Yanlış anlaşılmasın; başlıktaki ifadenin Karaman ilimiz ve çevresinde oturan kardeşlerimizle uzaktan ve yakından ilgisi yok. Bir de Prof. Hayrettin Karaman var ya, onu kastediyorum…
Karaman hoca, bir zamanlar siyasete bulaşmadan ve iktidar borazanı bir gazetede köşe kapmadan önce “İslam’da helaller haramlar” başlıklı kitaplar yayınlıyor, fıkıh konularında başvurulan bir otorite kabul ediliyordu. Gelin görün ki, şöhret sanatçıları, siyaset politikacıları, dünyevi menfaatler ise herkesi bozabiliyor.
Daha önceleri de, devletten ihaleler alan birtakım müteahhit ve iş adamlarının TÜRGEV gibi vakıflara “bağışta” bulunmalarının “rüşvet sayılmayacağına”, “Yolsuzluğun hırsızlık olarak kabul edilemeyeceğine”, Mecburiyet ve meşruiyetten kaynaklanan savaş durumu ile demokratik bir mücadele olan seçim yarışını karıştırarak “Harp hiledir” Hadis-i Şerifi’nin seçimlerde de uygulanabileceğine dair yazılar yazmış, kendisine ayet ve hadislerle bu görüşlerini çürüten bir mektup kaleme alıp hem gazetesine hem de mail adresine göndermeme rağmen cevap vermemişti. İstanbul için enteresan bir şekilde ve YSK’nin adeta kendini inkâr edercesine “yenilenmesine” karar verdiği Belediye Başkanlığı seçimleri öncesinde de -şimdilik- iki yazı yayınlayıverdi ki evlere şenlik!
13 Haziran tarihli Yeni Şafak’ta yayınlanan “Doğrucu Davud Olmak” ve bu yazının devamı niteliğinde olup 14 Haziran günü aynı gazetede yer alan “Kötüyü Ayıklamak (Ayıkla Pirincin Taşını” başlıklı yazısının İslami bir anlayışla uzaktan ve yakından alakası yok.
13 Haziran tarihli yazısını, “Doğrucu Davutluk etmek caiz değildir” diyerek noktalayan Hayrettin Karaman’ın, 14 Haziran tarihli yazısındaki şu ifadelere bakar mısınız?
“Beğenilen bazı yöneticilerin yakın veya uzak çevrelerinde, genel olarak icraatı takdir edilen bir iktidarın bir kısım mensuplarında ahlâk, liyakat, adalet, hakkaniyet.. bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler oluyor, iyi niyetli bazı insanlar da yetkili sorumlular bunları niçin ayıklamıyorlar diye “haklı olarak” yakınıyorlar; yakınmakla kalmıyorlar, Doğrucu Davutluk adına olur olmaz zamanlarda biraz da abartarak ve genelleme yaparak şikayetlerini yayıyorlar…”
“…Dostlar, “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” akla ve hikmete uymaz.”
Hayrettin Karaman’ın bu ifadeleri, AKP içinde artık gizlenemeyen rahatsızlıklara yönelik ve devamında bu rahatsızlıkları dile getirmenin “muhalefetin işine yarayacağını” belirtip niyet okuyuculuğuna soyunarak muhalefetin “derdi ahlâk, liyakat, hak-hukuk değil (keşke olsa)” diye ilave ediyor. Oysa AKP içinde ve bu partiye oy verenler arasında beliren rahatsızlıklarla muhalefetin dile getirdiği rahatsızlıkların bire bir örtüştüğünü, kamuoyunun feveran halinde olduğunu görmezden geliyor. Tabii Karaman Hoca yalnız bununla da kalmıyor ve özellikle AKP içinden rahatsızlıklarını dile getirenlere adeta aba altından sopa gösteriyor:
“Savaş sırasında adî suçluların cezası infaz edilmez ve biz zalimlerle savaş halindeyiz. Her şeyin uygun bir zamanı vardır ve bunu gözetmek gerekir!”
“Islah niyetine dayalı olup hikmete de uygun olan her uyarı, tenkit, gayret makbuldür elbette, ama Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek de makul ve meşrudur diyemem!”
Demokratik haklarını kullanarak iktidar partisinin karşısında bir tezi olup siyasi mücadele verenleri “zalimler” olarak nitelendirmek ve onları “düşman” olarak görüp AKP içinde rahatsızlıklarını dile getirenleri “düşmana fırsat verip bindiği dalı kesen suçlular” olarak nitelendirmek ne dereceye kadar doğrudur ve bir ilahiyat profesörü böyle bir ifadeyi nasıl kullanabilir?
Kısacası Karaman’ın koyunu gerçekten de sonra oynuyor oyununu ve Peygamber Efendimizin “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyruğunu da bilmezden gelerek AKP içindeki huzursuzlara, “Dilsiz şeytan olun ve oturun oturduğunuz yerde” diyor. Yazıklar olsun!