Bahar, aşktır, heyecandır, neşedir. Bahar, doğanın bir sonraki mevsimin habercisi olarak gönderdiği bir melektir. İlkbaharda çiçekler açar, yapraklar tüm güzelliklerini gösterir. Sonbaharda ise; yeniden ve daha güçlü bir şekilde açmak için kopar ve uçuşur yapraklar. Doğaya karışırlar bir şekilde.
2011 yılında bir takım güçler, dünyayı yeniden şekillendirme ve yeni kaynaklar yaratma hedefiyle, Tunus'ta bir ateş yaktılar; adını da "ARAP BAHARI" koydular. Tunus'tan Mısır'a, Libya'dan Fas'a, Sudan'a, Arap Yarımadası'ndan ve en son Suriye' ye sıçradı. Suriye, bu oyunun en son ayağı idi ve tüm taşlar yerine oturduktan sonra, hedef İran ve Türkiye olacaktı. Ancak Suriye'de hesaplar tutmadı. Açık denizlere açılan kapısının kapanacağını anlayan Putin, Esad'ın yanında yer aldı ve tekere çomak soktu. Evet! En iyi tarafından bakmamız gerekirse; kandırılmış ve hedeflenen projeyi farkedememişti iktidar. Diğer açıdan bakılırsa ise; her şeyin farkında ve projenin bir parçasıydı.
Bugüne dek gelen süreçte milyonlarca insan öldü. Bizim meselemiz olmadığı halde, yüzlerce askerimiz şehit oldu. Süleyman Şah'ın kabrini taşıdık, dakikada bir dost değiştiriyoruz, vaatler ve nutukların arkasının boş olduğu ortaya çıkıyor. Belki bu sözü bir yerlerden hatırlayacaksınız; "hiç bir lider, ülkesinin başında 20-25 yıl kalmamalı!". Çünkü kalınca bu tarz tutarsız kararlar ve ülkeyi ateşe sürükleyen hatalarla burun buruna kalıyoruz.
Hülasa; eğer bir isyan veya hareketin içinde zulüm varsa, hicret varsa, esaret varsa ve en önemlisi KAN varsa o değişime "ARAP BAHARI" demek, abesle iştigal etmenin ötesine geçmez.