Kardeşi kardeşe düşürenlerin yatacak yeri yok!

Abone Ol

Az önce yüreğimin bir parçası koptu gitti.

“Ahmet Başkan, Sizle Cezaevi hukukumuz var, Ben size MHP ve Sayın

Bahçeli muhalifliğiniz nedeni ile ilişkiyi kestim yani kustum ama düşündüm ki cezaevi yıllarımızda var yine de benim için çok değerli bir Ülkücüsün seninle buluşup dertleşmeyi ve konuşmakta yarar olduğunu düşündüm istersen arkadaşlığımızı tekrar kurabiliriz. “ diye bir mesaj geldi.

Ardından yazıştık: “Beni biraz anlamışsan ben MHP ve su anki Genel başkan taraftarı biriyim bu halimle muhabbet ve samimi olmayı kabul edersen tekrar Ülküdaşlık ve kader arkadaşlığımızı idame ettirebiliriz bende seni anlayışla karsılarım çünkü bu dava için bedel ödeyenlerdensin.” diye devam etti.

Ve son sözler: “AKP ve Tayyip konusunda bende seninleyim ama Partimin lideri nerdeyse orada olurum. Tayyip’in canı cehenneme.

Ben sadece seninle Buca cezaevi kader ortaklığımız ve Ülkücü kişiliğinle beni ilgilendirdin ve sana bir Ülkücü eli uzattım.

Görüyorum ki isteksizsin canin sağ olsun tekrar selamlarımla.”

Sanki kolumu kör testereyle kestiler ve acıta acıta uyuşturucu vermeden koparttılar.

Anlayacağınız ağır bir işkence duygusuyla yazıyorum bu yazıyı.

Bir gönüldaşım ile bir müddet önce tartışmış ve bir birimize darılmıştık.

Bizim nesilden özellikle hapishane kökenlilerden her ay birkaç kişinin vefat haberini alıyoruz.

Bizim nesil bitiyor, yok oluyor.

Destanlarımız varsa onlarda yok edilmeye çalışılıyor ve yok olacağız bir gün.

Kimimiz tamamen unutulacağız, kimimizin ismi terörist veya dava adamı diye kayıtlı belgelerde kalacak, zamanla araştırma yapanların gözlerine çarpacak ve onlar yazacaklar.

Açıkça söyleyeyim bunu Ülkücüler yazmayacak.

Solcular veya demokrat düşünenler yapacaklar, şimdi değil, gururlarına dokunur ama zamanla yazacaklar buna inanıyorum.

Nasıl ki, Şevket Süreyya Aydemir’leri, önceden “Komünist” diyerek düşman gösterilmiş ve şimdi ülkücülerin başucu kitabı ve dava adamı diye anılıyorsa.

Mustafa Suphi, İttihat ve Terakki sonra Türk Ocağında ve Rusya’da esir iken, Türkçüler ile tanışıp Sultan Galiyef, Molla Nur Vahidof, Burhanof, Mansurof, Maksudof, Kazakof gibi isimlerin o dönemde M.Suphi ile birlikte yaratmaya çalıştığı “Türk Sosyalizmi”nin ne olduğunu araştırmadan, onlara düşman olduğumuz ve sonra sahip çıktığımız isimler gibi, yarın da Sosyalistler de biz Ülkücülerin mücadelesini haklı görüp yazacaklardır.

Örneği çoktur.

Yani bizler öldükten sonra kıymetimiz bilinecektir, ben buna kesin inanıyorum ve buraya yazıyorum. Bu yazım da ilerde bir öz eleştiri mahiyetinde tarihe not olarak düşülecektir.

Bu yazışma yeni uyanıp kahvaltıya oturduğumda geldi, kısa cevaplar verdim.

Kahvaltıyı ben mi yedim yoksa kahvaltı beni mi yedi bilemedim, aldım çayımı sigaramı çalışma odama bilgisayarın başına oturdum.

Boğazım düğümlendi, yutkundum…

Her şey bir kenara, milli konularda canını hiçe saymış iki insan zindanlarda kader birliği yapmış insanlar olarak günümüzde maalesef bu duruma düşürdüler bizi.

Kimin düşürdüğü önemli değil demiyorum.

Çok önemli.

Kardeşi kardeşe düşürmek ancak şeytanın fitnecilerin işidir.

Buca zindanlarında birlikte kader birliği yapıp, cuntacıların işkencelerine birlikte katlanıp, kurtlu yemekleri bir birimize neşe kaynağı olmak için iştahla kurtları, taşları seçerek yediğimiz o günler hayallerde kaldı.

Fikrimiz iktidar oldu.

Oldu da ne oldu?

Davanın çilesini çekenler hep heder oldu, sağa sola savruldular, kendi içimizde bizleri yok etmeye çalıştılar, vurdular, işimize engel oldular, hep önümüze engel olarak başkası çıkmadı hep içimizdekiler çıktılar.

Peki, bu içimizde bizi bize düşman edenler kimlerdi?

Milli Mücadelede vatanı kurtarmaya çalışan yiğitler de aynı şeyleri zamanla yaşadılar, kimi Türkiye’yi ABD’ye, Kimi İngilizlere kimileri de Ruslara peşkeş çekmek istemediler mi?

Yazacak çok şeyler var ama şu anki durumumda bütün cümleler boğazıma düğümleniyor.

Kutlu davamız uğruna kucağımızda başları arkadaşlarımızı şehit verdik, bizler de şehit olabilirdik.

Bana 30 metre mesafede idam edilen Selçuk Duracık ve Halil Esendağ’ın sosyal medyada devamlı paylaşıldığı bir zamandayız. Rahmetlikler sağ olsalardı onlarda bizim durumumuzda olacaklardı.

….

Zalime karşı, zulme karşı, değerlerimizin satılmasına vatan ihanetlerine karşı duruşumuz hep aynı.

Bir fark var. Düne kadar bütün bu olumsuzluklara karşı olan birisi hareketin başına geçti ve tükürdüklerini yaladı. Yalattırdılar.

Şimdi korkusu neyse düşmanının istekleri doğrultusunda vatansever fedakâr çilekeş Ülkücüleri bir birine düşürüp, savundukları fikirlere düşmanca karşı çıkmaları istenildi ve uygulattırdılar.

Bizler ölümüne Vatan Millet aşkıyla mücadele vermişsek şimdiden sonra düşmanın emrine girecek kadar beynimizi yemedik.

Mankurtlaşmadık, birilerine kullanacakları ve bizi vuracakları kasetlere fırsat vermedik.

Biz aslında satıldık, bizden bildiğimiz, güvendiğimiz kişiler tarafından satıldık.

Unutma ey milletim karanlık günlerin mutlaka bir aydınlığa çıkacak zamanı vardır.

Kürşad misali zulme başkaldırıp o tarihi anı yine destanlaştıracağız.

Bu sefer bizden oradan şuradan değil, Türk’e düşman olmayan, vatansever herkesle kucaklaşarak, Galiyev misali. Mustafa Kemal’in

Kuvayı Milliye misali.

Kuvayı Milliye Ruhu uyanmaya başladı.

Kurtuluş, istiklal yakındır unutma ve yılma.