Bir toplum için tehlikeli olan nedir, itaat mi itaatsizlik mi?
Eminim bu soruya birçok kişi -itaatsizlik- diye cevap verecektir. Çünkü insan doğumdan ölüme kadar -itaat-üzerine eğitilir.
Anne-babalar çocuklarından itaatli olmalarını isterler. Okullarda, askerde itaat öğretilir. Din de itaat üzerine kuruludur.
Frederic Gros, "İtaat Etmemek" isimli kitabının hemen başında Howard Zinn'den hareketle toplumlar için esas sorunun itaatsizlik değil, itaat olduğunu söyler: “Bizim sorunumuz sivil itaatsizlik değil. Bizim sorunumuz sivil itaat. Bizim sorunumuz, fakirlik, açlık, aptallık, savaş ve acımasızlık dünyayı altüst ederken itaat eden insanlar." (s.9)
Bugün de öyle değil mi?
Kayıtsız, şartsız itaat, toplumları itaat edilenlerin peşinden felakete sürükler. Niye değişemiyoruz yahut hiçbir şey değişmiyor sorusunun cevabı da burada gizli. Kimse değişmezse toplum nasıl değişir? Toplumsal değişim ancak fert fert değişebilenlerle mümkün olur.
İnsanlar niye itaat ederler? Yazar, bu sorunun cevabını ararken Dostoyevski'nin "Karamazof Kardeşler" isimli romanında geçen "Büyük Engizisyon Yargıcı" ile Hz. İsa arasındaki diyalogu kullanır.
İtaatin en temel sebeplerinden biri -ekmeğin baştan çıkarıcılığıdır. Çünkü der Yargıç, "ekmeğin baştan çıkarıcılığı midenin emrine itaat etmektir; zira insanlık açtır ve insanlık yalnızca midenin minnetini tanır." Ekmekle itaat arasındaki ilişkiyi nasıl kullandıklarını ise şu şekilde izah eder:" insanları sıkı bir şekilde çalıştırarak emeklerinin meyvelerini ellerinden alıp küçücük bir parçasını onlara dağıttık. Onlar da bize teşekkür ettiler. Kendilerinden çalınanın küçücük bir parçasını onları geri veren bu ele tapınmaktan nasıl mutlu oldukları görülmeye değerdi. Tek gördükleri şuydu: onlara uzanan bir el. Oysa ekmeği yapan kendileriydi, bunu unutuyorlardı. Böylelikle iyiliksever bir kimseye tapabiliyor ve iştahla itaat edebiliyorlardı."(s.20)
Günümüz siyasetine ne kadar benziyor değil mi? Bugün halktan alınan veya çalınanların küçük bir parçası- sosyal yardım- adı altında dağıtılarak onların itaat ve bağlılığı satın alınıyor. İktidar değişirse bize uzanan el gider korkusu, çaldığını dağıtan ele sımsıkı sarılmaya vesile oluyor.
Yazar, itaatin psikolojik yönüne de dikkat çeker, insanların sadece boyun eğişte bir araya geldiğini söyler, çünkü böylece insanlar birbirine benzer ve kendilerini yalnız hissetmezler. İtaat bir araya toplar. İtaatsizlik böler. İnsan için aynı efendiye boyun eğmekten başka, kendini bilme ve bir bütünün parçası hissetme yolu yoktur. (s.21)
Engizisyon Yargıcı'na göre itaatin bir başka sebebi sorumluluktan kaçmaktır. Şöyle der:" biz-ciddi ve sorumluluk sahibi seçkinler- insanları gerçekten seviyoruz. Onları o kadar çok seviyoruz ki, özgürlüklerinin yükünü omuzlarından aldık. Onlar da heves, dinginlik ve minnetle özgürlüklerini ayaklarımızın dibine serdiler. Yalnızca itaat etmeyi kabul ederek, boyun eğerek, artık sorumlu olmamanın tatlı rahatlığına kavuştular."(s.22) Anlaşılacağı gibi sorumluluğu devretmek, devredilene itaati zorunlu hale getirir. Bir yükü devretmenin bedeli ve karşılığı, itaat olarak döner.
Yazar, disiplinin köleliğe dönüşmemesi uyarısında bulunarak, mutlak itaatle hedeflenen amaca dikkat çeker:" Mutlak itaat, geleceğin politik öznesini aynı fikirde olmayacağı yasa ve düzenlemeleri kabule hazırlar. Onu politik boyun eğiş için eğitir.(s.25)" Günümüzde, savunduğu fikirlerle takip ettiği siyaset arasındaki çelişkiyi kolayca telif edenlerdeki baskın duygu işte budur! "Düşünme teslim ol" siyaseti, düşünsen de teslim ol noktasına bu şekilde varır. Modern kölelik bu şekilde hayat bulur. Her ne kadar kölelik kaldırılmışsa da -efendilik- hala varlığını sürdürmektedir. Köleliği kaldırmanın gerçek yolu, önce -efendiliği- kaldırmaktan geçer. Zira efendiler var oldukça çeşitli adlar altında kölelik de var olacaktır. Ve üstelik bu, La Boetie’nin ifadesiyle; gönüllü kulluk veya köleliktir. Onun için Gros, efendilerin varlığına bakarak:" Her yerde sanki kurtuluşları içinmişçesine kölelikleri uğruna mücadele veren insanlar görüyorum." der. (s.43) Herkes bir efendiye tabi olmak için adeta yarışmaktadır. Ona göre siyaset de, herkesin köleliğe varan bu itaatkarlığı üzerine kurulmuştur. Bir yöneticinin, siyasetçinin, liderin üstünlüğünü veya efendiliğini tanımak Gros'un ifadesiyle aslında," kendime onun emir ve talimatlarını sorgulama izni vermiyorum," demektir. (s.53) Sorgulamanın bittiği yerde de kayıtsız şartsız itaat ve bir nevi gönüllü kölelik başlamaktadır.
İtaati öne çıkarmanın bir başka sebebi de itaatsizliğin kaos ve anarşiye sebep olacağı korkusudur. Bu korku, İslam dünyasında da -zalimin zulmüne boyun eğmeyi- meşrulaştıracak fetvaların verilmesine neden olmuştur. Yöneten zalim de olsa ona itaat edilmesine yönelik fetvalar bunun en açık örneğidir. Yazar bu korku ve endişeyi itaati tetikleyen nedenler arasında sayar ve şöyle der:" Kaos olacağına adaletsizlik olsun düşüncesi itaat olgusunu körükleyen sebeplerden biri olarak düşünülebilir." (s.57) Oysa Aquinolu Thommas'a göre," bir yasa (veya bir yönetici) adil olma özelliğini kaybettiği anda bizi mecbur kılma gücünü kaybeder. Doğru olan otoriteye itaatin ihtiyatlı olmasıdır."(s.56)
Kitap, kayıtsız şartsız itaatin toplumlara maliyetini gözler önüne seren önemli bir çalışma. Teslimiyeti, iyi-kötü, doğru-yanlış ayırımı yapmayacak bir boyuta taşımanın ne ve nelere mal olduğunu/olacağını ikna edici bir dille ortaya koyuyor. Herhangi bir sürüde -koyun- olmayı reddedenler için tam bir başvuru kitabı. Bu güzel çalışma günümüz toplumu ve siyasetine git- geller yapılarak okunmalı.