Geçenlerde bir milliyetçilik tarifi gördüm şöyle izah ediyordu
“Türk milliyetçisiyim ama Zazaları, Kürtleri, Çerkezleri, Abhazları, Boşnakları, Arnavutları, Romanları, Lazları, Çingeneleri seviyorum.
Ben Sünniyim ama Alevileri Caferileri, Şafileri, Hambelileri seviyorum. Ben Müslüman’ım ama Hıristiyanları, Musevileri, Süryanileri, Budistleri, Deistleri seviyorum.
Beşiktaşlıyım ama Fenerbahçelileri, Galatasaraylıları, Trabzonsporluları, Göztepelileri, Vefalıları seviyorum.
Ben insanım ama dağları, ağaçları, hayvanları, bitkileri, denizleri, seviyorum.
Ben siyasetle meşgulüm ama yalancıları, hırsızları, teröristleri, din istismarcılarını, liyakatsiz politikacıları sevmiyorum.
Kürtleri severken bölücü teröristleri, inananları severken, din bezirgânlarını, üretimi severken yolsuzluk, hırsızlık yapanları sevmemek, milliyetçiliğimizin bir gereğidir.” (Tanımlara biraz da ben ilave yaptım)
Ülkemiz siyaseti dar alanlarda sıkışmış kalmış çıkışı olmayan çıkmaz yollarda sürüyor.
En önemli sorunlarımızdan biri olan Güneydoğumuzdaki insanlarımızla devletimizin, siyasetimizin ilişki alanı esas sıkıntının kaynağı gibi görünüyor, karnımızın yumuşak yeri orası gibi duruyor.
Siyasetimizdeki önemli eksiklik kendisini Kürt diye tanımlayan insanlarımızla olan çarpık ilişkidedir.
Ülkemizin güneydoğusu 150 yıldır emperyalist sömürgeci devletlerin ilgi alanıdır.
Bölgeyi her halükarda kontrol altında tutmak istemelerinin sebebi dünyanın en kıymetli yeraltı zenginliklerine sahip olan Ortadoğu bölgesinde olmasıdır.
Emperyalizm bölgeyi elinde tutmak için türlü yöntemleri yıllardır uygulamaktadır.
Bu bazen, bölge halklarını sudan bahanelerle birbirine düşürmek, bazen bir kurum altında barışık yaşayan halkların birini diğerine isyan ettirmek, genellikle din adamlarını ve siyasi yöneticileri satın almak, kullanılan yöntemleri arasında sayılabilir.
Bu topraklar, son yüzyılda emperyalizmin bu tür davranışlarına çokça şahit oldu.
Mekke Şerifi Faysal’ın milletimizi İngiliz emperyalizmine satıp arkadan vurması, Şeyh Sait adlı din tüccarının, İngilizlerin himayesinde isyana kalkışması, gene İngilizlerin arkalandığı Dersim ayaklanması, son olarak da ABD ve tüm batının desteklediği besleyip büyüttüğü PKK, son 50 yılda Güneydoğuya dönük devlet politikamızda PKK’yı ya yok saymak yada muhatap almak gibi git geller yaşıyoruz.
1990’lı yıllarda PKK terör örgütü ile başlayan aslında 2000’li yılların başında örgütün başının teslim alınmasıyla sonlanacakken ülkemiz yeni bir sürece girdi. Önce terörle mücadele bırakıldı sonra “Çözüm süreci” adıyla PKK ile ortak Anayasa maddeleri bile Dolmabahçe Sarayında yazıldı.
Bu günlerde geldiğimiz nokta ise PKK ve türevlerinin mutlaka muhatap, hatta ortak olarak kabulüne kadar ilerledi.
Bu durumu en bariz bir şekilde son yerel seçimlerde gördük.
Millet İttifakı denilen grup PKK’nın Selahaddin Demirtaş ve avenesi kısmıyla ortaklık yaparken, Cumhur İttifakı denilen grup ise PKK’nın cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan’ın mektubunu TRT’de okuttu ve kardeşi eliyle TV’ler de Cumhur İttifakına rey istedi.
Bir antiemperyalist vatansever Kürt’ün çok önemli devletimizin üst düzey görevine gelmesi ülkemiz insanının dertlerine deva aramasından ülkemin tüm Türkleri tabiî ki mutluluk duyar.
Ülke siyasetimizdeki hata Kürt toplumunun PKK tarafından temsil edildiğinin sanılmasıdır.
Emperyalizme karşı olduğunu söyleyen siyasetçilerimiz PKK’yı partner olarak kabul ettiğinde, otomatikman emperyalizmin maşasını muhatap aldığından, partnerliğin sağladığı faydalar ve menfaatler de otomatikman emperyalist devlet lehine işlemektedir.
2013’de çözüm süreci adı ile ilan edilen PKK ile partnerlik sürecinden sonra bir terör örgütü olan PKK-PYD‘nin aşağı yukarı bir devlet haline geldiği görülüyor. PKK-PYD‘nin ABD’nin sayesinde kontrol sağladığı koridor devlet ise ABD’nin pavyon fedaisi işlevini sürdürmektedir.
Dolayısı ile emperyalizm kapı kulu haline getirdiği PKK-PYD‘yi ülkemizin ve Ortadoğu’nun sömürülmesinde bir manivela olarak kullanmaktadır.
PKK-PYD‘nin üst düzey birkaç yüz terörist yöneticisi servetlerine servet katıyor (tıpkı FETÖ gibi) Kürtler Kürt halkı ne kazanıyor?
Tabiî ki hiç.
Ne yapmalı?
Devlet bürokrasisinde ve büyükşehir belediyelerinde terörle iltisaklaşmamış, liyakatli, vatansever Kürtler ortaya çıkarılmalı, pozitif ayırımla görevlendirilmeli Kürt halkı ile devletimiz arasındaki köprü ve güven yeniden kurulmalı iyi bir başlangıç yapılmalıdır.
Teröristle, vatansever birbirinden ayrılmalı ayrıldığı zaman vatansever Kürtlerin ne kadar ezici çoğunluk olduğu terörle iltisaklıların emperyalist maşalarının ne kadar azınlık olduğu görülecektir.
İyi bir birliktelik doğru bir yaklaşım ile mümkün.