Gündem

İskilipli Atıf tartışmaları ve Ülkücü bakış 'İskilipli Atıf’ın ilk defa göreceğiniz defin görüntüleri'

Abone Ol

İSKİLİPLİ ATIF’IN DEFİN GÖRÜNTÜLERİ

İskilipli Atıf'ın kabrinin 22 Nisan 2008 tarihinde Fazilet Partisi Hatay eski milletvekili Dr. Mehmet Sılay tarafından İskilip’e getirildiği ve o tarihte İskilip Belediye Başkanı olan Orhan Öztürk’le birlikte defnedildiği ortaya çıkmıştı.

İskilipli Atıf, Ankara İstiklal Mahkemesi kararıyla 4 Şubat 1926'da idam edildi. İlk olarak Mamak Mezarlığı'nın 'kimsesizler' bölümüne defnedildi, 1954'de ise Gülveren ile Çinçin arasındaki asri mezarlığa taşındı.

Mahkemede zabıt kâtipliği yapan ve İskilipli Atıf'ın idam ve defninde bulunan bir kişinin oğluna bıraktığı vasiyet ile kaybolan mezar 2000 yılında bulundu.

Hatay eski milletvekili Mehmet Sılay DNA sonuçları kemiklerin İskilipli Atıf'a ait olduğunu doğrulayınca, kemikleri kendi aracıyla İskilip’e götürdü.

O tarihte İskilip Belediye Başkanı olan Orhan Öztürk ile birlikte ikindi namazının ardından cenaze namazı kılınarak İskilip’e defnedildi.

İSKİLİPLİ ATIF'I ANMAK DALÂLETİ VE HATTA HIYANETİ

Habererk yazarlarından Burak Candaş’ın yayınlanan yazısında “Gün geçmiyor ki ülke gündemini yeni bir gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içeren bir olay işgal etmesin. Şimdi de tescilli hain İskilipli Atıf'ı anma modası hortladı. Hem de Valilik düzeyinde!

Evet yanlış duymadınız. Çorum Valiliği, “İskilipli Mehmet Atıf Hoca şehadetinin 95. yıldönümünde mezarı başında dualarla anıldı.” paylaşımı ile ülkede yeni bir gündem oluşturdu. Hani olur ya, “Valiliğin Twitter ve diğer sosyal medya hesaplarını kullanan kişinin bilgisizliği nedeniyle bir paylaşımdır. Belki Vali bu anma işinin içinde yoktur.” diye düşünerek bu konuda Vali Mustafa Çiftçi’nin kendi beyanlarını aradım. Maalesef fazla iyi niyetli düşündüğümü görüp, ülkem adına endişelendim. Çünkü Vali Çiftçi de aynı şeyleri söylemiş.

Peki kim bu İskilipli Atıf Hoca? Bunu kimler, neden sahiplenir? İskilipli Atıf bir mağdur mudur, hain midir? Şimdi bu sorunun cevabını arayalım.

Çorum’un İskilip ilçesinin Tophane Köyü’nde 1876’da yani I. Meşrutiyet’in ilân edildiği yıl dünyaya geldi. Soyu baba tarafından Akkoyunlu aşiretine dayanır. Darülfünun'da (bugünkü İstanbul üniversitesinde) ilahiyat okumuş. II. Abdülhamid döneminde dengesiz davranışları yüzünden Bodrum'a sürüldü, burada usüle aykırı para toplama suçundan dolayı yakalandı, yüklendiği para ve sahte pasaport ile Kırım’a kaçtı ve ancak II. Meşrutiyet’in ilanına yakın günlerde İstanbul'a dönebilmiş. Ancak II. Meşrutiyet’e de karşı çıkmıştır. 1909’daki 31 Mart İsyanı'nda Beyazıt Meydanında "Din elden gidiyor, başında fes olanlar kafirdir, kafirlerin kellesini kesin" bağrışları yüzünden İngiliz provokasyonuna destek verdiği için tutuklandı. Cezası idamdı ama Osmanlı'da teamül olarak müderrislere idam cezası verilemiyordu, bir haftalık hapisten sonra serbest bırakıldı. Yine de rahat durmamış, 1913’te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa Suikastıyla ilgisi nedeniyle suçlanıp Sinop'a sürülmüştür.

I.Cihan Harbi sonrası Mondros Mütarekesi ile başlayan teslimiyet sürecinde 1919’da, başkanlığını yine tescilli Türk düşmanı ve vatan haini Mustafa Sabri'nin yaptığı, daha sonra kendisinin başkan olacağı Müderrisler Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almış. Güya müderrislerin yani günümüz profesör, doçent gibi akademisyen kadroların haklarını savunacak olan bu cemiyet, aynı yılın sonunda hepinizin yakından tanıdığı “Teâli İslâm Cemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyetin Milli Mücadele sürecindeki ihanetini mutlaka duymuşsunuzdur. İngiliz işgalini destekleyen bu cemiyet, azılı bir İttihatçı düşmanlığı ile paralel olarak Milli Mücadeleye de düşman olup, İngiliz Muhipler Cemiyeti ile de işbirliği içindedir. Çünkü Mustafa Sabri haini, hem Teâli İslâm Cemiyeti’nin ikinci başkanı, hem de İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin fahrî başkanıdır. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusu bir başka tescilli hain Sait Molla gözükse de, cemiyetin perde arkasındaki lideri İngiliz ajanı Rahip Frew'dur.

İskilipli Atıf’ın Teâli İslâm Cemiyeti, Milli Mücadeleye karşı propaganda yapmak üzere Anadolu’ya birçok üyesini göndermiş, halkı Kuvayı Milliye aleyhine isyana teşvik etmiştir. Vahdettin'in Kuvayı Milliye hareketini bir isyan hareketi olarak tanımlayıp, Damat Ferit'i Sadrazam, Dürrizade Abdullah’ı şeyhülislam olarak görevlendirmesi sonrası bu Müderrisler Cemiyeti görünümlü ihanet şebekesi ise öyle bir bildiri yayınlamış ki, bu bildiride halkı işgalcilerin esaretindeki padişahın etrafında toplanmaya çağırırken, Kuvayı Milliyecilere ise “adî eşkıyalar”“kudurmuş haydutlar” şeklinde hitap etmiştir. Bu bildirinin altında Çorum Valiliğinin şehitlik rütbesi verdiği, ancak tescilli hain olan İskilipli Atıf'ın imzası da vardır. İstanbul Hükümetinin hazırladığı ve İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya dağıtılan ve Kuvayı Milliyecileri başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere hepsini asi, vatan haini, din düşmanı ilan eden fetvalarının hazırlayıcısı ise İskilipli Atıf’ın can yoldaşı Mustafa Sabri olduğu bilinir.

İskilipli Atıf’ın başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti’nin ilk bildirisi ise 1920’de yayınlanmış, bu bildiride Mustafa Kemal ve arkadaşları için “Utanmaz hainler, artık yakamızı bırakın, Cenabı-ı Hakk’ın gazabı üzerinize olsun” ifadeleri kullanılmıştır. Bildiri metni şu şekildedir; “Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil halktan topladıkları askerlere ‘siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını çevirelim’ diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi beş on eşkiyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakarlığı yapmıyor. İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkiyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Elinize aldığınız bu fetva Allah’ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücudlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur.” Teali İslam Cemiyeti Reisi İskilipli Atıf.

Günümüz Cumhuriyet Türkiye’sinin Çorum Valisinin şehit dediği İskilipli Atıf, Milli Mücadele karşıtı olan Alemdar Gazetesi'nde ise “İslâm kilidinin anahtarını, İngiltere'nin güvenilir eline teslim etmekte İslâm alemi için hiçbir sakınca yoktur.” şeklinde, ihanetin zirvesi sayılabilecek yazılar yazmıştır. Bu söylemlerin günümüzdeki bayraktarı da yine tescilli Türk ve Atatürk düşmanı, Cumhuriyet karşıtı Kadir Mısıroğlu idi. Söylemler aynıdır.

Şimdi gelelim en büyük yalan olan, İskipli Atıf’ın şapka takmadığı için idam edildiği meselesine...Bu güruh ve zihniyet taa II. Mahmud döneminde başlık olarak Fes ve diğer kıyafet yeniliklerine karşı çıkmış, hatta Türk Hakanı ve İslâm Halifesi padişaha “Gavur Padişah” demişlerdir. Daha sonra II.Abdülhamid ve İttihat Terakki döneminde kalpakın başlık olarak kullanılmasına karşı çıkıp, bu sefer de fesi savunmuşlardır. İslâmcı geçinen Kadir Mısıroğlu ve şürekâlarının II.Mahmud’a, fesi getirdiği için “Gavur Padişah” demeleri ama günümüzde kafalarına fes takıp Osmanlıcılık oynamaları da ayrı bir çelişkidir. Tekrar Cumhuriyetin ilk yıllarına Şapka Kanununa gidersek, İskilipli Atıf ve bu malûm zihniyet o dönem bu kanuna da en büyük muhalefeti göstermiş. Hatta İskilipli Atıf şapka kanunundan önce yayınladığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli risalede şapkanın küfür (dini inkar) alâmeti olduğu ve giyilmesinin İslamiyet açısından sakıncalı olduğunu, buna karşı isyanın hak olduğunu ileri sürmüştür. Şapka Kanunu çıktından sonra, Rize, Giresun, Maraş, Sivas gibi yerlerde şapka karşıtı isyanlar çıkmış; isyancılar jandarmayı esir alma, yağma gibi faaliyetler de bulunmuşlardır. İsyanlarda İskilipli Atıf Hocanın kitapçığının etkili olduğu, isyancıların sorgulandıklarında İskilipli Atıf Hoca’nın “şeriatın şapka giymeye müsaade etmediğini” söyledikleri ifadelerinden de anlaşılmıştır. Bunun üzerinde İskilipli Atıf Hoca, Giresun İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış, risalesi toplatılıp, yasaklanmış, İskilipli Atıf ise serbest bırakılmıştır. Yine ihanetine devam eden İskilipli, risalesini dağıtmaya, her yere yollamaya devam etmiş ve bu icraatını, yargılandığı Ankara İstiklâl Mahkemesi'nde de itiraf etmiştir.

İskilipli Atıf, son mahkemesinde iki ayrı suçtan yargılanmıştır. Birincisi yukarıda bahsettiğimiz risalesiyle isyana teşvik ve aracı olduğu; İkincisi ise yine üst paragraflarda bahsettiğim, Milli Mücadele esnasında Anadolu’ya dağıtılan bildirilerde halkı Milli Mücadeleye karşı isyana teşvik ve tahrik etmesi...İdam kararının sebebi de şapka takmamak değil, yayınladığı risaleyle halkı isyana teşvik ve tahrik ettiği için vatana ihanettir. O dönem yayınlanan Hıyânet-i Vatâniyye Kanunu’na göre isyan çağrısı yapmak, isyana katılmak, isyan başlatmak ve her ne şekilde olursa olsun isyana destek vermek vatan hainliği sayılmıştır. Ve doğal olarak cezası da idamdır.

1926’da Cumhuriyet’e karşı isyanlara sebep olan İskilipli Atıf’ın 95 yıl sonra, isyan ettiği devletin bir valisi tarafından şehidlik rütbesiyle anılması, ileride Fetö elebaşı Fethullah Gülen’in de benzer şekilde anılması gibi bir sapkınlıktır. En hafif tabiriyle sapkınlık diyorum, bir adım ilerisi ihanettir!

İskilipli Atıf’ı astığımız kutlu güne selam olsun. Darısı diğer devlet ve millet düşmanlarının, terör örgütü elebaşılarının başına!" ifadelerini kullandı.

AK PARTİ'Lİ KAVUNCU'DAN İSKİLİPLİ ATIF HOCA'YI ANMA TÖRENİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA

AK Parti Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, "İskilipli Atıf Hoca iddia edildiği gibi bir 'hain' değil, bir Kuvayı Milliyeci kahramandır, dava adamıdır, vatanseverdir, aksiyon adamıdır. Atıf Hoca'nın 'İngiliz işbirlikçisi bir vatan haini' olduğu yaftası, safsatası, Atıf Hoca'yı idam edebilmek için uydurulan koskoca bir yalandır, apaçık bir iftiradır." dedi.

Kavuncu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, kendisinin de hazır bulunduğu 4 Şubat 2021 Perşembe günü İskilipli Atıf Hoca'nın kabri başındaki anma programına ilişkin bazı medya ve bir kısım siyasetçilerin yalan, yanlış açıklamalarda bulunduğunu belirtti. Kavuncu, anma programının üzerinden 8 gün geçmesine rağmen gerek Meclis'te gerekse basın ve sosyal medya ortamlarında saldırıların, tezviratlar ve aslı astarı olmayan suçlamaların devam ettiği için kamuoyunu bilgilendirme lüzumunun hasıl olduğunu söyledi.

Kavuncu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Mahkemenin savcısı İskilipli Atıf Hoca'nın 3 yıl hapsini istiyor ki, savcılar her zaman hakimlerin verebileceği cezanın en üst sınırını isterler. Ancak İskilipli Atıf Hoca, rejim muhaliflerini tasfiye etmek amacıyla talimatla kurulan idam mangaları İstiklal Mahkemeleri'nin verdiği karar neticesinde haksız ve hukuksuz bir şekilde 4 Şubat 1926 yılında Ulus'taki Birinci Meclis'in avlusunda, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte zulmen idam ediliyor. Talimatla kurulan idam mangaları diyorum zira, hakimlerinin hiçbirisi hukukçu değil, talimatla kuruldukları için de sadece bir yıl süreyle görev yapıyorlar, sonra görevleri bitince de kapatılıyor."

İskilipli Atıf Hoca'nın idamından 82 yıl sonra 2008 yılında eski Hatay Milletvekili Mehmet Sılay tarafından Sıhhiye'deki parkta, zamanın kimsesizler mezarlığında kayıp kabri bularak naaşının doğup büyüdüğü İskilip'e nakledildiğini belirten Kavuncu, "Ülkemiz de AK Parti sayesinde normalleşmeye başlayınca; İskilip'te adına kurulan Atıf-Der tarafından, 2012 yılından itibaren her yıl kabri başında dualarla ve düzenlenen sempozyum, panel, konferans gibi salon programları ile vefat yıl dönümü olan 4 Şubat günlerinde anılmaya başlanıyor." dedi.