesidir. Her ne kadar iktidarın ılımlıların eline geçtiği dönemlerde, uluslararası ilişkilerde yumuşama yaşansa da, dini liderliğin daima etkin olması nedeniyle, uluslararası kamuoyunun rejime olan kuşkulu yaklaşımı devam etti. Zaten yönetim, ılımlılarla muhafazakarlar arasında sürekli el değiştirmektedir. Stratejileri ve uzun vadeli politikaları dini liderlik belirlemektedir.

Gürcistan dışındaki Kafkasya ve Orta Asya devletlerinin açık denizlere ulaşımları yoktur. Kıta içine sıkışıp kalmış olmaları temel sorunlarıdır. Orta Asya devletlerinin bu sıkışıklıklarını aşmaları için iki seçenekleri var; Rusya ve İran. Rusya’ya olan bağımlılıklarını en aza indirmeye çalışan ve dış politika seçeneklerini artırma konusunda son derece istekli olan Orta Asya devletleri açısından, İran’ın coğrafi konumu avantaj olarak ortaya çıkmaktadır. Tahran’ın, kendisini bölgenin global pazarlara ulaşmasında köprü olarak değerlendirdiği açıktır.   İran’ın kara ve demir yollarının Türkistan’a ve Kafkasya’ya kadar uzanması, Basra Körfezi ve Umman Denizi kıyılarındaki limanları, son yıllarda İran’la bölge ülkeleri arasında transit geçiş bağlamında iş birliğinin artmasına zemin hazırlamıştır. İran’ın ekonomik ve siyasi faaliyetlerinin temelinde, transit ülke olmasının yarattığı psikolojik ve pratik avantaj yatmaktadır.  İran’ın bölgeye en yakın limanlara sahip olması, bu ülkeye, hidrokarbon nakliyatı konusunda üstünlük sağlamaktadır. Türkistan enerji kaynaklarının global pazarlara ulaştırılması, bu ülkelerin en temel sorunlarından birini oluşturmaktadır. İran bu bakımdan Türkistan cumhuriyetleri açısından caziptir. Tahran, Hazar’ın doğal kaynaklarının rotası olmak konusundaki istekliliğini her fırsatta dile getirmektedir.