İnsanın kaderi yarı yarıya kendi elindedir.
Birinci yarısı, Yüce Allah'ın doğduğumuz anda bizim için belirlediği, değiştiremeyeceğimiz mutlak olan kısım.
İkinci yarısı, tamamen bizim elimizde olan kısım.
Verdiğimiz kararlar, uygulamaya koyduğumuz süreçler.
Bilgimiz, becerimiz, gayretimiz, emeğimizle, eşit koşullarda başlamadığımız bu dünyada kaderimizi değiştirebilir miyiz?
Bill Gates "Dünyaya fakir gelmen senin suçun değil ama fakir ölmek senin suçun" diyor.
Burada emeğin ve çalışmanın değeri gündeme geliyor.
Yaşamda herkes, bilgisi, becerisi, azmi kadar kazanır.
Bilgiye değer vermeyen, kendi becerilerini geliştirmeyen, gayret edip emek vermeyen biri ile bu yönlere emek verip, sürekli kendini geliştiren kişi bir olamaz deyip, uzun dönemde herkese hayat hak ettiğini verir mi diyeceğiz?
Ya da insan insanın kurdudur, yaşamın hakla, hukukla, adaletle ilgisi yoktur mu diyeceğiz?
Bu yaşamda yasalara uyarmış gibi görünen, sinsice yasaları ihlal eden, başkalarının hakkını yiyen, değişik maskeler altında (dost, arkadaş, din) başkalarını istismar edenler hep kazanıyor deyip, mücadeleden peşinen vaz mı geçeceğiz?
Paran kadar sağlık alacağın, paran kadar iyi konutlarda oturabileceğin, paran kadar eğitim alabileceğin bir düzende adalet mi olur diye, her şeyi düzene mi yükleyeceğiz?
Yoksa değiştirmek için gayret mi sarf edeceğiz?
Zaferin büyüklüğü, mücadelenin büyüklüğü ile ölçülür. Mücadele edersen, dürüst olursan hayat sana hak ettiğini verir diye mücadeleye devam mı edeceğiz?
"Kader yolun tamamını değil sadece yol ayrımlarını verir.
Güzergâh bellidir ancak tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse ne hayatın hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin."
diyen Şem-i Tebriz'in dediği gibi elimizden geleni mi yapacağız?
Evet, hayatın bizim için adil olmaması mücadele etmeyeceğiz anlamını taşımıyor deyip, mevcut koşullarımızla en iyiyi yapmaya mı çalışacağız?
Gerçek potansiyelimizin tamamını, hatta fazlasını kullanıp, önümüze çıkan fırsatları iyi değerlendirip başarılı olmak için elimizden gelenin en iyisini mi yapacağız?
İnsanı insan yapan, mükemmele yürürken sarf ettiği çabadır.
Kaderini çizmeye çalışırken harcadığı güçtür.
Başarmaya karşı duyduğu istektir.
Aynı yaşta, iki çocuklu, iki hanıma iş teklif ettiğimizi düşünelim.
Birisi "benim iki çocuğum var, bu işe zaman ayıramam"
Diğeri ise "benim iki çocuğum var, onların geleceği, daha iyi koşullarda yaşamaları için, ben bu işi mutlaka yapmalıyım" diyor.
İkisi de aynı yaşlarda, ikisi de iki çocuklu, birisi çocuklarını bahane olarak kullandı, bir diğeri ise motive edecek neden olarak kullandı.
O zaman her gün kendinize sorun.
Bugün kendim için elimden geleni yaptım mı?
Potansiyelimin tamamını kullandım mı?
Bu dünyadan hak ettiklerimi almak için elimden geleni yapıyor muyum?
Yoksa hayat bana hiçte adil davranmadı diye mazeretler üretip, kaderim buymuş çaresizliğini mi yaşıyorum.
Hepimiz kendimize zarar veren herhangi bir şeye karşılık veremediğimiz zaman, kendimizden daha büyük bir gücün bize zarar verene zarar vermesini isteriz.
İşte tam bu sırada inancımız devreye girer "Allah'a havalelerimiz", “cehennemde yanasın inşallah"larımız ve vazgeçişlerimiz başlar.
Evet… Hayata adil başlamamış olabiliriz ama nasıl bitireceğimize karar verebiliriz.
Hayat seçimlerimizle ve karşımıza çıkan fırsatları iyi değerlendirmemizle ilgili.
Hayatımızda ki farklılıkları kişisel tercihlerimiz ve aklımızı kullanma becerilerimiz meydana getirir.
DOĞRU SEÇİMLERLE KADERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLİR MİYİZ?
SİZ NE DERSİNİZ?