“Yasalar örümcek ağına benzer, ancak küçük sinekleri yakalar. Büyük sinekler, gözünün önünde onu delip geçer.”
Benjamin Franklin
Sofistike bir terör örgütü olan FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişiminin ardından, “Bana ahmak diyebilirsiniz ama ben FETÖ’nün terör örgütü olduğunu bugün anladım” diyerek o tarihe kadar bu örgütü (Cumhurbaşkanının, MGK’nın, başbakan’ın, mahkemelerin, emniyetin terör örgütü saymasına rağmen) terör örgütü olarak görmediğini açıklayan Bülenç Arınç’ın skandal açıklamalarının ardı arkası kesilmiyor.
Yaptığı açıklamalarla mevcut kanunlara göre açık biçimde bir suç örgütünü bilerek veya bilmeyerek destekleyerek suç işlemektedir. Bir suç örgütünü bilmeyerek açıklamak bir dereceye kadar mazeret sayılsa da bir hukukçu olarak Arınç’ın suç örgütünü övmenin suç olduğunu bilmemesi mümkün görünmemektedir.
Peki, böyle olmasına rağmen neden şimdiye kadar Arınç hakkında herhangi bir soruşturma açılmamıştır? Buna cesaret eden savcılar yok mudur?
Arınç o dönemlerdeki suç teşkil eden açıklaması yetmiyormuş gibi daha sonraları da (Kasım 2017) ülkemizde FETÖ’ye bulaşmamış 80 kişinin çıkmayacağını, "Ben şundan çok eminim, bu 80 milyonluk kitlede belki 80 kişi haricindeki herkes Fetullah Gülen'in belki bir dini lider olarak, belki eğitim hizmetlerinin güzelliği karşısında bir sempati beslemiş olabilir. Ama o 80 kişi hariç, hiç kimse 15 Temmuz gibi bir ihaneti düşünmemiştir." sözleriyle açıklamıştı. Yani bir anlamda suç işlemeye devam etmişti. Çünkü açıklaması 15 Temmuz’da 250 kişiyi katleden ve 2300 kişiyi yaralayan bir suç örgütünü sıradan bir faaliyet alanı gibi göstermişti.
FETÖ aşkı meydanlara taşan açıklamalarıyla Arınç hızını alamamış olmalı ki 2018 Ekim ayının başında Habertürk televizyonunda katıldığı bir programda Fetöcüler konusunda kendisi gibi düşünen Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkanı Mehmet Özhaseki'ye destek mahiyetinde yeni bir skandal açıklamaya imza attı.
AK Parti'nin kurucularından, Meclis eski Başkanı ve aynı zamanda eski Başbakan Yardımcısı görevlerinde bulunan Bülent Arınç, Özhaseki'nin FETÖ ile ilgili bir süre önce yaptığı, "O tarihe kadar bunlarla temasta olanlara ceza verilecekse Türkiye etrafını tel örgü ile çevireceksiniz 81 milyonu hapishaneye atacaksınız" sözlerine atıfta bulunarak, "Şimdi partinin Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki de 80 milyonda bunlara bulaşmamış bir kişi bulamazsınız, dedi. Bende kinaye yaparak, o günlerde bu 80 milyonluk kitlede belki 80 kişi haricindeki herkes Fetullah Gülen'e bir sempati beslemiş olabilir, demiştim. Mehmet Özhaseki, 80 milyonda bunlara buluşmamız bir kişi bulamazsınız dedi. Dindar kesimin, eğitim faaliyetleri, dini faaliyetlerde bunlarla bir buluşmuşluğu olmuştur. 15 Temmuz akşamına kadar haberimiz yoktu, MİT'in haberi yok. Hepsinin olması gerekirdi derseniz bundan hiçbirimiz kurtulamayız." diye konuştu.
Hukukçu Arınç’ın açıklamalarına baktığımızda açık biçimde bir suç işlediklerini ama suç işleyenlerin çokluğu sebebiyle bunu örtmek için değişik bahaneler uydurulması gerektiğini savunduğunu görüyoruz. Eğer suç işlenmişse ve suç işleyenlerin sayısı ve kimliği ne kadar olursa olsun (ki çok açık biçimde işlenmiştir) kanun karşısında eşit olması gerekmez mi?
Bir ülkede siyasi arenada görev yapmak veya suç işleyenlerin sayısının çok olması işlenen suçu örtüyor mu?
Maalesef ülkemizde FETÖ hususunda siyasi alandaki suçlar bizzat devlet eliyle örtülmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Herhangi bir vatandaş 17/25 Aralık sonrası suç işlemişse yargı önüne çıkarılmasına rağmen Arınç gibiler suçlarını kendi ağızlarıyla itiraf etmelerine rağmen haklarında herhangi bir soruşturma bile açılmamıştır.
Peki, neden FETÖ’nün siyasi kanadına yönelik bir örtülü af veya örtülü görmezlik uygulanmaktadır? Bu hukuki olarak nasıl izah edilmektedir? Yoksa bazı kesimlerin iddia ettiği gibi ülkemizde adalet sadece saray ismi midir? Hukuk garibana mı işlemektedir? Zayıflar kanunlara takılırken güçlüler, zenginler, siyasiler o kanunları delip geçiyor mu? Ülkemizde, “Yasalar örümcek ağına benzer, ancak küçük sinekleri yakalar. Büyük sinekler, gözünün önünde onu delip geçer.” diyen düşünürün dediği mi gerçekleşmektedir?
Eğer böyle ise nerde kalır hukukun üstünlüğü? Nerde kalır kuvvetler ayrılığı?
TCK md. 66’da düzenlenen dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise, devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesi ve ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumu olarak tarif eder. Peki, bu hususta neden bir dava açılmayarak mesele zaman aşımına bırakılmaktadır?
TCK md. 66’ya göre, en hafif suçlarda olağan zamanaşımı süresi 8 yıl, aynı suçlara ilişkin uzamış zamanaşımı süresi 12 yıldır. Ayrıca TCK’ya göre dava zamanaşımı süresi, her suç için kanunda belirlenen cezanın üst sınırı dikkate alınarak ayrı ayrı belirlenir (TCK md. 66/4). Önce suçun üst sınırı bulunur, suçun üst sınırına göre TCK md. 66/1’de düzenlenen zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı tespit edilir. Suçun kanundaki cezasının üst sınırı belli değilse, TCK md. 49’a göre, süreli hapis cezalarında üst sınır en fazla 20 yıl olarak kabul edilir.
TCK md.66/6’ya göre dava zamanaşımı süresi;
• Tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden,
• Teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden,
• Kesintisiz (mütemadi) suçlarda kesintinin gerçekleştiği (temadinin sona erdiği) günden,
• Zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden,
• Çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun on sekiz yaşını bitirdiği günden, itibaren işlemeye başlar.
Siyasiler FETÖ konusunda 17/25 Aralık tarihini kendilerine baz olarak ilan etmişlerdir. Siyasilerin böyle bir şey yapması kanun haline getirilmediği müddetçe hukuk karşısında hiçbir hükmü yoktur. Yani siyasilerin herhangi bir karar açıklamaları hukukta delil veya karine olmaz. Hukuk yazılı kanunlara göre hareket etmek zorundadır.
Gerçek bu olmasına rağmen Arınç ve Özhaseki gibiler neden bu kanunların kapsama alanına girmez? Neden savcılar bu hususta harekete geçmez? Siyasi bir partiye mensup olmak suçu ortadan kaldırıyor mu?
Ak Parti FETÖ’ye karşı yürütülen mücadelede parti farkı gözetmeksizin siyasi arenada bu örgüte bilerek veya bilmeyerek destek verenleri kanun önüne çıkarmazsa, bizzat kendi vekillerinin ifadeleri ile bunları korurlarsa; Ak Parti’yi iktidara getiren millet böyle bir aymazlığı asla prim vermez ve önüne sandık geldiğinde gereğini yapar.
Unutmayın Türk siyasi tarihi geçmişi başarılarla dolu olan ama zamanla millete rağmen politika üreterek yaşamaya çalışan partiler mezarlığı gibidir.
Başlıkta da değindiğim gibi acayip bir garabet yaşıyoruz. Rahmetli Üstat Necip Fazılın dediği gibi bir zamandayız galiba:
Aman efendim, aman! / Galiba Âhir Zaman!
Manzarası yurdumun, / Tufan gününden yaman!
…
Cehle sorarsan ilim; / Zehre sorarsan, derman.
Rahmet, meçhul kelime; / Bilinmez isim, Rahmân.
…
Yere batsın bu dünya, /Bu dünyadan hayr uman!
…
Aman, efendim aman! / Efendim, aman, aman!