Irkçı Fars Rejimi Neden Türklere Oynamaya Başladı?

Abone Ol

İran’da cumhurbaşkanı adayları arasındaki Azeriler/Türkler ve Azerice/Türkçe tartışmaları son dönemde ülkemizde de ilgi uyandırmaya başladı. Bu tabi ki bizi tatmin etmese de umut verici. Çünkü İran bizim Anadolu’dan önceki yurdumuz ve son yüz yıla kadar Türklerin yönettiği bir ülkedir.

Peki Çehreganlı’nın vekilliğini çok görenler, Musevî’nin cumhurbaşkanlığını engelleyenler, Âlemî’nin vekilliğini yetersiz bulanlar, Türklere neden bu denli oynamaya başladı sizce?

İran’da siyasal partiler yok gibi bir şey. Yani birkaç tane var ama bunlar rejime demokratik görünüm verme çabalarından öteye gitmemiştir hiçbir zaman. Seçimlerde de parti adayı gibi birşey söz konusu değil zaten. Genel olarak iki kanat üzerinden oynanıyor seçim tiyatrosu: muhafazakarlar ve reformcular!

İran’da cumhurbaşkanlığına aday olabilmek için bazı şartlar vardır. Bunlar arasında İran vatandaşı olmak, Müslüman/Şii olmak, rehbere (dini lidere) ve dini değerlere bağlı olmak, en az lise mezunu olmak, sicili temiz olmak vb. Aday olmak isteyen kişi Anayasayı Koruyucu Şurası’na başvurur ve kabul edilip edilmeyeceğini bekler. Daha sonra şayet kabul görürse propaganda faaliyetlerine başlar. Buradan her adayın hakim rejim ve yönetimin güdümünde olması gerektiğini anlıyoruz. Fakat bu sürecin seçime bir iki ay kala gerçekleşmesi seçimlerin çok da demokratik bir ortamda olmadığını gösteriyor.

Seçimlere katılım, devrimin ilk yıllarının haricinde 95’deki Hatemi ve 2009’daki Musevi’nin seçimlerinde artış göstermiş, diğerlerinde hiçbir zaman yüzde altmışı geçmemiştir. Ülkenin başkenti Tahran ve bunlara ek olarak Tebriz ve Sanandaj’da katılım hep düşük olmuş; bunlara mukabil Urmiye, Kerman ve Semnan’da katılım yüksek olmuştur. Türk şehri olan Urmiye’de katılımın yüksek olması rejim tarafından yerleştirilen Kürt nüfusunun seçimi kazanmaması için Türkler’in yoğun katılım göstermesinden dolayıdır. Zira kent konseyi seçimleri ile cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı gün olmakta. Kent konseyi seçimlerine giden halk cumhurbaşkanlığı seçimine de oy kullanmakta.

Bugün de yapılan kamuoyu yoklamaları ve anketlerde katılımın yaklaşık yüzde 38 olacağı yönünde bir beklenti var. Geçen yılki parlamento seçimlerinde de bu oran yüzde 40 civarı idi.

İran’daki en ilginç meselelerden bir tanesi de İran’da ikametgaha göre oy kullanılmamakta. Yani her seçim yer yer on binleri bulan seçmen transferleri ile bir kaç şehirde manipülasyonlar söz konusu.

Seçimlerdeki katılım oranlarına da yansıyan durumu özetlemek gerekirse ülkenin kuzey batısı rejimden tamamen kopmuş vaziyette. Türklerin Fars molla rejiminden gün geçtikçe daha fazla ayrılması, Şii propagandalardan ziyade Türk oldukları için ezilmeleri nedeniyle Türklüğe sarılmaları; rejimi oldukça korkutmuş, bu nedenle de rejim, demokratik olarak Türkleri rejime entegre etmeye çalışmaktadırlar. Rejim bunun ülkenin geneline özellikle de kuzeyine ve batısına da yayılacağından korkulmakta. Ülke olarak seçimlere katılımın düşük olması antidemokratik bir ülke olunduğu izlenimini de kuvvetlendirmekte, bu sorunu çözmek için çalışılmaktadır. Zaten rejimin onayından geçen adaylar sahte muhalefet tiyatrolarıyla halkı sandığa getirmek için Rehber’in verdiği emri uygulamaktalar.

Mehrelizade’nin, rejimin İran’da Türk ve Türkçe yoktur söylem ve ideolojisine rağmen Türk ve Türkçe vardır demesi rejim açısından ileri gitmiş bir açıklama olarak da yorumlanabilir.

Bunlara ek olarak Biden’in; Erdoğan ile 14 haziranda buluşup Karabağ’da ciddi gövde gösterisi yapan Türkiye ile Suriye, Libya, Karabağ ve İran konularını görüşeceğini söylemesi de konuyla ilgisiz değil. Gücüyle Türkiye bölgede İran, Rusya, Avrupa Birliği ve ABD tarafından yanlarında olmasını istedikleri ciddi bir güç haline geldi. ABD ve Avrupa Birliği, Türkiye olmadan Rusya ve Çin bloğuna karşı başarısız olunacağını anladığından Türkiye ile Ukrayna, Karabağ, Suriye, Libya ve İran konularında uzlaşı arayışı içerisine girmiş bulunmakta. Tabi bu durum yıllarca batılı güçlerin oyunlarında figüranlık yapan İran’ı korkutmak ve Türk’leri kazanmaya itmek için şimdilik yeterli bir sebep.

Şartlar ve ortam, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Türkiye Türklerini bir kader birliğine itmiş; bu da Yavuz ve Şah İsmail’den beridir gelen mezhepçilik yüzünden yaşanan parçalanmışlıkları bertaraf etmelerini sağlamıştır. Umarız ki bu durum daha da hızlı bir şekilde ilerlemeye devam eder ve bölgedeki üç ülke; üç devlet, tek millet olma yolunda daha hızlı yol alır.