31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimleri bazı yerli yersiz itirazların sonuçlarını bekleme dışında geçti gitti sayılır. Tabii, tabir yerinde ise kimini deldi geçti, kimine de bahar esintileri getirdi. Bir değişim şarttı ve her zaman ferasetine, sağduyusuna güvendiğimizi söylediğimiz ama bazen de sitem ettiğimiz milletimiz iktidara da muhalefete de güzelce bir “ayar” çekti. Sonuçları sindirenler de var sindiremeyenler de ama ben bu defa başka bir konu üzerinde duracağım: Dinidarlar ve Seçim! Dikkat edilirse “Dindarlar” değil; “Dinidarlar!..”
Artık giderek bir sözde tarikatlar/cemaatler dünyası olma yolunda olan ülkemizde malum, bu alanda faaliyet gösteren ve sayısını da kimsenin bilmediği, bilemediği gruplar var. Bunlardan bazılarının belediyeler ve devletin başka kurumlarından nemalandıkları da aşikâr. Daha önceki seçimlerde de örneklerini görmüş, videolarını seyretmiştik. Yalnız, beterinde beteri varmış demekten kendimizi alamıyoruz. Son seçimlerden önce Umre Ziyareti için Adana’dan Mekke’ye giden bir grup sanki özellikle “Seçim Duası” yapmak için görevlendirilmişçesine bir görüntü verdi.
Grubun başındaki “Hocaefendi”, Kâbe’yi arkasına alıp grubunu peşine takmış, “dua” ediyor: “Senin rızan için Umre yapmaya geldik Ya Rabbi!..” Sonra o kutsal mekânı kirletmeye başlıyor: “…Önümüzde memleketimizde bir seçim var. Allahım, bu seçimde din düşmanlarına fırsat verme! Millet ve memleket düşmanlarına fırsat verme! Cumhur ittifakımıza muzafferiyetler nasip eyle! Adanamızda da Cumhur ittifakımızı muzaffer eyle! Sözlü kardeşimizi, başkanımızı muzaffer eyle!..”
Yani “Cumhur İttifaki” dışındakileri “Din düşmanı” olarak kabul ediyor. Gel de şimdi şair Nef’i’yi rahmetle yâd etme: “Müfti Efendi bize kâfir demiş/Tutup ben de deyem ana Müselman/Yarın ruz-u mahşere varıldıkda/Çıkarız ikimiz de anda yalan!”
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım ve gerçekleri yazalım. Yazalım ki tarihe not düşülsün, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere özellikle “dindar” olduğunu sanan, “Müslüman” olduğunu söyleyen herkes okusun, duysun, öğrensin…
Bir defa yapılan bu fiil kesinlikle Dua değil, aksine bedduadır. Çünkü Cenab-ı Allah A’raf Suresi 55. Ayet’te şöyle buyuruyor: “Siz Rabbinize boyun bükerek, İÇİN İÇİN YÜREKTEN/ALÇAKGÖNÜLLÜCE yalvarıp yakarın. ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH HADDİ AŞANLARI, KOYDUĞU YASALARA AYKIRI DİLEKLERDE BULUNANLARI SEVMEZ!”
Sözünü ettiğimiz o sözde dua ile bu Ayet-i Kerime’yi yan yana koyduğumuz zaman zaten ne demek istediğim anlaşılıyor. Onun için fazla yorum yapmayıp aklı olan anlar diyerek işin daha vahim olan yönünden söz edeceğim.
Ey Diyanet! Ey Beytullah’ta saf, temiz Müslümanları istismar eden o dinden habersiz “Hocaefendi” ve benzerleri! Siz herhalde, “Hacca gidenler ve Umre yapanlar Allah’ın elçileridirler. Onlar dua etseler duaları kabul olur. Af ve mağfiret dileseler Allah onları bağışlar” mealindeki Hadis-i Şerif’ten haberdarsınızdır. İşte seçim yapıldı ve Cumhur İttifakı’nın asıl üzerinde durduğu İstanbul, Ankara, Mersin ve Antalya gibi şehirler kaybedildi. O sözde duada özel parantez açılan Adana da kaybedildi ve Sözlü Başkan kazanamadı.
Seçimdir, bunlar olur da siz Kur’an Ayeti’ne yani Cenab-ı Allah’ın buyruğuna aykırı hareket ettiğinizin ve Hadis-i Şerifi açığa düşürdüğünüzün farkında mısınız?
Nice insan bilirim ki halisane duygularla dileğinin kabul edilmesi için Hac ve Umre ziyaretine gitmiştir ve duaları kabul edilmiştir. Bizzat ben de bunu yaşamışımdır. Peki, şimdi ne oldu, ne yaptınız? Saf, temiz, halisane inanan Müslümanların içine de bir vesvese bırakmadınız mı? O Hocaefendi’nin arkasında durup el açarak yaptığı duaya “Âmin” diyenler ve servis edilen o videoyu seyredenler, “Hani Kâbe’de yapılan dualar kabul oluyordu” derseler ki bu durumda denmemesi mümkün değil, bunun vebalini nasıl çekeceksiniz?
Onun için Ey Diyanet! Hacca ve Umreye giden hem kendi görevlilerini, hem de şirketlerle gidenleri sıkıca tembihle ve eğit ki böyle saçmalıklar yapmasınlar. Onlara öncelikle dua adabını öğret ve A’raf Suresi’nin 55. Ayetinde buyurulanları anlam olarak kafalarına sok!
Benzer bir konu daha…
İstanbul seçimleri hem iktidar hem de muhalefet tarafından o kadar önemseniyordu ki taraftarlar da şartlanmıştı. Muhalefet adayının kazandığı ifade edildikten sonra ağlayıp sızlayanlar oldu. Özellikle bir anne ve kızının yaşadıklarını gösteren videoya rastladım ki, akıllara ziyan! Çok sevdiği “Tayyip Amcası”nın kazanacağına öylesine emin olan kızcağız yana yakıla ağlıyor ve adeta isyan ediyor. Onu teselli etmeye çalışan annesi de, “Fetih Suresi’ni oku kızım, Fetih Suresi’ni oku ki giden geri gelsin!” diyor. Peki, giden gelmezse ne olacak? Seçim kaybedildi diye üzülen kızcağız “Hani Fetih Suresi’ni okuyunca kazanacaktık” diye isyan eder ve imanını da kaybederse bu vebali kim çekecek? Müslümanlar bedavacılık yerine çalışıp gayret ederek işlerini sağlama bağladıktan sonra tevekkül edip helalinden kazanmayı, kaza ve kadere inanmayı ne zaman öğrenecekler?
Yeri gelmişken, Ankara ve İstanbul seçimleri için yaşanan iki güzel örneği hatırlatmadan geçmek olmaz. Millet İttifakı’nın adayı Mansur Yavaş Kızılcahamam’ı ziyaret ederken evinin balkonundan kendisine seslenen 90 yaşındaki Halime Teyze’yi ziyaret etmişti malum. Kameraların kaydettiği bu ziyarette Halime Teyze, “Yavrum, senin için çok dua ettim, dualarım İnşallah kabul olur” diyordu. Riya yok, pazarlık yok, gösteriş yok, samimiyet vardı. Kabul oldu mu? Oldu! Peki, içine riya ve gösteriş kaçan Kâbe’deki dua kabul oldu mu? Olmadı!
İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu da Kasımpaşa’da dolaşırken yine yaşlı bir teyze, “Oğlum, ben seni çok sevdim; niye AKP’den aday olmadın” diye sorup kucaklıyordu. İşte, İmamoğlu ve Yavaş’ı kazandıran bu samimi, içten dilekler ve riyasız, gösterişsiz dualardır. Kısacası; samimi, içten dualar için Kâbe’ye giderek adeta Allah’a nutuk çekercesine bağırıp çağırmaya gerek yoktur.
İşin özeti şu: Allah aşkına, İslamiyet’i, yüce dinimizi, Allah’ın buyruklarını olur olmaz her işe alet etmeyin. Daha doğrusu Allah’ın buyruklarını eğip bükmeyin de önce kendiniz iyi anlayıp başkalarına da doğru olarak anlatın. Ayrıca, Türkiye’de camileri siyasete alet ettiniz ama bari Kâbe’yi rahat bırakın da insanları dinden diyanetten iyice soğutmayın.
“Dindar nesil yetiştireceğiz” diye ortaya çıkanların kindarlığı körüklediklerini, ne yazık ki “dindar” değil ama “dini dar” insanların çoğaldığını anlamanın zamanı artık gelmedi mi? Ey Diyanet, bu konularda kurum olarak siz niye sus pus oturuyorsunuz? Gerçi, siyasilerin saçmalıklarına, bazılarının cami avlularını geçtim de, mihrap önlerinde, secdeye varılan halılar üstünde propaganda yapmalarına ses çıkarmayan/çıkaramayanlardan, yalnızca günde beş vakit camiye gelen cemaate bile Fatiha Suresi’nin anlamını özümsetemeyenlerden ne beklenir ki!
Öyle değil mi?