Bir problemi anlamadan çözmeye çalışmak, onu içinden daha çıkılmaz hale getirir. Bugün terör veya Kürt sorunu denilen meselede yaşanan budur.
Mesele doğru anlaşılamadığı için ortaya doğru dürüst bir çözüm önerisi de konulamamıştır.
Bir dönem güvenlikçi politikalar hafife alınarak, terör örgütü ile masaya oturuldu. Sanıldı ki örgütle konuşulunca her şey bir anda sütliman olacak. Masaya oturanlar ne örgütü ne de sorunu anlamışlardı. Sonuç büyük bir hayal kırıklığı ve onlarca şehit oldu.
Terörle mücadele, onu doğru anlamanın yanında bir çok tedbirin -aynı anda- devreye sokulmasını gerektirir.Açık bırakılan, ihmal edilen her husus, sonunda ağır bir maliyet olarak geri döner.
PKK' Türkiye toprakları üzerinden bir Örgüt devleti kurmak için kuruldu. Kendine toplumsal bir zemin oluşturabilmek için Kürt kimliği üzerinden taban yapmaya çalıştı.Bunda başarılı da oldu. Kürt kimliği üzerinden propaganda onu bir kısım Kürt kökenli vatandaşımız nezdinde meşrulaştırarak, terör örgütü görüntüsünü ikinci plana düşürdü. Örgütün ikinci hedefi belli bir kitleye ulaştıktan sonra -kimlik çatışması-çıkararak toplumu bölmekti. Kimlikler arasındaki mesafe -yeterince açılmadığı- için şimdilik kaydıyla- bunda başarılı olamadı.
Erol Katırcıoğlu,Kültürel Kimlikler,Sınıflar ve kutuplaşma isimli makalesinde, Ray ve Esteban'dan nakille,çatışma için gruplar arasındaki mesafe ve yabancılaşma düzeyinin tayin edici olduğunu belirterek şunları söyler:" Eğer bu düzey çok düşük, ya da hiç yabancılaşma içermiyorsa o kimlik ötekine karşı şiddet üretmez. Tersine kimlikler arasında yabancılaşmayı artıran bir ilişki varsa çatışma ihtimali artar."
Bugüne kadar farklı kimlikler arasında toplumsal düzeyde taraftar bulan bir çatışmanın yaşanmamasının arkasında bu gerçek yatıyor. Ancak, bu durumun korunması, kimlikler arasındaki mesafe ve yabancılaşmanın artmamasına bağlıdır. Katırcıoğlu, bu noktada tayin edici olanın demokrasi olduğunu söylüyor:"Kimliklerin birbiriyle kurdukları ilişkinin niteliği,kimliklerin içinde yaşadıkları siyasi ortamın ne ölçüde demokratik olduğuna bağlıdır.Eğer siyasi ortam, eşitlikçi,adil,birini ötekine tercih etmeyen,bazı toplumsal grupları yabancılaştırmayan demokratik bir ortam ise kimliklerden kaynaklanan bir çatışma olmaz.Aksine, kimlikler veya toplumsal gruplardan birini veya bazılarını baskılayan bir siyasi ortam söz konusu ise bu durum o kimliklerin kendi içlerinde dikey ve yatay ilişkiler içeren bir-biz-duygusu oluşturarak güçlü bir muhalif enerji oluşturmasına neden olur."
Mağduriyet duygusunun ezilen gruplarda -dayanışma duygusunu-nasıl harekete geçirdiği,onları küçültmek yerine nasıl büyüttüğü,yakın geçmişte yaşananlarla sabittir. 28 Şubat'ta baskılanan gruplarda oluşan biz duygu ve şuuru AKP'yi iktidara taşıdı. AKP'nin 2010'a kadar uyguladığı özgürlükçü tutumdan vaz geçerek,baskıcı,otoriter bir siyasete yönelmesi 16 Nisan referandumunda farklı düşünce kriterlerine sahip grupları bir araya getirerek karşısında bir blok oluşturdu. Bazı toplumsal kümelerin baskı altına alınması, o zamana kadar kimliklerinin farkında olmayan grup üyelerinde hızla bir kimlikleşmenin oluşmasına yol açar. Bu bakımdan, baskıcı yönetimler farkında olmadan -karşı kimlik veya kimlikleri -besleyerek onları büyütürler. Katırcıoğlu, demokratik bir ortamın biz duygusunu zayıflatarak şiddet üretme ve yabancılaşma potansiyelini yok edeceğini söyler ki kısmen doğrudur. İspanya'nın Bask bölgesi Franko'nun baskıcı rejimi altında keskin bir biz duygusu ile ana kütleye yabancılaşırken,Fransa'nın Bask bölgesinde böyle bir ayrışma duygusu gelişmemiştir. Öte yandan Kanada, dünyanın en ileri demokrasilerinden birine sahip olmasına rağmen Quebec ayrılıkçılığını önleyememiştir. Demokratik bir ortam -örgütlerin elindeki- istismar silahını alır ama tek başına problemi çözemez. Hele PKK gibi toprak talebini kimlik talebiyle maskeleyen bir örgüt, tek başına demokratik bir siyasi ortamın oluşturulmasıyla dizginlenemez.Biz duygusunu zayıflatacak estrümanlar kadar öteki araçların da devreye sokulması gerekir.
Not:Katırcıoğlu'na ait görüşler Murat Aktaş'ın derlediği,Çatışma Çözümleri ve Barış, isimli kitaptan alınmıştır.